Türkiye ile Ermenistan Arasındaki Maratona, Doğru Adımla Başlanmalı

[ A+ ] /[ A- ]

Aris NALCI
Agos Gazetesi

TESEV ve Merkezi Ermenistan’da olan Kafkas Enstitüsü’nün Yerevan’da düzenlediği, sivil toplum temsilcileri, politikacılar ve gazetecileri biraraya getiren programa, Türkiye’den katılan heyet, ülkedeki siyasi parti temsilcileri ve dışişleri bakanlığı yetkilileriyle görüştü. İki günlük görüşmeler ve yapılan sunumlardan edindiğim izlenim, halklar arasındaki güvenin yeniden tesisinin gerekliliği oldu.

Geçtiğimiz hafta bir grup gazeteci ve sivil toplum yöneticisi, TESEV ve Merkezi Ermenistan’da olan Kafkas Enstitüsü’nün davetlisi olarak Yerevan’da bir dizi toplantıya katıldık. GPOT (Global Political Trends Center) Direktörü Doç Dr. Mensur Akgün’ün yöneticiliğinde Aybars Görgülü’nün proje koordinatörlüğünü üstlendiği program kapsamında Ermenistan’daki siyasi parti yöneticileri ve sivil toplum örgütleri ile görüşüp Kafkas Enstitüsü’nde üç oturumluk bir sempozyuma katıldık.

Program iki açıdan çok önemliydi. Öncelikle, tam da ABD’de soykırım yasa tasarısının tartışıldığı 4 Mart’ta Ermenistan’da bulunduğumuzdan oradaki tepkileri doğrudan alma şansımız oldu. İkinci olarak da gazeteci arkadaşlarımızın doğrudan parti yöneticileriyle görüşüp Ermenistan’ı daha iyi anlamaları için bir fırsattı bu program.

Birçok kez farklı sebeplerle bulunduğum Ermenistan’da bu kez Cumhuriyetçi Parti’den Dışişleri Bakanlığı’na, oradan da Ermenistan Parlamentosu’na ve Miras Partisi’ne uzanan kısa tur sırasında edindiğim izlenim şuydu: Ermenistan henüz Türkiye’den umudu kesmedi, ama bu konuda renkli rüyalar da görmüyor.

Eduard Shermazanov: “Maratona, doğru adımla başlamalıyız”

Biz Türkiyeli gazeteciler olarak Ermenistan’da yaşadığımız en büyük sıkıntı, herhangi bir olayla ilgili görüş almak üzere yetkili ve donanımlı bir isim bulamamak oldu. Bu anlamda sivrilen birkaç isim dışında yorumcu bulmakta zorlandık. Geçtiğimiz günlerde Ermenistan’ın Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar sonrasında sert yorumlarıyla basında yer alan Hükümet’in çoğunluğunu oluşturan Cumhuriyetçi Parti’nin sözcüsü Eduard Shermazanov, “Herkes Türkiye Ermenistan ilişkilerinin gelişmesini istiyor. Daha önceki Ermenistan hükümetleri gibi biz de istiyoruz. Ermenistan hükümetleri önkoşulsuz olarak ilişkilere başlamaya hazır olma politikasını yıllardan beri sürdürüyor” diyor.

Protokollerle ilgili “Yapılan görüşmelere göre hem Ermenistan hükümeti hem de Türkiye hükümeti önkoşul öne sürmeyecekti. Ancak Türkiye Karabağ’ı önkoşul olarak öne sürüyor şimdi… Ermenistan’ın da önkoşul olarak koyabileceği çok önemli bir konu var: Soykırım. Ama biz bunu yapmadık.”

ABD’de oylanan yasa tasarısının bir önkoşul olduğu konusunda gelen dayatmalara ise cevap şöyleydi: “Protokollerin imzalanmasından birkaç saat önce Cumhurbaşkanımız yaptığı açıklamada, bu protokollerin soykırımın dünyada tanınması için yapılan çalışmalarla bir ilgisi olmayacağını vurgulamıştı. Öte yandan, bu protokollere göre Türkiye, Ermenistan’a Karabağ ve soykırım konusunda baskı yapmamalıydı. Bunu yapmak önkoşul koymaktır. Ermenistan Türkiye’ye ‘Sen soykırımı tanıyana kadar seninle ilişki kurmayacağım’ derse bu ön koşul olurdu.”

Her görüşmede parti yöneticilerinin temel odak noktası Türkiye’nin protokollerin gereklerini yerine getirmediğiydi. Shermazanov bu vurguyu yapan ilk isim oldu. “İlişkiler hem Ermenistan’a hem Türkiye’ye lazım” diyen parti sözcüsü “Ermenistan süreci ertelemiyor, hatta yapmamız gerekenleri zamanından önce yapıyoruz. Protokolleri Dış İlişkiler Komisyonu’na getirmek için son gün olan 20 fiubat’ı bekleyebilirdik. Ama o güne gelmeden gündeme getirip iki üç gün içerisinde geçirdik. Uzun bir maratona çıkıyoruz, bu maratona doğru adımla başlamalıyız.”

Oluşturulacak olan 7 alt komisyondan biri olan tarih komisyonunun amacının iki ülke arasındaki güveni sağlamak olduğundan bahseden parti yöneticisi bunun bir ana komisyon olmadığını ve alt komisyon olduğuna dikkat çekti. Bu komisyonun soykırım yapılıp yapılmadığı konusunda bir şüphe üzerinden çalışma yürütemeyeceğini vurgulayan Eduard Shermazanov “100 yıl da geçse Ermenistan’da kimse soykırımdan şüphe etmeyecektir” dedi.

Aram Safaryan: “Bize devlet olarak bakın cemaat olarak değil”

Parlamento’da hükümet ortaklarının en büyüğü olan Müreffeh Ermenistan Partisi yetkilileri ise Türkiye Ermenistan ilişkileri konusunda umutlu. İmar, Sağlık, Spor ve Gençlik ile Sosyal İşler bakanlıkları ile birlikte mecliste 28 sandalyesi bulunan parti adında Vartan Bostancıyan, Khaçik Galstyan ve Vahe Enfiyeciyan, Vahe Gevorkyan, Aram Safaryan bizlerle görüştü. Partinin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Aram Safaryan eski bir gazeteci.

Gazeteci olarak ilk kez 1992 yılında Türkiye’ye gelmiş. O günden bu yana da Türkiye basınını yakından takip ediyor. Görüşmelere başlarken Aram Safaryan da ilişkilerin geliştirilmesinin gerekliliğine vurgu yapıyor, herkes gibi. “Önkoşullar konulmasına ve ilişkilerin geleceğinin üçüncü ülkelere bağlanmasına karşıyız” diyerek, Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununu sürekli gündemde tutmasını eleştiriyor.

Safaryan’a ABD’deki soykırım yasa tasarısını sorduğumuzda beklenmedik bir cevap alıyoruz: “95 yıl önceki gerçeklerin bulunduğu tarih sayfasını çevirmemiz gerek. ABD’nin bu konuda alacağı karar bizim için Türkiye’nin alacağı karardan çok daha az değerlidir. ABD’nin birdenbire bizi Türkiye’den daha fazla sevdiğini düşünmüyoruz”

Ermenistan Parlamentosu Ekonomi Komisyonu 2. Başkanı Vartan Bostancıyan sözü devralıyor: “Ermenistan ABD’nin bu yasayı geçirmesi için herhangi bir şey yapmadı. Ermenistan rica ettiği için bu tasarı gündeme gelmiyor. Bu tasarının sunulmasının altındaki sebepler üçüncü güçlerdir.”

Safaryan, Cumhurbaşkanlarının başlattığı sivil diplomasinin iki ülkedeki basını değiştirdiğini vurgulayarak: “Artık iki ülke için, iki ülkenin basını da daha tarafsız haberler yapıyorlar. Deneyimli politikacı “Türkiye’deki bu hükümet, Ermenistan ile sorunları çözebilecek, şimdiye kadar gördüğümüz en iyi hükümet. Diğer partilerin süreçte aktifleşmesi bizleri geriye götürecektir. Bu hassas dönemi dondurmak istemiyoruz” dedi.

Arsen Avagyan: “Zorluklar zamanla artıyor”

Temasların bir diğer önemli durağı, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Türkiye Masası şefliği görevine getirilen Arsen Avagyan’a yapığımız ziyaretti. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (KEİ) Türkiye’deki ilk Ermenistan temsilcisi olarak İstanbul’da uzun bir süre görev yapan Arsen Avagyan geçtiğimiz aylarda İran’daki görevini tamamlayıp Ermenistan’da Türkiye Masası’nın başına atandı.

Türkçe’yi iyi bilen bir diplomat olan Avagyan “Türkiye- Ermenistan arasında protokoller imzalandığında, sokaktaki her 5 kişiden 3’ü protokolleri destekliyordu. Zaman geçtikçe bu sayı azalıyor. fiimdi o üç kişiyi de kaybediyoruz. Bu yüzden protokollerin bir an önce onaylanması gerekiyor” diyor.

Türkiye konusunda oldukça deneyimli olan Avagyan, sohbetimiz sırasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın bu kararının diasporada çok sert tepkilerle karşılaştığını hatırlattı ve buna rağmen Sarkisyan’ın Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi yolunda çalışmaya devam ettiğini de unutmamamız gerektiğini vurguladı.

Avagyan’ı, Türkiye-Ermenistan ilişkileriyle ilgili önümüzdeki yıllarda çok daha zorlu bir görev bekliyor. Hem Türkçe’yi hem de ülkeyi iyi bildiği için Avagyan tutarlı analizler yapabiliyor. Ve iki ülkenin de hassasiyetlerini anlayabiliyor.

“Suriye ile sınır sorun olmadı neden bizle oluyor

Bir yerde iyimserlik yaratmak için önce oradaki tüm kötümserleri anlamanız gerekiyor. Bu anlamda bu gezi beni biraz Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi açısından kötümser bir havaya soktuysa da içinde bulunduğumuz durumun analizini daha iyi yapabilmemi sağladı. Ben bilgi sahibi olsam da meslektaşlarım için herhalde en ilginç görüşmelerden biri Taşnaksutyun Partisi Genel Merkezi’nde Giro Manoyan ile yaptığımız görüşme oldu.

Dediğim gibi ziyaretimiz öncesinde herkes çok sert bir söylemler dizisi ile karşılaşıp tamamen kötümser bir tablo çizileceğini sanıyordu. Parti Genel Sekreteri Giro Manoyan ve parti yöneticilerinden Levon Mıgırdiçyan ile yaptığımız görüşme sırasında edindiğimiz bilgiler oldukça yararlıydı. Agos okurları Giro Manoyan’ı yaptığımız röportajlardan ve Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamalardan biliyor.

Türkiye’de geniş bir kitle tarafından sert bir milliyetçi parti olarak bilinen Taşnaktsutyun’da yaptığımız görüşmelerde Manoyan, ilişkilerin normalleşmesi sırasında yaşanan sorunlara yeni bir bakış açısı getirdi. Sınır problemlerinin, karşılıklı anlaşmaların tanınmaması gibi sorunların sınırların kapalı olmasını gerektirmediğini belirten Manoyan: “Türkiye’nin Suriye ile de sınır problemleri var. Toprak sorunları var. Suriye’deki haritalarda Hatay hâlâ Suriye topraklarında gösteriliyor. Ancak Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi açısından herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor. Öyleyse neden şimdi bu sorunlar Ermenistan için gündeme getiriliyor” dedi.

Türkiye hep Azerbaycan tarafında

Ermenistan ile Azerbaycan arasında üçüncü ülke konumundaki Türkiye’nin tarafsız olmadığına da dikkat çeken Safaryan, “Türkiye eğer üçüncü ülke ise sürekli Azerbaycan tarafını tutuyor. Türkiye’nin bu duruşu da Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki soruna hakemlik yapması konusunda sorun yaratır… Rusya ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 38 milyar dolar olarak açıklandı, bu Ermenistan’ın yıllık gayrı safi milli hâsılasının üç katı. Biz Türkiye’nin büyüklüğünün farkındayız ve ülkeyi ağırlığı ile kabul edip elimizi uzatıyoruz. Türkiye ile ABD’nin arasındaki ilişkinin yüzük ile parmak arasındaki gibi olduğunu da biliyoruz. Biliyoruz ki yüzük ile parmak arasına girilmez” diyor.

Vartan Bostancıyan konuyla ilgili düşüncelerini şöyle özetliyor: “Biz kendi aramızda sorunlarımızı çözemediğimiz için üçüncü ülkelere kalıyor. Onlar da bizim sorunlarımızı çözerken aynı zamanda kendi sorunlarını da çözmeye uğraşıyorlar”

Safaryan’ın sözleri görüşmeyi noktalıyor: “Bitirelim bu tarihsel meseleyi ve barış yolunda devam edelim.”

Güven restorasyonu gerekiyor

Safaryan’ın dediklerini yapabilmemiz için kendimiz ve yaşadığımız toprakları iyi tanımamız gerekir. Gezinin üçüncü günündeki toplantıda yaptığım sunumumda da anlatmaya ve anlamaya çalıştığım tek şey vardı. Etrafımda “siz” ve “biz” özneleriyle konuşan birçok akademisyen, sivil toplum kuruluşu ve politikacı varken ben hem “siz”i hem “biz”i anlıyordum. Ama ben ne “siz”dim ne de “biz.” Türkiye’de doğduğumuz için doğuştan gelen bu şansa ya da talihsizliğe, Türkiye – Ermenistan’ın yakınlaşması sürecinde en iyi şekilde tercüman olmak elimizde. Bahsettiğim, dillerin tercümesi değil tabii ki duyguların ve düşüncelerin tercümesi.

Sunumlar sırasında edindiğim izlenimler, gösteriyordu ki iki ülkenin halkı arasında da politikacıların arasında olduğu kadar güvensizlik var. Bu güvensizliği aşmanın yollarından biri, sivil toplum organizasyonlarının daha da artırılması. Bu Akhtamar Adası’nın restorasyonu gibi. İki halk arasında tarihi bir bağ var. Taşları yıpranmış ancak temeli sağlam bir bağ. Bunu restore ederken işin ruhunu korumak çok önemli. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde bu tip bir restorasyon süreci yaşanıyor şu anda. Ancak bu benzetmeyi yaparken şu çekincemi de ortaya koymam gerekiyor; umarım Türkiye ile Ermenistan arasındaki bu tip ilişkilerin restorasyonunun sonu, Akhtamar’ı haçsız bırakan restorasyona benzemez.

Toplantıda benim de sunum yaptığım oturumun moderatörü, TARC’ın (Türk Ermeni Uzlaşma Komisyonu) ilk kurucularından David Hovhannissian’ın da dediği gibi “Kapalı yol, yol değildir ama Türkiye ve Ermenistan arasındaki yol açık. Sadece güvenin yeniden restore edilmesi gerekiyor.”