Hazal Yalın
Rossiya 24’e mülakat veren Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Dağlık Karabağ çatışmasının gelişimi, Rusya’nın rolü, Azerbaycan’ın tutumu, Paşinyan yönetiminin Rusya karşıtı tavrına ve Türkiye ile ilişkilere dair önemli açıklamalarda bulundu.
Putin, daha savaşın başlamasının üzerinden bir ay bile geçmemişken, 19-20 Ekim’de Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile yaptığı bir dizi telefon görüşmesini ve bu görüşmelerde ortaya konan somut bir çözüm önerisinin Ermenistan yönetimi tarafından nasıl bloke edildiğini de anlattı.
Putin, bu telefon görüşmeleri yapıldığı sırada, Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin, Karabağ’ın önemsiz bir kısmını, güneyinde küçük bir toprak parçasını kontrol altına almış olduğunu belirtti ve ısrarları neticesi, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’i ateşkese ikna ettiğini açıkladı.
Ancak Aliyev’in ateşkes şartı, mültecilerin Şuşa’ya geri dönmesiydi. Bu, o sırada ateşkesin biricik somut şartıydı.
Ermenistan yönetimi ise, bu ateşkes girişimine karşı çıktı. Putin konuşmasında bunu şöyle ifade etti:
“Ancak benim için beklenmedik bir şekilde Ermenistan’daki ortaklarımız tutumlarını bunun kendileri için kabul edilemeyeceğini gösterir bir şekilde formüle etti. Mesela Paşinyan bana doğrudan doğruya, bu durumda Ermenistan ve Karabağ’ın menfaatlerine yönelik bir tehdit gördüğünü söyledi.
Şu an bile tehdidin ne olduğu benim için anlaşılır değil; demek istediğim, Karabağ’ın bu bölgesinde, Şuşa da dahil, Ermeni tarafı kontrolünü korumaya devam ederken sivillerin, bizim barış gücümüzün konuşlandırılması suretiyle geri dönmesi öngörülüyordu, o sırada Ermenistan ve Azerbaycan ile bu konuşuluyordu.
Başbakan bana, ‘Hayır, buna giremeyiz, mücadele edeceğiz, savaşacağız,’ dedi. Bu nedenle, ona yönelik ihanet suçlamasının hiçbir temeli yok.”
Bunlar, doğrusu, son derece ustalıklı, diplomatik ifadeler. Zira, yabancı bir devlet başkanının ağzından Paşinyan’ın hain olmadığının dile getirilmesi, Paşinyan’ın hain olduğu iddialarını güçlendirecek bir etki de yaratabilir pekâlâ.
Demek ki, Azerbaycan tarafı daha 19 Ekim’de, işgal altındaki toprakların henüz pek az bir bölümünü kontrol altına almışken, Rusya barış gücü gözetimi altında mültecilerin geri dönmesi karşılığında, mevcut durumu korumayı kabul etmişti.
Oysa hatırlanacak olursa, kurtarılan toprak parçaları bu sırada sadece, güneydeki yaklaşık iki rayon ile kuzeydoğudaki önemli bir köprübaşından ibaretti.
Buna rağmen, Azerbaycan belli bir müttefikinin baskısından kurtulmak ve özellikle de cihatçı transferi iddialarının (bunlar Rusya tarafından da her kademede teyitli olarak nitelendi) tehdidini savuşturmak için, silah gücü çok daha üstün olmasına ve yakın zamanda mutlak zafer vaat etmesine rağmen, Rusya’nın önerisini kabul etmişti.
Geçen yazımda da belirttiğim gibi bu, Aliyev’in dış siyaseti için son derece öngörülebilir bir beklentiydi.
Aliyev, iç siyasette adını ne şekilde koyarsa koysun, bir fatih olmak değil, bölgede görece bağımsız; ama Rusya’yla çatışmayan konumunu güçlendirmeye çalışıyordu. Bunun için de ister istemez istikrarsızlık vaat eden uzun süreli bir çatışmadan kaçınmayı tercih edecekti.
Ancak Putin’in konuşmasında şu, daha çok dikkat çekiyor: Paşinyan yönetimi (her ne kadar Putin, “benim için hâlâ anlaşılmaz,” diyorsa da) belli ki sadece ve sadece Rusya barış gücü öngörüldüğü için, kendisi için çok daha avantajlı, neredeyse mevcut durumu koruyan bir çözümü reddetmişti.
Neticede Paşinyan yönetimi, sadece Ermenistan’ın kuvvetlerinin ilhak ettiği 5+2 rayonun neredeyse tamamını kaybetmekle kalmadı (bu rayonların neredeyse 5’i, Azerbaycan’ın süngü gücüyle kurtarıldı), Sovyet Dağlık Karabağ’ının önemli bir bölümü de Azerbaycan kontrolüne geçti.
Bu sözlerin Paşinyan yönetimi açısından gayet yakıcı siyasi sonuçları olacaktır. Ancak bu Batıcı “liberal”in muhaliflerini bastırmak için açıkça tedhiş yoluna girişmiş olması, Ermenistan’da gerginliğin derinleşeceğine işaret ediyor.
Yine daha önceki yazılarımda, Rusya için ideal çözümün, Sovyet Dağlık Karabağ’ının sınırlarının aşağı yukarı korunarak, gene Sovyet ve Rusya idari geleneğine uygun bir özerk cumhuriyet olarak Azerbaycan’a bağlanması olacağını, savaşın gidişatının da açıkça, Azerbaycan’ın 5+2 rayonu kurtarmasının Rusya tarafından beklendiği ve onaylandığını gösterdiğini söylemiştim.
Buna karşılık Azerbaycan da, Aliyev’in daha savaş devam ederken bölgeye özerkliği öngördüğünü söylediğini hatırlatarak, son ateşkesin öngördüğü önümüzdeki 5 yıl dolmadan bu çözümün uygulamaya sokulacağını düşündüğümü belirtmiştim.
Putin’in 19-20 Ekim’deki telefon görüşmelerini anlattığı Rossiya 24’teki mülakatı, bana kalırsa, bu formülün devam ettiğini gösteriyor.
Bununla birlikte bölgeye yapılacak olası saldırıların, Rusya’yı, Karabağ’ın bağımsızlığını tanımak yolunda kışkırtabileceğini de belirtiyor.
Putin, Karabağ’daki statükonun şimdilik korunacağını, ancak gelecekte ne olacağını “gelecekteki yönetimlerin, bu sürecin gelecekteki katılımcılarının” karar vereceğini söyledi.
Mevcut durumla ilgili olarak, “Herkes, tanınmayan bir devlet olarak mevcut statükonun korunmasını kabul etmeliydi,” diyen Putin’in konuşmasında açıkça bir tehdit ifadesi de vardı; Gürcistan’ın Güney Osetya’daki Rusya barış gücüne saldırısının, Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımasını tetiklediğini vurguladı. Bununla birlikte Kırım’ın bağımsızlık ve arkasından Rusya’ya bağlanma kararlarını da hatırlattı.
Öte yandan, Ermenistan’ın Karabağ’da çözüm mutabakatını reddetmesinin “intihar” olacağını da vurguladı ve “Umarım böyle bir şey olmaz,” diye ekledi.
Çatışmalarda resmi rakamlara göre 4 bin kadar insanın öldüğünü söyleyen Putin, “Bence aslında daha fazla.” dedi.
Çatışmaların tarihine de değinen Putin’in, 5+2 rayon ile Sovyet Dağlık Karabağ’ı arasındaki farkın altını çizmesi dikkat çekiyor. Putin, bu vesileyle, 5+2 rayonun Azerbaycan’a dönüşünden memnun; ancak Sovyet Dağlık Karabağ’ının statüsünün korunmasında kararlı izlenimi veriyor.
Türkiye ile ilişkiler
Ortak gözlem merkezinin Azerbaycan topraklarında olacağını, nerede kurulacağına Azerbaycan’ın karar vereceğini söyleyen Putin, Türkiye’nin son aylarda bölgedeki olaylarda oynadığı rolü değerlendirmedi. “Farklı kimseler, farklı ülkeler farklı şekillerde değerlendiriyorlar. Mevcut durumda Türkiye’ye dair farklı devletlerde farklı ilişkiler hasıl oluyor,” diyen Putin, Kremlin’de Rusya-Türkiye ilişkilerinin asırlara varan tarih öncesinin unutulmadığını söyledi.
Bununla birlikte, Avrupa’da Fransa ve Almanya örneğini vererek, “Neden biz de burada, Karadeniz bölgesinde aynısını yapamayalım?” diye sordu.
Putin, Moskova ve Ankara’nın tutumlarının tamamen örtüşmediğini, kimi zaman tamamen zıt olduğunu belirtti; ancak “diplomasinin tam da bu noktada ortağına saygı temelinde uzlaşma bulmak olduğunu” vurguladı.
Putin: Suriye’deki gibi ortak devriyeye gerek yok
Putin, ateşkes gözlem merkezinde faaliyetlerin ortak yürütüleceğinin de altını çizdi. Putin ayrıca, Türkiye’nin ateşkesin uygulanmasını kontrol faaliyetine katılımının Azerbaycan’ın ricasıyla gerçekleştiğini de belirtti; ancak Karabağ’da, Suriye’de olduğu gibi ortak devriyeye gerek olmadığını söyledi.
Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin, Türk silahlı kuvvetlerinin de barış gücü operasyonlarına katılabileceğini mütemadiyen söylediklerini hatırlatan Putin şöyle dedi:
“Ancak sanırım Türkiyeli ortaklarımızı ve Azerbaycan’daki meslektaşlarımızı, mutabakatlarımızın ihlali için, mutabakat taraflarından birini kimi aşırı tedbir ve aşırı eylemlere yönelmek için provoke edebilecek bir şart yahut ön şart sürmeye gerek olmadığına ikna etmeyi başardım.” Putin bu sözlerini, 1915’in “Ermeni jenosidi” ile açıkladı. “Bu faktör kabul edilebilir yahut edilmeyebilir,” diyen Putin şöyle devam etti: “Ama temas hattında Türk askerlerinin varlığıyla Ermeni tarafını neden provoke edelim? Bence Başkan Erdoğan da bunu eksiksiz anladı. Burada bir problem yoktu.”
Minsk grubu başkanları Fransa ve ABD’nin rolü sorusuna karşılık, Putin, bunların varılan nihai kararda bir rolleri olmadığını söyledi.
Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü ile ilgili bir soruya, çatışma bölgesi Ermenistan olmadığı için Ermenistan’ın bu örgütü çatışmanın çözümüne “katamadığını”, ancak Ermenistan’ın “terk edilmiş ve unutulmuş” olmadığını belirtti. Putin ayrıca, Karabağ’ın bağımsızlığını Ermenistan’ın tanımadığını, yani KGAÖ nezdinde bölgenin Azerbaycan’ın parçası olduğunu da vurguladı.
Putin’in Ermenistan ve Rusya ilişkilerine dair şu sözleri de son derece dikkat çekiciydi:
“Ermenistan’ın kendisini terk edilmiş ve unutulmuş hissetmediğine, Rusya’nın bunun olmaması için her şeyi yaptığına sizi temin ederim.”
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırktan fazla çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor.
Kaynak: Yakın Doğu Haber