Nedim SABAN
http://www.nedimsaban.blogspot.com/
Türkiye’de bir kadının kafasından aşağı bok dolu bir kavanoz geçirildiğinde, nedense yalnızca feminist kadınların tepki göstermesi veya sadece onlardan tepki beklenmesi anlaşılır gibi değil.
Bir transseksüel polisten dayak yediğinde bir lezbiyenin kafa çevirmesi, türbanlı kadın türbanından dolayı aşağılandığında, türbanın özgürlük olduğuna inanmasa da, türban takan kadının yaşatıldığı durumu bir Atatürkçü aydının daha iyi anlamasını beklemek gibi birşey değil mi, kafasından aşağı boklanan kadına hiçbir erkeğin tepki göstermemesi?
Karı koca ilişkilerini evde yedikleri her boku saklamak olduğunu sananlar, ondan sonra da doğurup, topluma saldıkları 8 çocuğun niçin ruh hastası olduğunu sorgulayanlar, boka sarmış bir durumu entellektüel pisliklerinin içinde gizliyorlar. Kafasına bok yiyen kadının durumunu anlayabilmek için, Simone de Beavouir’ı tanımasanız da olur.İş, biraz duyarlı olabilmekte!
10 yıl önce dünyada hanımlarını en çok döven kesimin doktorlar olduğunu duyduğumda pek şaşırmıştım, insan nedense takside küfür eden şoförlere yakıştırıyor bunu. Ama o adam küfürü saldığı için rahatlamış, doktor ise vajinayav 30 dakika boyunca baktığında bile kibar kalmak zorunda olduğu için son derece gergin!
Amerika’da sadomazoist seks kulüplerini en çok ziyaret edenler Japon işadamlarıymış. Herhalde dertleri sado kulüplere Japon teknolojisini getirerek, orada daha hızlı dayak yemek değil. Bir bilgisayarla boğuşamamanın derdini, tüm dünyaya emir kipinde konuşmanın acısını, kendilerine dayak attırarak çıkartıyorlar.
Oysa Hiroşima’da üzerlerine bomba yediklerinde bizim kurbanımızdı onlar. Hrant Dink öldürüldüğünde de kendimizi kurban yerine koyarak, sokaklarda “Hepimiz Hrant”‘ız diye bağırdık.
Bizi öldüremezsiniz, düşüncelerimiz, yaşam biçimimizi yok edemezsiniz, bizi bize kırdıramazsınız, kardeşimiz için hepimiz kurban oluruz dedik dünyaya. Şimdi neden aynı tavrı boku çıkmış bir ilişkinin kurbanına gösteremiyoruz?
Aynı gazetenin kapısında eşinin kafasına sıçan adama karşı tavır koyduğumuzda, feministler sussun cevabını alıyoruz.
Hrant için bağırırken Ermeni miydik ki, bugün feministiz?O gün Ogün diye bir çocuğa öfkemizi kusmayı biliyorduk da, bugün bir aydının şiddeti karşısında hafif bir utanma ve sahiplenme güdüsüne mi sahibiz? Maganda yapınca şiddet oluyor da, profesör yapınca ayva çiçek mi açıyor?
Gazetenin kapısından bu boku kabul edeceksiniz diye kovulurken, gözümüze konsantrasyon kampında ölüm odalarına gönderilen azınlıklar geliyor nedense. Onlar neden sessizce gittiler ölüme, içeride duş yapacaklarına inanmıyorlardı herhalde! Yoksa Nazilerden korktukları için mi direnç göstermiyorlardı? Onlar, boklanmadan nasiplerini almışlar, dünyanın en boktan insanları olduklarına inandırılmışlardı. Onurları tamamen kırılmış, kendilerine saygılarını yitirmiş,kurban edilmenin acısıyla gözlerini kaçırdılar boktan faşistlerden.
Şimdi ortada sessiz kalan, onuru çiğnenen bir eş var.
Azınlıkta kalmış biri, bir anlamda gaz odasına gönderiliyor.
Ona sahip çıkanlar ise Etyen Mahçupyan’ın gözünde, sadece feministler!
Madem ona sahip olmak için feminist olmak gerekiyor, gelin diye bugünden tezi yok, feminist olalım.” Hepimiz Müjde’yiz” diye bağıralım bir an önce! Hocanın niye bok attığını sorgulamaya gerek yok, Ogün kurşun sıktığında sorguladık mı ki? Şiddeti haklı kılan birşey yoktur, olamaz.
Şiddetin arkasından tahlil yapmak ise, psikologlara düşer ama şiddetin gücünü azaltmaz. At bokunu hiçbirşey küçültemez!
Bu boku küçümser ve sadece feminist işi diye aşağılarsak, , ikinci dünya savaşından geriye kalan söylemlerden biri bok gibi takılır kalır üzerimize: “Geçen gün çingeneleri öldürüyorlardı, sessiz kaldım. Dün, eşcinselleri öldürdüler, sessiz kaldım. Bugün beni öldürüyorlar, kimsenin sesi çıkmıyor!
Not: Profesörümüzün öğrencilerine, “daha dün annemizin kollarında yaşarken” diye okula başladıkları günde, başarılar dilerim.