Kamp Armen: Bizim Atlantisimiz Dayanışma Konseri Nor Zartonk Açılış Konuşması

[ A+ ] /[ A- ]

gece2

18.09.2015

Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.
Hrant Dink

Belki de her şey bu cümleler ile başladı. 19 Ocak 2007’de Agos’un önünde Onu göz göre göre katlettiklerinde, köklerimizin olduğu bu coğrafyadan ayrılmak için yine tam zamanıydı. Yaşlılardan dinlediğimiz yada kitaplardan okuduğumuz 1915’in kara günleri, 34’ün Trakyası, 38’in Dersim’i, 55’in 6-7 Eylül İstanbul’u, 64’ün sürgünü, Aşkale’nin soğuğu, Madımak’ın ateşi bir bir canlanmış, toplumsal hafızlarımızdan fırlamış hep birlikte önümüze dikilmişlerdi adeta. Sistem, öteki gördüklerinden hemen her kuşağa bu topraklardan gitmesi için bir sebep üretmeyi başarmıştı ve bizlerin payına da Hrant Dink düşmüştü. Gitmek mi zor, kalmak mı? Gidenleri hiç suçlamadık. Kalanlar yani bizler ise direnmek ve Hrant’ın deyimiyle yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye çalışmak zorundaydık.

Nor Zartonk olarak bu amaçla biraraya geldik. Bireysel çıkışlar yerine kolektif bir akıl ve çalışma tarzı geliştirmeye çalıştık. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz ve özgür bir dünya için örgütlü mücadeleyi savunduk. Eşitlik, özgürlük ve adalet talebimizi içinde doğduğumuz Türkiye Ermeni halkından yola çıkarak tüm topluma duyurmaya ve yaymaya gayret ettik. Bunu yaparken tüm mücadele alanlarına, tüm ötekileştirilenlere dokunmaya, onlarla dayanışma içinde olmaya çabaladık. Sorunlarımızın Türkiye’nin diğer halklarının, ötekileştirilenlerinin ve ezilenlerinin sorunlarından bağımsız olmadığının farkındaydık. Sınıf mücadelesinden kopmadan, tüm ezilenleri kapsayan, çevreyi, doğayı ve diğer canlıların haklarını da gözeten bir mücadele hattı örmeye gayret ettik.

Bu yolda 11 yılı geride bıraktık. Dava takipleri, basın açıklamaları, yürüyüşler, destek ya da protestolar hepsi daha adil bir ülkede eşitçe ve barış içinde yaşayabilmek için. Adaletsizliğin iklim, mahkeme salonlarının ötekiler için adeta birer tiyatro salonu olduğu bir ülkede onlarca duruşma takip ettik. Hrant Dink, Sevag Balıkçı, Maritsa Küçük ve bunlara benzer pek çok dava adaletsizlik içinde hala sürmekte ve hepimizin ilgisini beklemekte.

Bundan 5 sene önce, 2010 yılının 19 Ocak Anması için, Fener Rum Lisesi, Cumartesi Anneleri, iş cinayetleriyle sürekli gündemimize gelen Tuzla Tersaneleri ve Hrant’ın düştüğü kaldırım olmak üzere 4 plandan oluşan bir çağrı videosu hazırlamıştık. İşte şimdi, 136 gündür her sabah, 5 sene önce ilk defa gittiğimiz Tuzla’da, kameraya aldığımız tersanenin önünden geçiyoruz ve o tersanelerde çalışan işçi dostlarımızla birlikte Kamp Armen’de nöbet tutuyoruz.

Evet, kalanlar direndiler ya da direnenler kaldılar. Musa Dağ’da, Zeytun’da, Sasun’da yaşamak için direndiler… Nor Or’da, Agos’ta, Aras’ta, Nor Marmara’da, Jamanak’ta, Nor Radyo’da bir halkın sesi olmak için direndiler, direndik. Gün geldi mezarlığımızı alanlara karşı, parkımızı vermeyerek direndik. Gün geldi bizi düşmanlaştıranlara, özgürlüklerimizi çalanlara karşı direndik. Ve tam şu anda da direniyoruz, Tuzla Ermeni Çocuk Kampı, nam-ı diğer Kamp Armen’de.

Kamp Armen soykırıma uğramış bir halkın yetim ve yoksul çocuklarının emekleriyle inşa edilmiş, Ermeni halkının kültürünü ve dilini yani kimliğini korumayı amaçlamış, asimilasyon politikalarına karşı verilmiş vakur bir cevap olmuştur. Orada kolektif bir yaşam kurulmuş, yine Hrant’ın deyimiyle bir uygarlık, Atlantis Uygarlığı, inşa edilmiştir.

Bizler, dozerlerin bir yanını kopardığı, Hrant’ın, Rakel’in ve burada yetişmiş 1500 çocuğun emaneti Kamp Armen’i var gücümüzle korumaya çalışıyoruz. Ermeni halkının bu topraklar üzerinde bir travma daha yaşamaması, anılarının bir kez daha silinmemesi ve bir kez daha yok olmaması adına tam 136 gündür direniyoruz!

Direniyoruz, çünkü bugün yıkıp, yerine lüks villalar inşa etmeyi planladıkları Kamp Armen, yetim çocukların acıya, kayba, yoksunluğa rağmen umutla diktikleri ağaçların tarihidir. Rant planları ile yok etmeye kalktıkları, bu coğrafyanın kadim halklarından birinin anayurdunda yaşamaya dair inancının, mücadelesinin, umudunun ve direnişinin mekânıdır.

Direniyoruz, çünkü Kamp Armen’in tekil bir örnek olmadığını, Bomonti Mıhitaryan’dan Sanasaryan Han’a el konulan binlerce kamusal gayrimenkul ile bir halkın kültürel varlığını sürdürebilmesine yönelik, toplu bir saldırının parçası olduğunu biliyoruz. Toplumsal hafızamız yok edilmesin, Ermeni kültürü bu topraklarda varlığını sürdürebilsin diye direniyoruz.

Ne mutlu bize ki bu mücadelemizde yalnız değiliz. Her halktan ve inançtan dostlarımız 6 Mayıs’tan bu yana bizleri hiç yalnız bırakmadılar. Tarihte eşine, ne yazık ki, ender rastlanan bir dayanışma ruhuyla Kamp Armen’e sahip çıktılar. Geride kalan 136 gün içerisinde yeni ama Kamp Armen’in ruhuna uygun bir uygarlığı hep birlikte inşa etmeye çalıştık. Birbirimizi dinlemeyi, önyargılarımızı kırmayı, sorunlarımızı ortaklaştırmayı, birlikte mücadele etmeyi ve böylece dayanışmayı yükseltmeyi başardık. İşte bu birarada yaşama pratiği kuşkusuz hepimiz için çok kıymetli, önaçıcı ve tarihi bir deneyimdir. Bunu mümkün kılan tüm Kamp Armen dostlarına bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Hrant Dink’in sözleri yolumuzu aydınlatsın:
Kaynayan cehennemler”i bırakıp, “Hazır cennetler”e kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi. Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık. Türkiye’de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi. Kalacaktık ve direnecektik.

Evet kaldık ve direndik. Direniyoruz… Kazanacağız!

Yaşasın halkların kardeşliği!

NOR ZARTONK / ՆՈՐ ԶԱՐԹՕՆՔ