Ragıp ZARAKOLU
Evrensel Gazetesi
Dün, yani 6 temmuz 2009 Pazartesi günü, Hrant Dink Cinayeti Davasının 10. Duruşması yapıldı.
Dava kilitlenmiş durumda, belli bir düzeyden öteye geçilmesine izin verilmiyor. Tıpkı “Ergenekon Terör Örgütü” davasının belli bir düzeyin ötesine geçmesine izin verilmeyişi, davanın şakuli değil ufki biçimde ilerlemesi gibi.
Bence bu duruşmanın en kilit sözünü, tanıklık yapan emekçi bir kadın, Besime Havva söyledi:
“Cinayeti herkes gördü!”
Evet, hiçbir cinayet bu kadar, “Ben geliyorum” dememiştir.
İlk işaret, daha 2004 yılında, Agos, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in kökenine ilişkin haberini yayınladığında verilmişti.
Oysa bu Sabah gazetesine servis edilen bir haberdi. Agos da “atlamamak” için aynı haberi vermişti. “Ama Sabah’ta “gorulmeyen bir el” haberin çıkmasını engellerken, Agos saldırılar karşısında yapayalnız kalmıştı.”
GKB bir bildiri ile Agos’ta çıkan haberi kınadı. Ve tehditler sarmalı başladı. Daha en baştan kimi aydınlar Şişli Savcılığı’na başvurarak tehdit savuranlar hakkında suç duyurusunda bulundular. Dava tehditten değil, izinsiz gösteri yapmaktan açıldı.
Galiba kimse fark etmedi ama militarist sistemin “kara kutusu”na dokunulmuştu.
Birileri bu haberden son derece rahatsız olmuştu.
Sabiha Gökçen, doğmakta olan “yeni bir ulusun” en gözde kızıydı.
Göklerde uçuyordu.
Bu arada Dersim’i de bombalıyordu.
Aslıda, “sultana” bağlılık, ne ailenin, ne cemaatinin, ne sınıfının olması, devşirme sisteminin özü idi.
Gerekirse çocuklar ailelerini ihbar edebilmeli idi. Önemli, olan “kutsalmış devlete” sadakat idi.
30’ların dünyasının anlayışı da, Almanya ve İtalya’da pek farklı değildi.
Chronicle Dergisinde, General Küçük’ün köyüne ilişkin haber, bu karmaşık ve karanlık ruh halinin ipuçlarını vermekteydi aslında.
Şimdi, Hrant’ın Arkadaşlarının, önemli sorular yönelten bildirisini sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Madem Türkiye’nin baş meselesi “belge”dir, buyurun, size belgenin dik alasını sunuyoruz.
Evet, bir bakıma fotokopi. Abdi İpekçi’den Uğur Mumcu’ya, 1 Mayıs 1977’den Kahramanmaraş katliamına, çok tanıdığımız bildiğimiz bir sürü olayın benzeri.
Bir yandan da esas evrak. Altında imza var. Islak.
Hrant’ın göz göre göre öldürülmesinin ikinci yılını çoktan geride bıraktık. Şimdi cinayet davası da iki yaşına basıyor. Adalet ise, henüz ana karnına düştü mü, o bile belli değil.
Şurada, biraz ileride, cinayetten hemen sonra toparlanıveren bir sanıklar ordusu var. Kimin neyi yaptığı belli. Çoğu inkar da etmiyor zaten. O halde bu dava çoktan bitmeliydi. Niye bitemiyor? Mahkeme heyeti de sırf şu içeridekileri cezalandırmakla bu davanın kimsenin vicdanında sona ermeyeceğini bildiği için olmasın?
Şuradan yoldan geçen birini çevirip sorun; Hrant’ın öldürülmesinin sadece üç-beş faşistin işi olduğuna inanan çıkar mı? Belge arıyorsanız, işte belgenin hası budur.
Türkiye’de herkes Hrant’ı devlet içinden de kollanan birilerinin öldürttüğünü biliyor. Herkes aynı şeyi biliyor diye buna da fotokopi deyin isterseniz. Yalnız unutmayın ki, katile kahraman muamelesi yapan emniyet ve jandarma görevlileri, hepimizin suratına tükürerek ıpıslak imza atmışlardı altına. Hiçbirinin ceza görmeyişi, belge sayılmaz mı?
Mahkeme neden Hrant’ın avukatlarının haklı taleplerini geri çeviriyor? Bugüne kadar yerine getirilmeyen talepleri sıralamaya kalksak akşama kadar hepinizi burada tutmamız gerekir. Bu direniş başlı başına belge değil midir?
Acaba neden, Hrant’ın öldürülmesine giden yolda açık ihmalleri, kusurları, belki de kasıtları bulunan resmi görevliler asla soruşturulmuyor? Soruşturmalar yapılsa, aklanıp çıksalar olmaz mı? Olmuyor. Bu kadar çok kişi inatla soruşturmadan korunuyorsa bu nedir? Belge arayana, bu da belgedir.
Azmimiz ve ısrarımız azalmıyor, azalmayacak. Ama adaletin yerine geleceğine dair inancımız zayıflıyor. Adalet beklemek güzel bir şeydir. Ama biz neyin beklendiğini bilemiyoruz.
Buradan açıklıkla duyurmak isteriz ki: Hrant Dink Suikastı Davası’nın gidişatı toplum hayatımızın bir defa daha kapkara lekelenmesi tehlikesini barındırıyor. Bu memlekette doğup büyüyecek herkes geçmişin birtakım utançlarını sırtlanmak zorunda değil. Burada hiç değilse çocuklarımızın vicdanını yükten kurtarmaya çabalıyoruz.
Cinayetin öncesi de sonrası da bir acımasızlık ve adaletsizlik belgesidir. Fotokopi değil, orijinal. Altındaki ıslak imzayı Osmanbey kaldırımlarına Hrant atmıştı, hatırlarsınız.
Bu imzanın o kaldırımda ıslak bir utanç belgesi olarak kalmaması için.
Hrant için, adalet için!..”