Mahçupyan’ın bu danışmanlık uğurunda ortaya koyduğu performans hepimizin malumudur. Kendisi her lazım geldiği anda ortaya çıkmış, hiç bir temsil hakkı bulunmamasına rağmen Türkiye Ermenileri ve hatta tüm ezilen halkları adına AKP’yi cansiperane bir şekilde savunmuştur. Bu savunmanın en iyi örneğini, yakın zamanda “Affedersiniz bana Ermeni diyenler oldu” sözcüklerinin kullanımını ve dil bilgisi ile savunarak göstermiştir. AKP’yi demokrasi havarisi olarak lanse ederken, Hrant Dink cinayeti davasında gerçek sorumluların yargılanmamasına karşı tavır göstermemesi ve Sevag Balıkçı ile Maritsa Küçük cinayetleri konusunda 3 maymunu oynaması Mahçupyan’ın ödüllendirilmesinin en önemli nedenleridir.
Bu ödüllendirme tam da en gereken zamanda, 1915’in yüzüncü yılı yaklaşırken, uluslararası ve yerel kamuoyu baskısı her geçen gün artarken gerçekleşmiştir. Devlet bu sene 24 Nisan’da, artık bir gerçekliği kalmayan inkar politikasını “taziye” mesajı ile yenilerken, Mahçupyan’ı da bu yeni inkar politikasına hizmet etmesi için atamıştır. Devlet tarafından atanan Mahçupyan’a, 2015’te Ermeni halkının fiili olarak temsiliyeti bahşedilmiştir. Ermeni Soykırımı’nın 100. Yıldönümünün yaklaşması nedeniyle Mahçupyan, mevcut hükümet için bir ihtiyaç olarak gözükürken, bu ihtiyaç ortadan kalktığında kendisini tarihin tozlu raflarında bulacaktır.
AKP tarafından fiili olarak bahşedilen bu siyasi temsiliyetin Türkiye halkları ve özellikle Ermeniler nezdinde hiçbir geçerliliği yoktur. Bu tip politik ayak oyunlarına ve bu oyunlara alet olanlara karşı Ermeniler 2015te tek bir yumruk olarak birleşmelidir. Ermenilerin kazanımları yalnızca bir araya gelmeleri ve gerçek bir siyasal temsiliyet sağlamaları ile oluşacaktır.
Türkiye’de Ermenilerin eşit, özgür ve güvenli bir şekilde yaşayabilmelerinin tek koşulu bir araya gelerek ortak bir gelecek için kendi haklarını savunmalarıdır.