Rojava direnişini selamlamak insanlığın gereği

[ A+ ] /[ A- ]

rojava

Pakrat ESTUKYAN

Tarihe 29. Kürt ayaklanması olarak kaydedilen silahlı kalkışmayı daha öncekilerden ayıran en önemli özellik, bu sonuncunun ulusal isyan niteliğidir. Gerçekten de Kürt halkı uluslaşma sürecini 20. yüzyılın sonlarında tamamlamış, tarih sahnesine ilk kez aşiret kimliği ile değil, ulus kimliği ile çıkmıştır. Ulus inşası bu gün tüm Kürtlerin milli meselesidir ve bu doğrultuda da siyasetler üretiliyor.

Ancak üretilen siyasetlerin hayata geçirilmesinin önünde oldukça büyük engeller var. Tarihi ve geleneksel Kürdistan coğrafyasının dört ayrı devletin sınırlarına bölünmesi, zaman içinde Kürt toplumunun da başta dil olmak üzere, kültürel farklılıklara uğramalarına yol açtı.

Bu kültürel farklar doğru kurgulanmış bir siyasi program doğrultusunda Kürt ulusunun kültürel çeşitliliğine dönüşerek bir zenginliğe yol açabileceği gibi, istismar edildiğinde de toplumu ayrıştırıcı bir risk de olabilir. O yüzden de dört parçalı Kürdistan’ın en çok gereksinim duyacağı şey, birbirleri ile koordinasyon içinde çalışan, ortak sosyal politikalar üreten, gerekli hallerde lojistik destek kanallarına sahip olan dört yönetim birimidir. Bu aşamada dayanışmayı tehdit eden en önemli tehlike ise, birimlerden her hangi birinin patronluğu üstlenmeye çalışmasıdır. Her biri farklı bir ülkenin iç dinamikleri ile sınırlanan bu oluşumda parçalardan birinin hâkimiyet çabası diğerlerine öngörülemez kayıplar verdirebilir.

Tartışmasız bir gerçek olarak, Irak’ın kuzeyinde şekillenen Kürdistan, elde ettiği özerklik ile devlet yapılanması yolunda çok önemli avantajlara sahip. Ancak unutulmaması gereken nokta, bu devletin uluslararası konjonktürün bir sonucu olarak ortaya çıktığı. Amerika’nın Irak’ı işgali sürecinde, bir bakıma Saddam’ın cezalandırılması anlamı taşıyan bir özerklik bu. Yani Arapların askeri bir yenilgiden sonra kerhen razı oldukları bir sonuç. Nitekim Arap ülkesinin cumhurbaşkanının bir Kürt olması da aynı bağlamda değerlendirilebilir. Irak halkının rızasıyla benimseyebileceği bir özerkliğe, hatta bağımsızlığa kavuşuncaya kadar Irak Kürdistanı’nın üzerinde bir değil pek çok Demokles kılıcı sallanacak. Ama tüm bunlar çok değerli petrol kaynaklarına sahip olan, ABD emperyalizminin bölgedeki müttefiki konumundaki Mesut Barzani’nin iktidarını şimdilik tehdit etmekten çok uzak gerçeklikler. O yüzden de iktidar sahibinin değil, ulusun kaygıları oluyorlar. Güncel gerçek Erbil’in modern yapıları, batının değil, Birleşik Arap Emirliklerinin başkentleri ile yarışan AVM’leri ve baş döndürücü petrol gelirleri. Tüm bunlar da Barzani’nin konumunu güçlendiriyor. Ancak işin bir diğer boyutu ise yukarıda anlatılan uluslaşma sürecinde en yavaş ilerleyen, halen aşiret bağlarını en çok koruyanın da Irak Kürdistanı olduğunu söyleyebiliriz. Oysa uluslaşma ancak aşiret düzeninin çözülmesi ile mümkün. Nitekim Türkiyeli Kürtler bu dönüşümü siyasi bilinçlerinden değil, ülkenin değişen sosyo-ekonomik şartlarından ötürü gerçekleştirebildiler. Tarımın makineleşmesi, otlakların tarıma açılması sonunda metropollerde taşeron sömürüsüne uğrayan Kürt işçinin aşiretten de beklentisi kalmamıştı.

Ancak petrol geliri dışında hiç bir üretimi olmayan Irak Kürdistanı’nda ne Türkiye’deki gibi bir kadın uyanışından, ne halklar politikasından, ne de Kürtçeye yönelik akademik arayışlardan söz edilebilir.

Kürdistani gruplar arasında Suriye’nin kuzeyinde, Rojava Kürtleri ise, yine ülkelerinin yaşadığı iç savaşa bağlı olarak çok önemli gelişmeler yaşıyorlar. Üç yıl öncesine kadar resmi bir kimlikten dahi mahrum olan Rojava Kürtleri geleceklerini yedi başlı bir ejderle savaşarak inşa ediyorlar. Esad daha düne kadar görmezden geldiği bir toplumun şimdilerde örgütlenerek ulusal bir irade haline gelmesinden rahatsız, ancak buna direnecek gücü yok. El Nusra cephesi ülkenin kuzeyini denetleyen Rojava’yı askeri imkanlarla alamıyor. Türkiye, daha önce Kuzey Irak’ta olduğu gibi, güney sınırında yeni bir Kürt otonom bölgesi fikrine tepkili. Rojava’yı tecrit etmek için sınıra duvar örmeye bile kalkıyor. Mesut Barzani de hükümranlığına ortak olabilecek bir güce mesafeli duruyor. Ancak bu politik hesap-kitapların ötesinde, savaş tüm hızıyla sürüyor. Rojavalılar kelimenin gerçek anlamıyla ateşin içinde ülke kuruyorlar bu gün. Ve bunu zamanın ruhuna uygun şekilde, bölgenin tüm halklarını kucaklayarak yapıyorlar.

Bir halk, bağnaz İslam fanatizmine karşı dişiyle, tırnağıyla varoluş mücadelesi veriyor. İnsanlığın gereği bu mücadeleyi saygıyla selamlamak, sonuna kadar desteklemektir.