Pakrat Estukyan
Salı günleri yayınlanan bu köşede geçtiğimiz hafta ‘Bugün 19 Ocak’ başlığı ile ölümünün 14. yılında Hrant Dink’i anmıştık. Bu hafta ise iki günlük bir sapmayla ‘Bugün 24 Ocak’ diyerek bir başka zulüm mağduru gazeteciyi, Uğur Mumcu’yu katledilişinin 28. yılında anıyoruz.
Her ikisi de görülmesi istenmeyenleri gösterdikleri, karanlıkta kalması gerekenlere ışık tuttukları için öldürülen gazeteciler olarak anılıyorlar Türkiye siyasetinin yakın tarihinde.
‘Ulusalcı’ uydurma sıfatıyla kendilerini milliyetçi çizgiden ayrı tutmaya çalışan faşistler, Hrant Dink anmalarına mesafeli dururken, beş gün sonraki Uğur Mumcu anmalarında daha gür bir sesle tepki vermeye çalışırlar. Buna karşılık kimi çevreler de Uğur Mumcu’yu anarken temkinli, mesafeli kalırlar. Bu çekingenliğin arka planında 70’li yıllarda ‘Sakıncalı Piyade’ olarak tanıdıkları Uğur Mumcu’nun 90’lara gelindiğinde mutlak bir Kemalist’e dönüşmesini aramak gerekir.
Türkiye’de ‘sol muhalefet’ tanımı çok geniş bir yelpazede, birbirleri ile kolay kolay uzlaşamayacak görüşleri yansıtır. O yüzden de zaman zaman önemli yanılsamalar, olmadık savrulmalarla karşılaşma olasılığı çok yüksektir. Örneğin bugün dinci faşist AKP-MHP ittifakının payandası olarak siyaset yapan Doğu Perinçek, anılan 70’li yıllardaki tanımlamayla Maocu, PDA’cı olarak bilinirdi. ‘Aydınlık’ gazetesinde, kimi odakların el altından sızdırdıkları MİT kaynaklı bilgileri yayınlayarak sansasyonel haberlere imza atan Perinçek, günümüzde MİT tırları haberlerini yayınlayanları topa tutmakla meşgul.
Hiç şüphe yok ki Uğur Mumcu’nun da kendine özel haber kaynakları vardı. Ama bu asla onun birileri tarafından kullanıldığı, yönlendirildiği algısı oluşturmadı. Aksine Mumcu Türkiye’de araştırmacı gazetecilik kavramının ilk akla gelen ismi olmayı sürdürüyor. Birçok olayı kâh bir dedektif, kâh bir savcı gibi irdelemesi, bulgularını bir puzzle oluşturur gibi yan yana getirmesi ile pek çok olayın görünür kılınmasını sağlamıştı.
Uluslararası silah ve uyuşturucu kaçakçılığının, mafya ve siyaset ilişkisinin düzen tarafından görmezden gelinen bağlantılarını ilmek ilmek çözümleyen bir gazetecinin karlı bir Ankara sabahında, özenle tasarlanmış bir cinayete kurban gitmesi için oldukça fazla sebep biriktirmişti Uğur Mumcu. Onun ilgi alanına giren konulardan biri de İslamcı terör olmuştu. Cumhurbaşkanı her ne kadar ‘İslam’ ve ‘terör’ sözcüklerinin yan yana kullanılmasından hoşnut olmasa da, bu birliktelik mutlak bir gerçeklik olarak orta yerde duruyor. Aynen ‘Atalarım soykırım yapmış olamaz’ misali bir tepki bu. Oysa istesek de istemesek de soykırım da, atalarımız da aleni ve biz bunu hazmedemiyoruz diye tarih yeniden yazılmayacak.
12 Mart askeri sıkıyönetim mahkemelerinin en önemli tanıklarından biridir Uğur Mumcu. “Tarih göstermiştir ki devrimciler faşistleri her zaman… Dedikten sonra sol elini yumruk yaparak, sağ elinin avuç içiyle sol eline vurmak suretiyle mahkememize hakaret eden sanığın duruşma salonundan çıkarılmasına…” satırlarının devamında söz alan ikinci sanığın, mahkeme heyetine dönerek “Demin dışarı çıkardığınız arkadaşımızın görüşlerine tamamen katılıyoruz” dedikten sonra aynı hareketi yaptığını, bunun üzerine tüm sanıkların duruşma salonundan çıkarıldığını onun anlatımlarıyla biliyoruz. Keza sonraki yıllarda Rauf Denktaş’ın güvenilir adamı olarak anılacak olan Mümtaz Soysal’ın kendisine yönelik suçlamaları Sokrates’in yargılanmasına benzetmesi üzerine, sıkıyönetim yargıcının “Sokrates’i yargılayan Yunan mahkemesiydi, biz ise yüce Türk mahkemesiyiz” dedikten sonra verdiği ceza hükmünü, vatanı bölmekle suçlanan Kürt köylüsünün “Vatan hıyar mıdır ki ben bölem” cevabını hep Uğur Mumcu’nun anlatımlarıyla anımsıyoruz.
Zincirlikuyu mezarlığının girişinde yazılı ‘Her fani ölümü tadacaktır’ tümcesi misali, Türkiye’de her devrimci, az ya da çok Kemalizm’den nasibini alacaktır.
Kuaför dükkânında yaşanmış bir anekdotla bitirelim yazıyı. Televizyonda Hrant Dink anması haberi veriliyor. Manikür yaptıran hanım hoşnutsuzluğunu dile getiriyor; “Nedir bu, sürekli Hrant Dink, Uğur Mumcu için neden konuşmuyorsunuz”. Eşim müdahale ediyor; “O haberi duyduğumda biri 3, diğeri 7 yaşındaki iki çocuğumla sokaktaydım ben, sen neredeydin?”
Kaynak: Yeni Yaşam Gazetesi