1990 yılından bu yana daha da belirginleşerek uygulanmaya başlayan neo-liberal politikalar, Ermeni, Kürt, Türk ayırt etmeksizin, hayatın her alanında işçi, memur ve esnafı etkilemektedir. Türkiye’nin Ticaret ve Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması (GATT) gibi uluslararası anlaşmaları imzalamış olması ve hükümetlerin IMF’nin para politikalarını uygulaması, emekçilerin sosyal haklarından mahrum edilme sürecini doğurmuştur.
Devletin temel görevlerinden biri olan sağlık hizmetinin bile paralı hale getirilerek ‘paran kadar sağlık’ politikasına geçilmesi, yeni çıkarılan Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile emekli olma yaşının yukarı çekilmesi ve emeklilik maaşlarına göz dikilmesi, bu sürecin en belirgin açılımlarındandır.
Bunun yanı sıra süregelen taşeronlaştırma ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan işçileri kayıt dışı çalıştırmak gibi insan hayatını hiçe sayan uygulamalar, Tuzla’da olduğu gibi işçi ölümlerinin sıkça tekrarlanmasına neden olurken, çalışma ve sosyal güvence talep eden işçilerin –Yörsan ve Arçelik’te olduğu gibi– işten çıkarılması durumu daha da vahim hale getirmektedir. İşsizliğin arttığı bu süreçte esnaf da kepenk kapatma noktasına gelmiştir. Bu olumsuz sürecin er ya da geç hepimizin hayatını kapsayacağı aşikârdır.
Erkek egemen sistemin topluma dayattığı tek tip kadın ve erkek modeli cinsiyetçiliği yeniden üretmekte, kadınlara yönelik taciz ve şiddet olayları devam etmektedir. ‘Barış gelini’ Pippa Bacca’nın tecavüze uğrayıp öldürülmesi ile gazetelerin ilk sayfalarına taşınan kadına yönelik şiddet haberleri, dönemsel olarak dikkatleri bu yöne çekse de, çelişkinin temel kaynağı olan erkek egemen sistemin toplumsal olarak sorgulamasında etkili olamamaktadır.
Lambda İstanbul Derneği’ne açılan kapatma davası da farklılıkları reddeden yaklaşımın güçlenerek devam ettiğini alenen göstermektedir.
‘Küreselleşme’ ve ‘globalleşme’ kelimeleri kulağımızda hoş tınılar bıraksa da sermaye odaklarının dayattığı ve yönlendirdiği bir kavram olarak küreselleşmenin hayatımızdaki karşılığı tek tipleşme, düşük maaş, düşük hayat standartları, küresel krizler vb. olmaktadır. Bu olumsuzluklara duyulan öfke ise bilinçli bir şekilde milliyetçi kanallara akıtılmakta, kitlelerin öfkesi sorunun/sistemin merkezinden uzak tutulmakta, adeta hedef şaşırtılmaktadır. Körüklenen milliyetçilik, sınır ötesi ve sınır içi operasyonlar olarak tezahür ettiğinde, bize yediğimiz ekmeğin küçülmesi olarak geri dönüyor. Bu milliyetçilik, ötekini ezme ve yok etme olarak tezahür ettiğinde ise bize cinayetler, kontrgerillalar ve derin örgütler olarak geri dönüyor.
Tüm bu olumsuzluklara karşı durmak için, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için, Nor Zartonk 1 Mayıs’ta “Կեցցէ՛1Մայիս / Yaşasın 1 Mayıs!” pankartı ile Şişli’de Umut Kooperatifi’yle yan yana olacaktır.