‘1915’ten Önce Vardık, Şimdi Yokuz’

[ A+ ] /[ A- ]

Çağla AĞIRGÖL
Sendika.Org

Türkiye’deki Ermeni Toplumu’ndan yola çıkarak her türlü ayrımcılığa karşı eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesine katkı sunmak için kurulan Nor Zartonk platformu üyesi Sayat Tekir’le, 1915 olayları ve Türkiye’deki Ermeniler üzerine bir söyleşi yaptık. Aynı zamanda Nor Radyo çalışanı olan Tekir’le, Türkiye’de Ermeni olmak, azınlık olmak, ötekileştirilmek ve Ermenistan-Türkiye ilişkileri üzerine konuştuk. Tekir sorularımızı yanıtlarken, tarihe ezenlerin değil ezilenlerin tarafından bakılması gerektiğini, şovenist düşünceleri ortadan kaldırıp, ezilen sınıflarla omuz omuza mücadele ederek demokratik, eşitlikçi ve özgür bir Türkiye’ye kavuşulabileceğini söyledi. Tekir, eşitlik ve adaletin hakim olduğu bir gelecek için “Benim umudum var” diyor.

Ermeniler 1915 sonrasında uzun süre kendi kabuklarında yaşadılar. Bu yalnızlık Hrant’ın cenaze törenindeki destekle yavaş da olsa aşılmaya başladı…

Türkler ile Ermeniler yüzyıl önce birlikte yaşıyorlardı. Neden bir daha olmasın? Tarihimizle yüzleşerek daha özgür bir yaşam yeniden kurulabilir…

Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra bir tedirginlik hissediyor musunuz?

Ben de zaman zaman Ermeni toplumunun diğer bireyleri gibi tedirginlik hissediyorum. Fakat bu tedirginlik beni pasifize etmiyor; aksine Türkiye’de bir şeyleri değiştirmek için mücadelenin gerekli olduğuna inandırıyor. Gelecek nesillerin bu tedirginliğe maruz kalmamaları adına Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin içinde olmalıyız.

1915’te Türkiye topraklarındaki Ermenilerin yaşadıkarıyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

İttihad ve Terakki’nin 1915’te Ermenilere karşı gerçekleştirdiği etnik kırımlar, soykırımdır. Soykırım kavramının babası kabul edilen Rafael Lemkin, kavramı oluştururken iki katliamı temel almış. Birincisi, 1915’te Osmanlı’da Ermenilere yapılanlar; ikincisi, 1933’te Irak’ta Süryanilere yapılanlar. Kavramsal yanını bir kenara bırakırsak, 1915’ten önce bu topraklarda Ermenilerin yaşadığını ve şu anda olmadıklarını söylemeliyiz ki bu bence çok önemlidir.

1915’te yaşanan hadiseler sadece Anadolu’nun homojenleştirilmesi projesi değil aynı zamanda sermayenin de Türkleştirilmesiydi. Bu bağlamda 1915’te yaşananları sınıfsal perspektiften de değerlendirmeliyiz. Cumhuriyet döneminde azınlıklara karşı yapılan keyfi ayrımcı uygulamalar da bu ırkçı faşist zihniyetin devam ettiğini gösteriyor.

Ermeni Soykırımı Tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dünyanın diğer ülkelerindeki soykırım yasa tasarıları ile ilgilenmiyorum. Bu tasarılar Türkiye’de Ermeni soykırımı konusunda yukardan bir etki yapıyor. Bunun yerine Türkiyeli demokratik kitle örgütlerinin, üniversitelerin yapmış oldukları eylem, sempozyum gibi etkinliklere çok önem veriyorum.

Türkiye’de Ermeni olmak, azınlık olmak, ötekileştirilmek nasıl bir duygu?

Toplumda ötekileştirilmek hoş bir şey değil. Fakat bir yönden iyi bir şey çünkü olaylara daha geniş bir perspektiften bakabiliyorsunuz. Cumhuriyet ideolojilerini eleştirel bir şekilde ele alabiliyorsunuz. Makro/mikro düzeyde ayrımcılık uygulanması, devletin böylesine bir politika izlemesi hoş değil. Siz ısrarla “Buralıyım” derken birilerinin sürekli “Buralı değilsin! Ya Sev Ya Terk Et” demesi olumsuz bir davranıştır. Türkiye’deki insanlar devlet tarafından o kadar yabancılaştırılmış ki yüzyıllık komşularını tanımıyor. Ömrümüz buralı olduğumuzun ispatıyla geçti. Devletin kendi meşruiyetini “ötekilerin” düşman ilan edilmesi üzerinden kurduğu bir toplumda “öteki” olarak varlığını sürdürebilmek gerçekten zor bir zanaat. Bazen sadece isminiz bile günlük hayatta sistemin çarpıklıklarının şekillendirdiği onlarca soruyu defalarca, bazen masumca, bazen art niyetlice karşınıza çıkarıyor. Sistemin “ötekini” öğüten asıl mekanizması da bu zaten.

Her yıl 24 Nisan olayları tartışılıyor. Bu tartışmalara ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Tartışılır olması güzel bir yerde, tarihle hesaplaşılıyor. Türkiye kamuoyu, 24 Nisan olaylarıyla ilgili davranışları sertleşse de, ötekileştirme politikaları uygulansa da geçmişlerini merak ediyor. Gerçekler de meraklar sonucu ortaya çıkacak. Yakın geçmişe kadar bu tür tartışmalar neredeyse hiç yapılmıyor/yapılamıyordu. Bugün bunları ve Dersim gibi konuları konuşmak önemli bir gelişme olarak değerlendirilmeli.

Çok farklı grupların Türkiye’deki Ermeniler adına konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Herkes Ermeniler hakkında konuşabilir; fakat ırkçılık yapmamak kaydıyla kendi fikirlerini aktarabilir. Burada kritik nokta Ermenilerin kendi adlarına az konuşmalarıdır. Hrant Dink öldürüldükten sonra bu durum değişmeye başladı fakat yeterli düzeyde değil. Tabii bir de, Ermeniler adına konuşan, devlete şirin gözükme çabasında olan Ermeniler var. Bu misyonda olan insanların genelleme yapmadan öznel bir şekilde konuşmaları ve kendi rantları uğruna Türkiye toplumunu yanlış yönlendirmemeleri gerekir.

Peki Ermeniler kendi adlarına neden bu kadar az konuşuyor?

Tarihsel trajedilerden ve baskılardan dolayı. Her 15-20 yılda bir gerçekleşen katliamlar/ayrımcı uygulamalardan ötürü tekrarlanan travmatik durumlarla karşılaşıyorlar. Bu da doğal olarak korku yaratıyor.

Türkiye’de sayıları giderek azalan Ermeni yurttaşlarımızın ülkede söz sahibi olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette Ermenilerin sorunlarını anlatmakta ve çözümler bulmakta sıkıntıları var. Ama bu sadece Ermenilere özgü bir sorun değil. Bu ülkede hakim ideolojinin kalıplarına sığmayan emekçilerin, eşcinsellerin, kadınların, çocukların, çevrecilerin, Kürtlerin, Alevilerin, Rumların, Lazların, Süryanilerin ve diğer din, dil, ırk ve mezheplere mensup halkların ülkenin geleceği hakkında söz hakkı, egemenlerce gaspedilmektedir.

Türkiye’deki Ermeniler farklı etnik gruplara mensup yurttaşlarla bir kader ortaklığı hissediyor mu?

Türkiye’de Ermeniler 1915 sonrasında çok uzun bir süre kendi kabuklarında yaşadılar. Kanımca bunun en önemli nedenleri gerek Türkiye’nin 1915 konusundaki inkar politikalarına gerekse cumhuriyet yönetiminde devam eden ayrımcı uygulamalara toplumsal bir tepki üretmemiş olmasıdır. Bu yalnızlık hissi Hrant’ın cenaze törenindeki destek ile yavaş da olsa aşılmaya başlanmıştır. Sanırım bugün kader ortaklığı durumu toplumun belli kesimlerince kavranmıştır.

1915 belgeseli engellerle karşılaşmıştı. Ankara’da yapılacak olan 1915 Sempozyumu’na yönelik baskılar da yaşandı mı?

Ankara’daki sempozyum ve İstanbul’daki eylemler öncesi çıkan zorluklar bize bu topraklarda ötekinin acısına ortak olmanın bile ne yazık ki cesaret isteyen bir iş haline geldiğini gösteriyor. Ama tarih böyle cesaretleri gösterenlerin azmi ile değişmiştir. Bir şekilde farklı kimlikteki insanların dayanışması ile birçok konuda bu ortak acının paylaşılması hem yüreğimizi ferahlatıyor hem de enternasyonalist bir devrime olan inancımızı kuvvetlendiriyor. Tüm ezilen halkların, kimliklerin ve sınıfların bir arada inşa edeceği ortak bir gelecek mümkündür. Bu gelecek için geçmiş ile hesaplaşmalı, tarihi ezenlerin değil ezilenlerin tarafından okumalıyız.

Tayyip Erdoğan, “Obama hassasiyetimizi bildiğinden 1915 için ‘büyük felaket’ ifadesini kullandı. Ve bazı kesimlerin beklentileri suya düştü” dedi. Obama’nın ve Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Obama’nın ve Erdoğan’ın açıklamaları benim için bir anlam taşımıyor. Bir yanda Afganistan’a diğer yanda da Kuzey Irak’a yönelik sınır ötesi operasyon yapan 2 siyasetçinin 1915 gibi tarihi bir konudaki söylemleri, “Soykırım olmuştur” deseler bile samimi değildir. Önemli olan iki halkın barış yanlısı tutumlarıdır. Düzen partilerinin oy kazanmak için ucuz milliyetçi politikalara başvurduklarını biliyoruz. Bu bağlamda sınırların açılarak siyasetçilerin devreden çıkmasını ve halkların birbirlerini yeniden tanıyarak önyargıları kırmasını temenni ediyorum.

Başbakan Erdoğan yine diğer bir açıklamasında “Ermenistan’da cinsi cibiliyeti belli olmayan aşırı uçlar aşırıya kaçan hareketlerde bulundu, şok oldum” ifadesini kullandı. Konuyla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Ermenistan’da Türkiye bayrağının yakılması ya da Türkiye’de Ermenistan bayrağının yakılması Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecine darbe vurmak için yapılan eylemlerdir. Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklama beni ilgilendirmezken, Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşme süreci beni gayet ilgilendirmektedir. İki ülkenin barış girişimleri yine iki ülkenin ırkçılarının eylemlerine kurban edilmemelidir.

Hükümet İslamcı değil de sol bir parti olmuş olsaydı, 1915 olaylarına karşı bakış açısı nasıl olurdu?

Bunu kestirmek ne yazık ki güç, zira kendisini komünist olarak nitelendiren parti bile ısrarla soykırımcıları anlama ve yaptıklarına hak verme çabası gösteriyor. Bu durumu gördükçe ancak ve ancak solun enternasyonalist bir çizgide hareket etmesi gerektiğini anlıyoruz. Bu perspektifteki sol bir partinin iktidarda olduğu zaman şüphesiz ki sadece soykırıma değil diğer hak ihlallerine karşı da özgürlükçü bir bakış açısıyla bakacağını tahmin ediyorum.

Ayrıca Ankara ve İstanbul’da sosyalistlerin gerçekleştirdiği eylemlerde bu ortak acının paylaşılması, hem yüreğimizi ferahlatmakta hem de enternasyonalist bir devrime olan inancımızı kuvvetlendirmektedir. Tüm ezilen halkların, kimliklerin ve sınıfların bir arada inşa edeceği ortak bir gelecek mümkündür. Bu gelecek için geçmiş ile hesaplaşmalı, tarihi ezenlerin değil ezilenlerin tarafından okumalıyız.

Türkiye ile Ermenistan ilişkileri normalleşebilecek mi?

Hepimiz biliyoruz ki sermayenin dini, dili, ırkı yoktur; sadece çıkarları vardır. Bu çıkarlar bir normalleşmeyi zorladığında devletler arası ilişkiler elbette normalleşecektir. Bizim içinse önemli olan devletler arası ilişkilerin ötesinde halklara yıllarca belletilen kin ve düşmanlığı ortadan kaldırmak, milliyetçi hegomonyayı kırmak, halkların barış içinde bir arada yaşayabilmesi için çaba göstermektir. Asıl normalleşme bu başarıldığında gerçekleşmiş olacaktır.

Hükümet 1915’te yaşananların bir soykırım olduğunu kabul edecek mi?

Hükümetin kabul etmesinden ziyade bu soruyu soran ve bu yazıyı okuyanların 1915’te yaşanan katliamların soykırım olduğunun bilincine varmaları gerek. Hukuksal açıdan sorunlu olan bir kavramın vicdanlarda yarattığı anlam daha önemlidir. Hükümetin en azından 1915’te ölenler için bir özür dilemesi ve tarihle yüzleşmesi gerekmektedir. Biz tarihimiz ile yüzleşmedikçe görmekteyiz ki egemenler sadece azınlıklara değil Alevilere, Kürtlere, LGBTT’lere, sosyalistlere ve işçilere karşı birçok katliam ve cinayet işlemişlerdir. Tarihle yüzleşmeliyiz ki bir daha olmasın…

Türk ve Ermeni halkları arasında barış ve dostluk rüzgarları esecek mi?

Türkler ile Ermeniler yüz yıl önce bir arada yaşıyorlardı. Neden bir daha olmasın? Tarihimiz ile yüzleşerek, milliyetçiliği ortadan kaldırarak bir arada daha adil daha özgür bir yaşam yeniden kurulabilir.

Gelecekten umutlu musun?

Gelecekten umutlu olmasam sanırım şu anda bu röportajı benle yapıyor olmazdınız. Doğduğum memlekette eşitliğin, kardeşliğin ve adaletin gerçekleşmesine karşı umudum bittiği an, o memleketten gitme vakti de çoktan gelmiş olur. Sanırım bu vakit benim için hiçbir zaman gelmeyecek, zira Ermeniler gibi diğer ezilen sınıflar ve kimliklerle dayanışarak ve mücadele ederek Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olacağını düşünüyorum. Yeter ki her alanda birlikte bu mücadeleyi verelim…