HDK Anti-Militarizm ve Vicdani Ret Komisyonu
Çatışmalı bir sürecin içinden çıkmaya çalışırken, bu defa yaşadığımız ülkenin bir başka bölgesi yangın yeri… Reyhanlı’da yaşanan vahşet ile insanlar hiç beklemedikleri bir şekilde yaşamlarını yitirdiler. Bir kent adeta savaş alanına döndü. Bu katliam, bizlere, devletlerin ve orduların özü olan savaş ve yıkım gerçekliğine karşı uyanık olmamız ve ciddi bir toplumsal muhalefetin örülmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir.
Savaşlara karşı en etkili güç, savaş karşıtı toplumsal duyarlılıktır. “Haydi, savaşa, cepheye!” sözlerinin iki dudak arasından çıkması çok kolaydır. Çünkü iktidarlar savaşın getirdiği acıları, kayıpları yaşamazlar, onların hayatları olduğu gibi devam eder. Onlar saltanatlarını sürdürdükleri saraylarında bu kararları verirken, başka insanların hayatlarının söz konusu olduğunu düşünmezler. Bunun için böylesi süreçlere halkların daha doğrudan ve etkili bir şekilde katılması ve savaş çığırtkanlıklarına karşı çıkması gerekir.
Otuz yılı bulan ve korkunç acılar ve kayıplar yaşamamıza neden olan bir savaşın son bulması için başlatılan süreç devam ederken, ölümlerin bu coğrafyanın başka bir yerinde gerçekleşmesi iktidar için büyük bir kayıp değil. Onlar, masa başlarında yaşanan vahşeti gizleme stratejileri geliştirirken, insanlar korkunç acılar yaşadı/yaşıyor.
Otuz yılı geride bırakan savaşın yarattığı acılar ve travmalar ile yüzleşmeden, yeni acılar yaşamak halklarımız için kader değil. Bu sonuç, tamamen AKP iktidarının Suriye sorunu konusunda başından beri çatışmayı, şiddeti davet eden bir politika izlemesinden kaynaklanmıştır. Bu durum da yaşadığımız sürecin hâlâ bir barış süreci olmadığını bizlere göstermektedir. Silahların susması hali, barış değil, çatışmasızlık halidir. Barışa hepimizin ihtiyacı var. Barış, ancak, toplumsal dinamiklerine dayandığında hayatlarımızda kalıcı değişiklikler mümkün olacaktır. Barışın toplumsal dinamiklere inmesinde, barış hareketinin gelişmesinde vicdani reddin toplumsallaşmasının önemli katkıları olacaktır.
Vicdani ret, kişinin ahlaki tercih, dinî inanç, felsefi görüş ya da politik nedenlerle, askeri eğitim almayı, askeri hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı reddetmesidir. Bir insanın ‘zorunlu askerlik’ karşısında, kendi özgür iradesini ortaya koyma tavrı ve bu yönüyle bireysel bir sivil itaatsizlik örneği olan vicdani ret, aynı zamanda militarizme karşı mücadelenin zemini olma potansiyeli taşıdıkça, toplumsal muhalefetin önemli ayaklarından birisi olabilir. Ortaya çıkışı itibariyle, din ve inanç temelli olmakla birlikte, özellikle de Birinci Dünya ve Vietnam savaşları sırasında, halkın kitlesel bir biçimde askerliği vicdanen ve politik olarak reddetmesi, savaş karşıtı bir hareketin doğmasına neden olmuştur. Bu anlamıyla da vicdani ret, savaşlar karşısında gelişen savaş karşıtı eylemlerin odağında yer almıştır.
Bütün bu militer ve ırkçı politikaların üretildiği zorunlu askerliğe karşı, vicdani ret, yaşamdan doğru kurulan bir itirazdır. Bu itiraz, bireyin kendi durduğu yeri belirlemesi kadar, bu coğrafyada ihtiyacı duyulan barış dilinin gelişmesi ve barışın toplumsallaşması açısından da önemli oranda katkıda bulunacaktır. Şiddet ve çatışma iklimi ancak ona karşı doğrudan müdahaleler ile geriletilebilir. Doğayı, kadını, emeği, farklı kimlik ve aidiyetleri ötekileştirmeyen, özgür bir hayat için vicdani reddin toplumsallaşması ve militarizmin bütünlüklü bir sorgulamaya tabi tutulması gerekir. Halkların Demokratik Kongresi Anti-militarizm ve Vicdani Ret Komisyonu, bu çağrı ile kuruluşunu ilan ederken, bütün şiddet politikaları karşısında toplumsal barışın gelişmesi için sürecin etkili bir parçası olacaktır.
SAVAŞTA BARIŞTA MİLİTARİZM ÖLDÜRÜR!
REDDET, DİREN HAYIR DE ASKERE GİTME!
ASKERE GİTME, KARDEŞ KANI DÖKME!