Şimal Parlak – Melis Günden
Bianet
Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007’den cenaze törenin gerçekleştiği 23 Ocak 2007’nin ardından gazetelerde yayınlanan köşe yazılarını derledik.
Akşam, Birgün, Bugün, Cumhuriyet, Gözcü, Güneş, Hürriyet, Milliyet, Posta, Radikal, Sabah, Star, Takvim, Tercüman, Türkiye, Vatan, Yeni Şafak, Yeniçağ, Zaman gazetelerinden yazarların Dink cinayeti sonrası kaleme aldıkları yazılarından kısa bölümler hatırlatıyoruz.
20 Ocak
Birgün
Nazım Alpman: “Hrant’a Sıktılar, Türkiye’yi Vurdular”
(…) Karanlık güçler falan yok. Düzenli çalışan bir cinayet şebekesi var. Kendilerine göre planlar yapıp uyguluyorlar… Hrant’ı hem yakın arkadaşları özleyecek, hem de Türkiye çok arayacak.
Hrant etiyle-kemiğiyle, beyniyle-kalemiyle aydınlık bir Türkiye’yi temsil ediyordu. Bu yüzden Hrant’a sıkılan kurşunlarla Türkiye’yi vurdular!
Ahmet Tulgar: “Bu Caddede”
Orası benim caddem. Halaskârgazi Caddesi. Hrant’ın yattığı yer hani. O kaldırımdan sabah akşam yürürüm ben.
Onun şimdi yattığı yerin hemen yanındaki simithanede çay yudumlarım. Burası benim caddem yani. Şimdi ne olacak, peki? Ne yapacağım ben? Nasıl unuturum kardeşimin acısını? Ne kadar sürer? Daha ne kadar köşesi, kaldırımı olacak, birikecek bu şehrin, her geçtiğimde içimi yakan böyle?…
Hürriyet
Oktay Ekşi: “O Kurşun Türkiye’ye Atıldı”
Dink, sözünü sakınmayan yani inandıklarını olduğu gibi yazan, yürekli ve -bildiğimiz kadarıyla- dürüst, özellikle uygar bir gazeteciydi. Tartışılan 1915 olaylarının “soykırım” olduğunu savunuyordu ama Fransız Milli Meclisi geride kalan yıl “Ermenilere karşı soykırım uygulanmamıştır diyenlerin 5.5 yıla kadar hapis ve 49 bin Euro para cezasına çarptırılacağını” hükme bağlayan öneriyi kabul ettiği zaman ilk karşı çıkan da o idi. Çünkü bu yasanın “ifade özgürlüğünü engellediğini” savunuyordu.
Ertuğrul Özkök: “Ali Kemal’e Vatan Haini Dememiştim”
Ertuğrul Özkök’ün ilk sayfada “Katil ve kalleş” başlığıyla duyurulan yazısı iç sayfada “Ali Kemal’e vatan haini dememiştim” başlığıyla yayınlandı.
Hrant Dink makul bir Ermeni’ydi. Ve cesurdu. Cesaretini sadece Türkiye’nin azgın ırkçılarına karşı değil, asıl Ermeni diasporasının azgın ırkçılarına karşı ispatlamıştı. Emin olun, bu cinayetin iki sevineni olacaktır. Irkçı Türkler ile ırkçı Ermeniler. Geriye kalan herkes, bugünden itibaren derin bir yasa girmelidir.
Bekir Coşkun: “Güvercini Vurdular…”
Tüm bu süreç, bir tetikçinin işi miydi? Peki bu cinayetten sonra… Bir tek Ermeni vatandaşımıza yapılan bunca eziyetten sonra… Bizler dünya kamuoyunun önüne çıkıp ‘Ermeni soykırımı doğru değildir’ diyerek nasıl kendimizi savunacağız?
Emin Çölaşan: “Merak Etmek Üzerine”
[Yazısı sonuna eklediği notta] “Fikirleri, katılmasak bile silahla susturmak mümkün değil. Hrant Dink cinayetini milletçe kınıyoruz.
Hadi Uluengin: “Ahparik, Ahparik!”
EMİN ve müsterih ol ki, dün senin vurulduğun andan, dakikadan, saniyeden ve saliseden itibaren o kardeşlik her zamankinden daha çok pekişti!
O nefret ise her zamankinden daha çok silindi.
Ve de zaten boynumuzun borcu; alnımızın yazısı; insanlığımızın vesikası, bütün bir ulus olarak cenazende bunu bizzat sana ispatlayacağız.
Ah, Hrant ahparik ah, şimdi sana sonsuz neşelerde ve sonsuz müjdelerde türkü söyleyem!
Mehmet Y. Yılmaz: “Katillere Teslim Olmayacağız”
AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e yapılan saldırı, hiç kuşku yok ki bu ülkenin barışçı ve birbirini seven tüm insanlarına karşı yapıldı.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, değerli ve hümanist bir insanı, bir alçağın kurşunlarından korumayı başaramadı. Ciddi tehditler aldığını gazetesinde yazan bir gazeteciye koruma vermeyi akıl edemeyen bir ekip yönetiyor çünkü Türkiye’yi.
Bu alçakça cinayete karşı sesimizi yükseltmek zorundayız.
Hrant’ın cenazesine hep birlikte katılmalı ve Türkiye’nin katillere teslim olmamaya kararlı olduğunu göstermeliyiz.
Tufan Türenç: “Kurşunlar Hem Hrant’a Hem Türkiye’ye Sıkıldı”
Bu saldırı için öyle bir zamanlama seçildi ki, Ermeni iddialarına karşı Türkiye’nin bütün haklı tezleri çürütüldü. Türkiye’nin soykırım iftiralarına karşı sürdürdüğü mücadele gücünü yok etti. Sanırım Türkiye’yi soykırım suçlusu olarak damgalatmayı amaçlayan Ermeni diasporasının işini çok kolaylaştırdı.
Hrant Dink genel yayın yönetmeni olduğu gazetede de daima fanatiklere karşı çıkar, onları eleştirirdi. Şimdi Türkiye bütün olanaklarını seferber edip bu kanlı cinayeti işleyeni ve onun arkasındakileri en kısa zamanda ortaya çıkarmalıdır. Eğer bundan öncekiler gibi bu cinayetin de suçluları bulunmazsa Türkiye’nin aldığı yaralar daha da derinleşir.
Zeynep Göğüş: “Moskova’da Sıcak İstanbul’da Kan”
Bu provokatif saldırı, sadece iç barışımız açısından tehlikeli değil, dünyadaki algımızı da bozacak bir gelişme. Meslektaşımızın ailesinin Türkiye Ermeni cemaatinin ve basınımızın başı sağolsun” dedi.
Yalçın Bayer: “Ortak Şehit”
Hrant Dink cinayeti, Türkiye’ye karşı oynanan oyun ve yapılan tertiplerin yeni bir parçasıdır.
Her ne kadar o “Türklüğü aşağılama iddiasıyla bana ceza verilirse, bu ülkeden çekip gideceğim” demişse de ardından “Gitmemek için AİHM’de hakkımı arıyorum” diye eklemişti. Birlikte yaşamak’ mesajını sık sık vurguluyordu. Cesur ve samimi tavırlarından ötürü sevildiği kadar, ‘sivri dili’nden dolayı da belirli çevrelerin hedefi haline gelmişti. Yazdıkları ve söyledikleri zaman zaman Ermeni cemaati tarafından da eleştirilmiyor değildi; bir mücadele adamı olarak ‘tehlikeyi’ seviyordu. Ama gazeteciydi Dink.
Milliyet
Güngör Uras: “Hrant’ın Agos’u”
Hrant Dink, tanıdığım, dost olduğum Ermeni asıllı Türk vatandaşlarından biriydi. Yazılarını izlerdim. Bazı yazılarındaki görüşlerine, eleştirilerine katılmaz, tartışırdım. Türkiye’nin Ermeni sorununun çözümünde kilit konumu olan bir entelektüeldi. Yazdıkları, konuşmaları incelenirse Türk-Ermeni düşmanlığını yumuşatmaya dönük çabaları kolaylıkla anlaşılır. Yurtdışındaki radikal Ermeni girişimlerine karşı Türkiye’deki Ermenilerin tarafsız sesi ve temsilcisi haline gelmişti. Öldürülmesi Türk – Ermeni sorununu içeride ve dışarıda daha da çözümsüz hale getirecek.
Semih İdiz: “Hrant’ın Katili, Damarlarımıza Karışan Zehirli Kandır”
Hrant’ın öldürülmesi ulusal ayıbımızdır. Bu ayıbı kısmen de olsa silmenin tek yolu, Hrant’ı milletçe ebedi yolculuğuna uğurlamaktır. Buna Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına, ana muhalefet partisi liderinden Genelkurmay Başkanı’na kadar herkesi katıyorum.Asıl adı “Fırat” olan Hrant Dink cesur bir Anadolu çocuğuydu. İnsan sevgisiyle taşan bir kardeşimizdi. Toprağın bol olsun sevgili kardeşim. Seni çok özleyeceğiz.
Melih Aşık: “Yine Vurulduk”
Hrant Dink görüşlerini cesaretle savunan bir gazeteciydi. Sözleri kimi zaman keskin görülmüştür. Bazıları da maalesef istismar edildi. Ne var ki o her zaman barışçıydı. Demokrattı. Tartışmanın tılsımına inanıyordu.
Can Dündar: “Sıdesutyun Paregamıs! (Elveda Dostum!)
Tetiği çeken alçak biliyor muydu acaba bu ülkenin bölünmemesinin, halkların birbirine düşman kesilmemesinin en büyük garantilerinden birinin Hrant olduğunu… Asıl onsuz bu mozaiğin çatırdayacağını, bu demokrasinin yaralanacağını… Türklerin aşağılanacağını… Türkiye’nin onunla birlikte sadece cesur bir yurtseveri değil, kardeşçe bir arada yaşama umutlarını, barışı ve hoşgörü kültürünü de yitirdiğini… Yoksa asıl amaç bu muydu?
Taha Akyol: “Hrant Dink’in Katilleri”
Hrant Dink Ermeni meselesinde Türkiye çoğunluğundan farklı düşünüyordu; elbette düşünebilirdi. Fanatik Ermeni diasporasından da farklı düşünüyor, Ermenistan’da Ermeni fanatikleri eleştirerek kavgaya da giriyordu. Fransızlar “Soykırımı inkâr yasası”nı Meclis’ten geçirdiğinde, “Fransa’ya gidip o yasayı ihlal eden bir konuşma yapacağım” diyen de Dink’ti. Hrant Dink Ermeni diasporasının fanatikleri gibi düşünen ve konuşan biri olsaydı bile bu melun cinayetin iğrençliği değişmezdi.
Hasan Cemal: “Ezberler Bozulurken (2)”
“Hrant kardeşime sıkılan bu kurşunlar bu topraklarda barışa, istikrara, huzura sıkılan kurşunlardır.”
Güneri Cıvaoğlu: “Rezillik”
1986’da askerlik yaparken de bütün arkadaşlarına rütbe verilirken, kendisinin er çıkarıldığını ve bu ayrımcılıktan duyduğu üzüntüyü anlatıyor. Mahkûmiyeti kesinleşirse, eşini, çocuklarını alıp Türkiye’den gideceği yolundaki sözleri nedeniyle kendini şöyle eleştiriyor; “Nereye gideceğim? Ermenistan’a mı? Oradaki daha da büyük haksızlıklara suskun kalamam. Avrupa’ya, Amerika’ya mı?… Türkiye’nin dışında 3 gün kalsam, özlem bastırıyor. Hemen dönüyorum. Nereye gidebilirim ki?” İşte böyle bir yüreği susturdular. Hrant Dink’in bazı söylemlerini ben de hiç onaylamadım ama onun kanını akıtmak için birkaç kelime nasıl gerekçe olabilir?
Abbas Güçlü: “Sıradan Bir Cinayet mi?
Bir meslektaşımın hunharca öldürülmesinden daha can sıkıcı ne olabilir? Nedense hedef hep gazeteciler. Ne zaman Türkiye bir yerlere çekilmeye çalışılsa, aydınlara yönelik suikastlar peş peşe geliyor… Başta ailesi olmak üzere yüreği cız eden herkese başsağlığı ve sabır diliyoruz…
Derya Sazak: “Hrant’a Kıymak”
Hrant, Ermeni soykırımı tasarısının ABD Kongresi’nde gündeme geleceği bir sırada öldürülmüştür. Bir süredir Türkiye’yi Kuzey Irak’a çekmeye dönük politikalarda belirsizlik gözleniyordu. Bir yandan PKK ve Kerkük nedeniyle sınır ötesi harekât beklentisine girilirken, öte yandan Kürt sorununun barışçı çözümü yönünde konferanslar toplanıyor, MİT görevlileri bile şiddeti reddeden modeller öneriyorlardı. Hrant Dink böyle bir ortamda öldürüldü. Cinayeti lanetliyoruz.
Radikal
İsmet Berkan: “Hrant Dink’i Öldürdük”
Bin tane laf söyleyen, işi ‘karanlık güçler’e, ‘dış mihraklar’a havale etmek isteyenler çıkacaktır, zaten çıktı bile. Hiçbirine bakmayın, Hrant’ı önce Ermeni olduğu için, sonra da yerleşik düşünceden farklı düşünmeye, konuşmaya, yazmaya çizmeye cesareti olduğu için öldürdüler. Bu ırkçı bir cinayettir, başka her şeyden önce.
Haluk Şahin: “Sevindir Bizi Başbakan!”
“Lanet olsun: Cesur, yiğit, açık sözlü meslektaşımız Hrant Dink’i öldürenler Türkiye’ye ve Türklüğe en büyük kötülüğü yaptılar.”
Murat Yetkin: “Korkunç ve Karanlık Bir Cinayet”
“Umarım Dink cinayetinde siyaset ve toplum sağduyulu hareket eder. Siyasiler, umarım bu kez oy uğruna milliyetçi duygularla oynamanın kendilerini de yakabilecek bir ateş olduğunu görebilir.
Hakkı Devrim: “Gerçekten Yorulduk Artık!”
Korunması için tedbirli olmak gerekmez miydi demenin, şimdi bir anlamı yok. Adını hiç unutmamak için gerekeni yapabilmeliyiz. Bu cinayeti lanetlemenin bence en etkili yolu, Hrant’a duyduğumuz sevgiyi ve saygıyı ebedileştirmek olabilir.
Altan Öymen: “Katil, Hrant Dink’le Birlikte Türkiye’yi de Vurdu”
Hrant Dink, ülkemizin değerli bir gazetecisiydi. Görüşlerini başında bulunduğu Agos gazetesinde yayımlıyordu. Görüşleri yüzünden yargılanması, Ceza Kanunu’ndaki eski 159’uncu (şimdi 301’inci) maddenin çağdışılığının sonucudur. Ermeni konusundaki görüşleri, devletin resmi görüşüne, muhakkak ki, yakın değildi. Ama dava edilen yazısında asıl eleştirdiği şey, Ermeni diyasporasının o konudaki tutumuydu.
Perihan Mağden: “Hrant Dink Yazısı”
Ağbi sen ne iyi bi adamdın. Ne efendi ve temiz ne cesur ve net ne özü sözü bir ne iyi, ne iyi, ne adanmış, ne helâl bi adamdın Hrant Dink…Sen kelle koltukta dolaşıyordun. Elini ve de yüreğini taşın altına sokuyordun. Sen hakikat serumu gibi; sahtekârlığı/adiliği/ikiyüzlülüğü şiar edinmişlerin topraklarında, BU topraklarda, ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamadan, bildiğin ve inandığın doğruları haykırıyordun.
Erol Katırcıoğlu: “Kürt Sorunu”
(…) Tam yazının burasında Hrant Dink’in vurulduğu haberini aldım. Dolayısıyla yazıya devam edemeyeceğim. Türkiye’de demokrasi isteyen kesimlerin çoğunlukta olduğunu düşünerek yazıyordum yazımı. Tıpkı Hrant’ın da düşündüğü gibi. Şimdi ise bunu sorgulamam gerek. Güle Güle kardeşim Hrant…
Sabah
Yılmaz Özdil: “Kabus Geri Döndü”
Bu ülkede ne zaman yönetim kaosu olsa, yeniden vizyona giren bir film bu. Yani tetikçi yakalansa bile, aslında kim olduğunu asla bilemeyeceğimiz bir cinayet daha.
O nedenle kim sorusundan çok neden sorusuna cevap aramalı Türkiye…
Mehmet Barlas: “Hedefte Türkiye’nin İstikrarı da Vardı”
Hrant Dink’i vuran silahın tetiğindeki parmak eğer Türkiye’deki istikrar ve güven ortamını hedef aldıysa, bu hedefi vurmuştur.
Gazeteci Dink, bir Türk Ermenisi olmaktan da öteye, Türkiye’deki tüm insanların demokrasiyi ve özgür düzeni korumak için ortak cephede mücadele edebileceklerini kanıtlayan bir meslektaşımız ve yurttaşımızdı.
Aydın Ayaydın: “Türkiye’ye Düşmanlık”
Sivil ve savunmasız bir insana yapılan bu silahlı eylem insanlık dışı bir eylem olduğu kadar, aynı zamanda Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ağır bir saldırı niteliği taşıyor.
Mahmut Övür: “Barışa Sıkılan Kurşun”
Sonunda beklenen oldu. Onca tehditten sonra gazeteci Hrant Dink öldürüldü. Son dönemlerde yaşananları düşününce bu noktaya gelineceği belliydi. Sadece siyaset değil, medya da ağırlıkla aynı negatif dili kullandı.
Ve hiç birimiz başta devlet olmak üzere tartışmayı, farklı fikri sevmedik.
Cesur, samimi ve özgürlükçü bir gazeteci, bir aydındı Hrant Dink. Neredeyse aynı dönemlerde gerçekleşen Uğur Mumcu cinayeti gibi bu cinayet de karanlıkta kalmamalı.
Ama ondan daha önemli olan şu; Onun üzerinden geleceğimize kurşun sıkanlarla mücadele etmenin tek yolu eskisi gibi “katilleri bulacağız” klasik açıklaması değil, bu topraklarda barışı hâkim kılmaktır. Başka yolu yok. Bugüne kadar bu yapılmadığı için huzura ve barışa ulaşamadık. Bunu görmek ve anlamak için daha kaç kişi ölecek.
Umur Talu: “Ülkeni, Onu Kanatmadan Seveceksin”
Hrant’ a “öldürüleceksin” dediler, öldürdüler. Hrant’ a “öldürüleceksin” dendi, koruyamadılar.
Kayıp bir sokak köpeğinin dahi, ilgilenilirse bulunabildiği bir yerde, bunu akıl edemedi 301’leri filan akıl üstüne akıl eden devlet.“Bu ülkeyi hakikaten seven Hrant Dink, ‘Kim bilir ne daha ne haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım 2007’de’ diyordu.
Alın size! Sıradan faşizmden darbeli faşizme kadar tezgâh açanlar vicdanını başına toplasın. Bu ülke canilikle, bu denli derin ihanetle sevilmez. Böyle sevmeye kalktıkları her an, boğdular.
Fatih Altaylı: “Kusursuz Bir Cinayet”
Bir cinayet, bu kadar başarılı olabilirdi. Bir hedef bu kadar zekice seçilebilirdi. Bir suikast, amaçlarına bu kadar hizmet edebilirdi.
Cinayetin arkasında gerçekten kim var! Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çok zeki oldukları dışında hiçbir şey bilemeyeceğiz…
Erdal Şafak: “Sebat”
Sebat etti. Gitmedi. Ve dün Sebat Apartmanı’nın önünde öldürüldü. Alçakça. Kalleşçe.
Evet, biz Ermeniler’in bu topraklarda gözü var ama alıp gitmek için değil, gömülmek için diyordu. Dediği oldu. Onun adı Hrant Dink’ti. Vicdanımızla başbaşa kaldığımızda huzurumuzu kaçıran gölgeydi, hatta ruhtu.
Birileri artık huzur içinde uyuyabilir. Vicdan sonsuza kadar sustu.
Yavuz Donat: “Tek Yol”
Bu işi kimin yaptığı ortaya çıkarılıp, tetiği çeken yakalanmadıkça… Konuşturulmadıkça… Cinayetin önü, arkası çözülmedikçe… Ne yaparsak yapalım, dünyaya derdimizi anlatmakta çok zorlanacağız. Bir süredir “imajımız” geri geri gidiyordu. Şimdi ise “yerlerde sürünüyor.”
Tek yol “yakalamak, konuşturmak, çözmek.
Star
Ahmet Kekeç: “Hepiniz Hedefsiniz!”
Fransa’da, Ermeni diasporasının tepkisiyle karşılaşan konuşmasını hatırlıyorum. Zehirli kan tartışmasından epey önce… Diaspora, onu Türk tezlerine yakın olmakla suçluyordu. Bizimkiler de (özellikle Ermeni Masasına vaziyet eden tarihçi), Ermeni tezlerinin mümessili muamelesi yapıyordu. İki tarafın milliyetçilerine de yaranamıyordu. Daha da kötüsü, hedefteki adamdı. Tehditler aldığını söylüyordu. En son oğluyla tehdit etmişler: Seni ya da onu… Bir tanıdığına dert yanarken, Türkiye’yi terk etmek istediğini ama Türkiye dışında bir yerde yaşayamayacağını söylemiş: Doğuya gidemem, Batıya da gidemem; burada olmamam için de her türlü çabayı gösteriyorlar. Ben şimdi ne yapacağım?
Ayşe Önal köşesinde “Güle güle kardeşim” notu ile Hrant Dink’in fotoğrafını paylaştı.
Mehmet Altan: “Siyasal Milliyetçiliğin Yeni Kozu”
Hrant’ı tam da Ermeni Yasa Tasarısı Amerikan Kongresi’ndeyken vuranlar… 2007’de insanlarını hala Ermeni sorunu nedeniyle yok eden bir toplum yaftasını Türkiye’nin boynuna takanlar… Şimdi bunu yapanlar dışardan tepki gelmesini bekleyecekler. Tepki geldikçe de ellerini ovuşturacaklar. Neden mi? O tepkiler üzerinden siyasal milliyetçiliğin yükseleceğini tahmin ettikleri için. Siyasal milliyetçilik iyice yükselsin, biz de ‘dünyanın bize düşman olduğuna’ hep birlikte inanalım ki… Kapılar kapansın… Biz bize kalalım… Yalnızlaşalım… Issızlaşalım… Mezralaşalım… Ve içerde en güçlü olanın düdüğü eskisi gibi ötmeye devam etsin.
Alev Er: “Hrant, Affet Kardeşim…”
(…) Birileri, Türkçe-Ermenice yayımlanan haftalık Agos Gazetesi’ne iki hafta önce, ‘Sabiha Gökçen Ermeni miydi’ tartışmasının kaynağı olduğu gerekçesiyle saldırmış, binanın önünde gazete yönetmenini hedef alan sloganlar atılmış ve ben bunu daha önceki gün, Radikal Gazetesi’nin Pazar ilavesinde Rıdvan Akar’ın yazısından öğrendim. Ve çok utandım. Altı yıl önceki yalnızlığın bana, bize hissettirdiği korkuyu hatırladığım için değil. O günleri öyle yaşamışken, Hrant Dink artık hedefimizsin çığlıklarının kulaklarıma ulaşmasını sağlayamadığım, bunu duyup Hrant’ın yanına koşamadığım için.
Vatan
Güngör Mengi: “Yüz Karası!”
(…) Nasıl korunmaz? Dink’i hedef alanlar, tetikçiyi bulup gönderenler ve bu suikaste maşalık yapan yaratık, Türkiye’ye ASALA terör örgütünden daha büyük zarar vermiştir… Onun varlığı ve ifade özgürlüğü için verdiği mücadele, Türkiye’nin hedef olduğu suçlamalar karşısındaki savunmasının en inandırıcı kanıtı idi. Şimdi o yok ve uğradığı meşum saldırı, bu ülkenin çabalarını umutlarını sabote etmek yolunda kullanılacaktır… ‘Koruma istemedi’ diyorlar. Can güvenlikleri, ülkenin güvenliği ile yakın ilişkili hale gelen insanların korunması için talep mi gerekir?…”
Ruhat Mengi: “Türkiye’ye Sıkılan Kurşunlar!”
(…) Onun bu duygularından daha üzücü olan şey ‘ciddi tehditler aldığını’ bildiren bir gazetecinin, üstelik bu kadar kritik bir zamanda bir Ermeni gazetecinin derhal korunmaya alınmamasıdır. Özellikle de bu ülkeye zarar vermek, anarşi yaratmak, Türkiye’yi zor duruma düşürmek isteyenlerin daha önce de gazetecileri hedef aldığı bilindiği, ülke bu acı deneyimi birkaç kez yaşadığı halde…
Zülfü Livaneli: “301 Cinayeti”
(…) Hrant Dink 301. Maddeyle yargılandığı ve kamuoyunun karşısına ‘Türklüğü aşağılayan Ermeni’ olarak çıkarıldığı, hedef gösterildiği için öldürüldü.
(…) Şimdi yapılması gereken şey; halkın, basının, siyasetin ve sivil toplumun bu cinayete duyduğu tepkiyi çok etkili bir biçimde göstermesi ve cinayeti lanetlemesi…
Tuğçe Baran: “Bu da ‘Sözde Suikast’ Olarak mı Tarihe Geçecek?”
(…) Çok merak ediyorum: “Türklüğe hakaret etti” diye herkesi dava edenler, Hrant Dink’i öldürenleri, öldürtenleri, öldürülmesi için zemin hazırlayanları da -yani kendilerini!- dava edecekler mi? Türklüğe esas hakaret budur çünkü.. Yoksa bu da “sözde Hrant Dink suikastı” olarak mı tarihe geçecek?…
(…) Çok merak ediyorum: “Türklüğe hakaret etti” diye herkesi dava edenler, Hrant Dink’i öldürenleri, öldürtenleri, öldürülmesi için zemin hazırlayanları da -yani kendilerini!- dava edecekler mi? Türklüğe esas hakaret budur çünkü… Yoksa bu da “sözde Hrant Dink suikastı” olarak mı tarihe geçecek?
Reha Muhtar: “Korumaya Gerek Yok! İstifaya Hiç Gerek Yok!”
(…) Bütün dünya ‘Ermenileri kestiniz…’ diyor… Eski porno yıldızı, sonrasının boksörü ve Rambo’su bile 60’ından sonra Ermeni ‘soykırımı’ndan şöhret pekiştirmek istiyor… Dünya ‘Ermenilerin nezle olmasının müsebbibi Türklerdir…’ demek için can atıyor, ‘Öldürüleceğim’ diye bas bas bağıran Ermeni’ye bir koruma verilmiyor…Neden?.. Hiiiç… Bir nedeni yok… Gerek de yok!… Merak ediyorum Hrant Dink’i korumaya gerek duymayanlar gerçekten kimi korumaktadırlar bu ülkede?…”
Necati Doğru: “Öz Kardeşimiz Öldürüldü!”
(…) Gazeteci Hrant Dink’in kim tarafından, niçin, hangi amaçla öldürüldüğünü Türkiye’yi yönetenlerin çözmesi gerekir…
Haşmet Babaoğlu: “Ülkenin Kaderi Bu mu?”
(…) Hrant Dink’in kaldırımda yatan cansız bedenine; üzerine örtülmüş gazete kağıtlarının rüzgarda kıpırdanışına bakıyorum. Baktıkça ülkeme olan sevgim yüreğimde umarsızca çırpınıyor…
Mine G. Kırıkkanat: “Varosha’ya Dönmek”
Okay Gönensin: “Gerçek Bir Vatanseverdi”
(…) Hrant Dink cinayeti dolayısıyla Türkiye’nin Ermeni soykırımı konusunda söyleyecek bir sözünün kalmadığı doğrudur. Dünya, ‘Siz 2007 yılında bir Türk Ermenisi gazeteciyi öldürüyorsunuz, kim bilir 1915’te neler yapmışsınızdır’ diye basit bir mantık yürütecek ve Türkiye’den gelen hiçbir haklı itiraza kulak asmayacaktır.
“Ama cinayetin sadece Ermeni diasporasının, milliyetçi Ermeni örgütlerinin amaçlarına uygun bir durum yarattığını zannedenler fena halde yanılıyor.
Çünkü bu durum, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini koparmak, Avrupa Birliği’ne girişini engellemek isteyenlerin amaçlarına da çok uygundur…
Selahattin Duman: “Keyifsiz Bir Gün ve Akla Takılan Sorular”
(…) Bir tatsız olay, bir kör kurşun ağız tadımızı bozuyor. Giden cana mı yanarsın? O canın gitmesi ile canı yanacak olan bu ülkenin duyarlı insanlarına mı?…
Mehmet Tezkan: “Taksim Diyor ki: Bu Vatana İhanettir..”
(…) Onbinler sokağa döküldü. Bu kime karşı tepkidir. Düne kadar Dink’le ilgilenmeyenler. Adını bile bilmeyenler bugün sokakta. Meydanda. Niye? Çünkü insanlar artık yeter diyor. Yeter…
Mustafa Mutlu: “!”
(…) Hrant’ın birçok görüşüne ben de katılmazdım. Ama Ermeni Diasporası’nın nefretini çekmek pahasına her fırsatta dillendirdiği ‘Türkiye sevdası’ndan hiçbir zaman kuşku duymadım…
Can Ataklı: “Sanki Karanlık Dönemin İlk Adımı”
(…) Davanın sıcak günlerinde meczubun biri böyle bir şey yapmaya kalksa olayı çözebilirdik. Ama şimdi durum karışık. Hrant Dink, fikirlerinden ötürü öldürülmüş olamaz. Bu ancak Türkiye’yi yeniden karanlık döneme sokmak isteyenlerin işine yarar…
Tuna Kiremitçi: “Ben Şahidim”
(…) Kardeşimle buluştum. ‘Gözümüzün önünde bir adam vurdular’ dedim. ‘Yapma’ dedi. Biletleri alıp bir kahveye oturduk. Telefon çaldı. Karım arıyordu: ‘Şişli’de Hrant Dink’i vurmuşlar’…O zaman anladım ki bir şahittim ben. Bir babaya kıyılmasının, ülkenin geleceğine inen derin bir darbenin şahidi…
Zaman
Şahin Alpay: “Hrant Dink (1954-2007): ‘İşte Size Bedel’”
Hrant Dink benim bir dostumdu. Sımsıcak yüreği, aslan gibi karakteri olan bir insandı. Vicdanı hür, fikri hürdü. Doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen, birinci sınıf bir entelektüeldi. Ermeni olduğu kadar Türk’tü. Türk-Ermeni dostluğunu yeniden tesis için hayatını ortaya koymuştu ve bu uğurda da hayatını verdi. Türkiye, Türklük ve insanlık adına büyük utanç duyuyor, büyük acı çekiyorum. Hrant’ı öldürenler, Türkiye’ye, Türklüğe ve insanlığa çok ağır bir darbe indirdiler.
Hrant’ı öldürenler Türkiye’yi ve Türklüğü gerçek anlamda aşağıladılar… Türkiye’ye ve Türklüğe bundan daha büyük bir hakaret yapılamazdı… Türk demokrasisine ve Türkiye’nin dünyadaki saygınlığına ve itibarına bundan daha ağır bir darbe indirilemezdi… Türklüğün gerçek düşmanlarının işlediği bu cinayetin Türkiye’ye bedeli maalesef çok ağır olacak…
Ali Çağlar: “Net Bir Provokasyon”
(…) Türkiye vatandaşı, Ermeni cemaatinin önde gelen isimlerinden olan Dink, özellikle seçilmiş bir semboldür. Rastgele seçilmiş ve birilerinin öfkesine kapılarak gidip gerçekleştirdiği bir eylem değildir. Hrant Dink, Hrant Dink olduğu için öldürülmemiştir. Planlanmış etki ve sonuçları yaratabilecek en uygun sembol isim olduğu için öldürülmüştür. Bilindiği üzere Ermeni sorunu konusundaki makul isimlerden biriydi ve Ermeni diasporasını dahi ‘Türkiye yanlısı olmakla‘ kızdırmış olan bir isimdir. Türkiye‘de mevcut yasalara ve uygulamalara karşı eleştirilerde bulunmasına karşın yurtdışında Türkiye yanlısı beyanatları ve AB ülkelerinin her yıl Ermeni soykırımını ısıtıp gündeme getirmelerini ahlaksız bir davranış olarak nitelendirmiş bir kişiydi. Diğer bir deyişle bu cinayet, Ermeni diasporası ve Türkiye‘ye sempati ile bakmayanlar dışında hiç kimseye bir yarar sağlamayacaktır. Bu kurşunlar Türkiye‘ye sıkılmıştır…
Mustafa Serdar Palabıyık: “Türkiye Zorda Kalacak”
(…) Bu saldırı, yalnızca Dink’in siyasi görüşlerine yöneltilmiş bir saldırı değildir, aynı zamanda fikir özgürlüğüne yöneltilmiş bir saldırıdır… Hrant Dink’in görüşleri ne olursa olsun hiç kimse yaşama hakkını elinden alıma hakkına sahip değildir…
21 Ocak
Birgün
Yaşar Seyman: “Hrant Dink’in Ardından…”
Kıblemize ve ülkemize kurşun sıktılar! Bilin ki! Acınız değil acımız… Yasınız değil yasımız… Güle güle güzel insan…
Cemil Ertem: “Faşizm Güvercine Dokundu”
Türkiye, ya Ortadoğu batağına girip içe kapalı, tek sesli bir toplum olarak onu oraya sürükleyenlerin baskıcı yönetimine razı olacak ya da batısına dönüp demokrasi yolunda ilerleyecek. Hrant’ın katli arafta kalma seçeneğini ortadan kaldırdı.
Oğuzhan Müftüoğlu: “Daha Önce Neredeydiniz?”
(…) Şimdi herkes katilleri lanetliyor. Bu kurşunlar hepimize diyorlar. Kusura bakmayın. Sormak istiyorum: Daha önce neredeydiniz?
Kimdi o manşetleri atanlar? Bir iki çocuk bayrağı yere attı diye, Ermeni konferansı ertelenirken, İnsanlar fikirleri yüzünden sokaklarda mahkeme kapılarında linç edilmek istenirken, İnsanları milliyetçi hezeyanlara sürükleyen o manşetleri atanlar kimdi?
Adnan Bostancıoğlu: “Suikast Yalanı”
(…) Hrant’ın elbirliğiyle linç edildiği bu ülkede, daha iyi bir geleceği gerçekten hak edip etmediğimizi soralım kendimize…
Tarık Günersel: “Cinayet Silahı: 301”
(…) 301. Madde yüzünden bazı aydınlarımızın vatan haini sayılıp hedef kılınması kimin marifeti?
Ufuk Uras: “Ne Mutlu Türküm Diyene!”
(…) Senin katilin 301’dir, milliyetçiliktir desem, belki soyut kalacak ama biliyorum öyle…Canım çok sıkkın; siz aldırmayın bu yazdıklarıma ve her gün bağırmaya devam edin: ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye.. Eğer gerçekten kendinizi mutlu hissediyorsanız…
Ozan Ceyhun: “O Bizim Şansımızdı”
(…) Korkarım bundan sonra Türkiye’yi Diaspora Ermeni Lobisi’nin faaliyetlerine karşı kimse kolay kolay koruyamaz. Aynı Türkiye’nin Hrant’ı koruyamadığı gibi!…
İnci Hekimoğlu: “Agos’a Akan Kan”
(…) Bunca cinayete tanık olmuş bu ‘genç’ cumhuriyet, bir kez olsun, bir yetkilinin ‘vicdani rahatsızlık duyduğu’ için, ‘görevini yerine getirmediği’ için ‘utandığı’ için istifasına tanıklık etmeyecek mi?
Ahmet Tulgar: “İlkelerle Bir Sürecin İçinden Geçmek”
(…) Bizim bu yürüyüşümüzü de, ilkelerimizi dünyaya haykırışımızı da bir an meselesi, anlık bir manzara haline getirmeye çalışanların durumu nasıl bir çaresizlik ifadesi aslında…
Cumhuriyet
Oktay Akbal: “Bu Halk Tepkisi Bir Uyanış mı?”
Hrant’ın öldürülmesi Türk toplumunun bilinçlenmesinde bir dönüm yeri mi olacak?
Saat üçte Osmanbey’de bir gazeteci kapısının önünde öldürülüyor, akşam saat sekizde İstanbul’da Ankara’da binlerce insan meydanlarda toplanıyor.
İstanbul’da Ankara’da Hrant’ın öldürülmesini ulusal bir yas gibi gören binlerce insan Ermeni mi? Bu kadar ermeni var mı ülkede? Hepsi Türk mü? Türk olarak doğsa da doğmasa da Türklüğün haksızlıklara kıyımlara gelip geçen hükümetlere tepkisini göstermek istiyordu.
İlhan Selçuk: “ninekileT ?zınısıM asnıkraF”
(…) Tehlikenin farkında mısınız?
En sağcısından solcusuna, askerinden siviline, Hıristiyanından Müslümanına, tüm kesimlerin ve kanatların cinayete karşı aldıkları tepkili tavır bir uyarının göstergesi olabilir mi?
Yoksa kimileri timsah gözyaşları mı döküyorlar?
Gerçekler hızla ve uzun olmayan bir sürede ortaya çıkacaktır.
Şimdilik ortaya çıkan en çarpıcı gerçek, elle tutulurcasına somuttur.:
Hrant dink’e sıkılan kurşunlar Türkiye’ye sıkılmıştır.
Ve soru tüm ağırlığıyla gündemdeki yerini koruyor:
Tehlikenin farkında mısınız?”
Hikmet Bila: “Vatan Kurtaran Çok, Adam Kurtaran Yok”
Hrant Dink’i Hrant Dink yapan, o koca koca gazeteler, koca koca gazete yöneticileri ve koca koca köşe yazarlarıydı.
Böyle olmasaydı, küçük bir cemaat gazetesi yazarının Türkiye ve dünya çapında ilgi odağı haline gelmesi olanaksızdı. Televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında çarşaf çarşaf Hrant Dink manşetlerini, haberlerini, söyleşilerini kimler yaptı, yaptırdı, yazdı, yazdırdı?
Hrant Dink yargılanırken, onunla dayanışma kampanyalarını kimler başlattı? Onu Ermeni davasının bayrağı haline kimler getirdi? Kimler acaba?…
Oral Çalışlar: “Bu Kurşun Kime Sıkıldı?”
Bu kurşun Türkiye’ye sıkıldı” deniyor ya, inanın en çok buna canım yanıyor. Bu kurşun doğrudan Hrant Dink’e sıkıldı. Ona bu kurşunun sıkılması için ortamı hep birlikte hazırlamadık mı?
Bu kurşun, inançlı, kararlı, cesur bir devrimciye sıkıldı…
Hikmet Çetinkaya: “Yağmur Kokan Bir Akşamdı”
Hrant Dink, istese de istemese de devletin hem yakın hem de uzaktan polis koruması vermesi gerekmektedir.
Çünkü Hrant Dink, düşüncelerinden asla ödün vermeyen bir gazetecidir. “Sen böyle yayın yapma, başına birşeyler gelir” denmesinin temel nedeni gayet açıktır: “Gazeten bombalanır, sen de öldürülürsün.
Orhan Bursalı: “Güvercini Öldürdük”
Onun ölümü için AKP’nin yönetimindeki devletçe yaratılan ortama, mahkeme giriş ve çıkışlarında hepimiz tanığız.
(…) Bu kanlı topraklarda doğmanın, yaşamanın bedeli bu! Bu bedel için bakalım daha ne, neler ödeyeceğiz?
Cüneyt Arcayürek: “Hükümet Yan Gelip Yatma Yeri Değilse?”
Koruma istememekte dirense bile Hrant Dink2i uzak yakın korumaya almak zorunda değiller miydi?
Devlet ve hükümet görevini yerine getirmedi….
Mustafa Balbay: “Dink’in Katledilişi ve Ortak Paydalarımız”
Hrant Dink olayı bir kez daha göstermiştir ki, Türkiye’nin ortak paydaları kesinlikle yıpratılmamalı, güçlendirilmeli.
Bu ve benzzeri terör olaylarının seri hale gelmesini önlemede elbette devletin güvenlik kurumlarına düşen öenmli sorumluluklar var. Fakat buna son verecek en önemli güç halk.
Zeynep Oral: “Güvercinleri de Vururlar”
Utan Türkiye! Utan ve sus! Sus ve düşün!
(…) Bu ülkede beğenilmeyen düşünceye, benimsenmeyen söyleme karşı bildiğimiz tek yöntem yok etmek, öldürmek.
Oktay Ekinci: “Malatyalı Hrant’la Bir Anı”
(…) Evet… 1954’te Malatya’daki Ermenilerin de yaşadığı Alevi mahallesi Çavuşoğlu’nda doğan, Gürünlü Serkis Dink’in oğlu Hrant artık konuşamayacak, yazamayacak, “Bizler aynı ülkenin insanlarıyız” diyemeyecek…
Deniz Kavukçuoğlu: “Hrant Dink’in Ardından”
Hrant Dink bir muhalifti. Ermeni sorununa ilişkin görüşleri toplumun çoğunluğunun görüşleriyle örtüşmüyordu.
Oysa hiç de anlaşılamayacak, paylaşılamayacak şeyler söylemiyordu…
Işıl Özgentürk: “Dünyanın Bütün Figüranları Birleşin!”
Hrant Dink bu ülkenin muhteşem bir geleneğinden geliyordu. O kimsenin kimseyi dininden, etnik kökeninden ötürü sorgulamadığı, mahallenin çocuklarının hep birlikte aynı oyunları oynadıkları, her bayramda herkesin elinin öpüldüğü, ortak efsanelerin, ortak hikayelerin yaşandığı bir iklimden geliyordu.
Hürriyet
Pakize Suda: “Erkek ve Domates”
[Yazısının içindeki kutuda] Hrant Dink öldürülmüş. Keşke bu da sözde olsa.
Emin Çölaşan: “Dink Soruları!!!”
Geçtiğimiz mayıs ayında Danıştay baskını oldu. Birkaç ay sonra Dink öldürüldü. Bir “ilk’ler” dönemi yaşıyoruz. İlk kez mahkeme baskını, ilk kez azınlık vatandaşın öldürülmesi!”
Türkiye gibi ülkelerde namlunun ucunda olan kişiler, devlet tarafından korunur. İlle de onların koruma istemesi gerekmez. Şu anda aklıma bazı isimler geliyor ve fikirlerimiz onlarla tamamen ters olsa bile korunmaları gerektiğine inanıyorum.” “Ben Türkiye aleyhine çalışan, ülkeyi yıpratmak için fırsat kollayan bir yabancı servis, bireysel terörist veya sapık olsaydım, öldürteceğim kişilerin başında herhalde Hrant Dink gelirdi. (Kafamdaki öteki isimleri yazmıyorum.)
Ahmet Hakan: “Katile Okuma Parçası”
Türkleri aşağıladığı suçlamasına maruz kalan Hrant, bu suçlama karşısında duyduğu derin kederi dile getirmişti programda.
Hrant’ın söylediklerini, özellikle “Vatan haini katil” için, hiçbir yorum yapmadan aktarıyorum…
Ege Cansen: “Korunmayan Ülkenin İtibarıdır”
Benim ülkemde, benim devletim “durumdan vazife” çıkaramamıştı. Açık ve yakın tehdit altında bulunan ve bunu bangır bangır bağıran çok önemli bir gazetecisini, fikir önderini, aydınını koruyamamıştı. Gerçekte, korunamayan ülkemin, milletimin devletimin ve de benim saygınlığımdı. Devlet, “Hrant Dink koruma istemedi, onun için korumuyorduk” diyor. Aslında korunması gerekenin Hrant Dink değil, devletin itibarı olduğunu idrak edememişti.
Vahap Munyar: “Yadırgadığı İşi Yaptı, Ertuğrul Projesi Doğdu”
Mahalle arkadaşımı vurdular, yıkıldım” kutucuğunda “Ne yazık ki bu “mozaik”te Hrant Dink gibi bir “Güvercin”i korumayı beceremedik” sözü yer aldı.
Ferai Tınç: “Koruyamadık”
Bugün dünya basınını izliyorum. Bu olayı siyasi malzeme haline getirmek isteyenler öylesine çok ki. Hrant’ın Ermeni olması onlar için şimdi çok önemli. Türkiye bu duruma düşürüldüğü için kızgınım ama benim asıl umurumda olan bir meslektaşımın, bir arkadaşımın daha teröre kurban gitmiş olması.
“Eğer basın meslek örgütlerimizin, biz gazetecilerin 301’inci madde ile ilgili şikayetlerimiz dikkate alınsaydı ve hükümet bu maddeyi değiştirecek ya da kaldıracak cesareti bulabilseydi, bugün bu cenazeyi kaldırmak durumunda kalmayabilirdik.
Özdemir İnce: “Şehit Hrant Dink’e Ağıt”
Hrant Dink bir demokrasi, özgürlük ve uygarlık kahramanı ve şehididir. Temsil ettiği değerler karşısında saygıyla eğiliyorum. 10.9.1969 tarihinde “Alandaki Ölüye Adlı” bir şiir yazmıştım. “Alandaki Ölü” bütün dünyada ve Türkiye’de en yüce insanlık ideallerini temsil ettiği için öldürülen anonim bir insanı simgeliyordu. Hrant Dink o ölüdür artık bizim için, Türkiye ve insanlık için… Onunla birlikte biz de öldürüldük!
Oktay Ekşi: “Aslını Öğrenebilecek miyiz?”
Doğrusunu isterseniz, fail yakalanmış olsa bile cinayet çözülmüş sayılmaz.
Çünkü yirmi yaşlarında biri (sayınız ki bir serseri, bir esrarkeş, bir ırkçı, bir sabıkalı) hangi gerekçeyle bu işi yaptığını söylerse söylesin inandırıcı olamaz. Mutlaka geride birileri, bir güç odağı vardır. Bu Türkiye’nin kötülüğünü isteyen bir devlet olabilir, bir gizli servis olabilir, daha önceki yıllarda işlediği cinayetlerle adını duyurmuş bir fanatik intikam örgütü olabilir.
Cüneyt Ülsever: “Bugün Ben Ermeni’yim”
Türkiye, Ortadoğu’da aktif girişimlerde bulunan bir ülke olmak yerine tekrar kendini aklamaya uğraşan, meramını anlatmaya çalışan pasif bir ülke haline getirilecek. Ben Ortadoğu’daki son gelişmeler ve TBMM’nin gizli toplantı kararı alması ile bu menfur cinayet arasında ilişki kuruyorum.
301’i bir türlü değiştirmeyenler, Hrant’ı hálá “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak soğuk bir sıfatla anıp ona “Türk” demeye dili varmayanlar, onu mahkeme kapılarında süründürüp kameralar önünde ahkám kesenler, cenazesine katılıp katılmayacağı sorusuna “Buna partim karar verecek” diyerek hálá kıvırtanlar, “Herhangi bir koruma talebi olmamıştır” diyerek sorumluktan kurtulacaklarını sananlar; onların hiç mi vicdanı sızlamaz?
Doğan Hızlan: “Hrant Dink Başkası Değildi”
Eğer yurtdışında yaşamayı seçseydi, bugün sağdı. Ama o atalarının toprağında yaşamak istedi. Yaşatmak istemeyenlerin olduğunu bile bile. Sevginin, bağımlılığın bu kadarı vardı yüreğinde ve kafasında
Enis Berberoğlu: “Tuzak Nasıl Bozulur”
Türkiye pişmanlığını TCK 301’i değiştirerek gösterebilir. (301 değişikliğine karşı çıkanlar, bugün Hrant Dink’e methiye yazdıklarına göre herhalde itirazları kalmadı.)
Bu kez iki damla gözyaşı ve şablon sloganla vaziyeti kurtarmak zor. Çünkü Hrant Dink, 1) Fikir suçlusuydu, 2) Medya mensubuydu, 3) Azınlıktandı.Hepimizin namusuydu, yaşam kalitesi demokrasinin ölçüsüydü. Çünkü demokrasi, asıl her türlü azınlıkta kalan içindir.
Yalçın Bayer: “Din Tacirine Bak… SMS Atın, Ölmüşlerinize Dua Edeyim”
Okuyucu köşesinde Hrant Dink ile ilgili yazılar yer almakta.
Milliyet
Hasan Pulur: “Kim Bu Demokrasi Karşıtı…”
Toprağı bol olsun” başlığı altında: “Hrant Dink bu toprakların Ermenisiydi, düşüncelerini bu ilkeye bağlı kalarak dile getirirdi. Zaman zaman, yer yer bu görüşlerini “kabul edilir” görmesek de söylemesinden yanaydık. Şimdi bir suikasta kurban gitti, onu öldürmekle Türkiye’nin başına yeni dertler açılacağını göreceğiz.Toprağı bol olsun.
Çetin Altan: “Acı”
Hrant Dink’in gazetesi önündeki kaldırımın üstünde yatan cansız vücudunu görmek, öylesine kezzaplı bir acıyla kavurdu ki beynimle yüreğimi; sözün bittiği yerdeki dilsizlikle, onun gitgide destanlaşacak medeni cesaretine; keşke bir kaleme karşı hemen cellat kesiliverenler de azıcık sahip olabilselerdi, diye içimi çektim sadece…
Meral Tamer: “Dink’in Katilini Hiç Aramayın”
Önceki akşam Hrant Dink’in yüreğime çökmüş acısıyla TV başında mıhlanmışken, Başbakan çıktı karşıma: “Milletimiz üzerine oynanan bu oyun, başarılı olamayacaktır. Milletimizin başı sağ olsun” Oysa aynı Erdoğan, Özbilgin öldürüldüğünde, o cinayetin de “milletimizin üzerine oynanan bir oyun” olduğunu görmezden gelmiş, “Bu olayı başörtüsüyle ilişkilendirmek çirkin bir yaklaşımdır. Saldırı iktidara yöneliktir, rejimle ilgili değildir” diyebilmişti.
Osman Ulagay: “Değişimi Çözmek ve Hrant Dink’i Yaşatmak”
Bu korkunç cinayeti öğrendiğimde, sabahtan beri içimde beslediğim garip tedirginliğin yersiz olmadığını anladım. Türkiye’nin ancak dünyada yaşanmakta olan büyük dönüşüme odaklanarak kabuğunu kırabileceğini ve atılım yapabileceğini adım gibi biliyorum ama Türkiye’de değişimi ve dönüşümü düşlemenin bile bir bedeli var, onu da biliyorum.
Serpil Yılmaz: “Dink’in Şahidi Valilik’in Sessiz Duvarları
Savaş çığırtkanlarına inat, kaynaklarını paylaşan ve demokratikleşen Türkiye’ye bir adım daha yaklaşıyoruz derken, vurdular! Hem de bizi öyle ansızın, öyle savunmasız yakaladılar ki; “Yalnızlaştım” diye feryat eden Hrant Dink’imizin sesini duymadığımız gaflet anımızda kıskıvrak.
Metin Münir: “Eğer Bir Şey Hakkında Konuşulamıyorsa”
Hrant Dink’in öldürülmesi konusunda ben de bir yazı yazmak istedim, ama söyleyecek söz bulamadım. Ludwig Wittgenstein’ın (1889-1951) dediği gibi, eğer bir şey hakkında konuşulamıyorsa o şey konusunda susmak lazım.
Melih Aşık: “Tetiğin Arkasındaki”
Hrant Dink cinayetinde de benzer bir tablo var. Bu olay Türkiye’de hiç kimseye siyasi avantaj sağlamaz. Diasporaya veya Türkiye’yi harcamaya niyetli odaklara güç verir. Cinayet, Türkiye’nin gözünü dışarıdan içeriye çevirmiştir. Gündemini değiştirecektir.
Fikret Bila: “Hrant Dink’i Kimler Öldürttü?”
Hrant Dink’in katledilmesinden sonra toplumun ve medyanın gösterdiği ortak tepki, Türkiye’de halkın giderek daha bilinçli bir tutum içine girdiğini gösteriyor. Türk halkı hiçbir zaman bu provokasyonlara kapılmadı, sürüklenmedi, birbirine düşmedi…
Hasan Cemal: “Hey Sen, Eline Kan Bulaşan!”
Bak, şimdi senin eline de kan bulaştı, sevgili kardeşim, değerli meslektaşım Hrant Dink’in kanı… Görmüyor musun, farkında değil misin? Daha hâlâ neler söylüyor, daha neler yazabiliyor, daha hâlâ timsah gözyaşları dökebiliyorsun, insaf! Hiç mi utanma duygun yok?.. Eline kan bulaştı, kan! Sevgili Hrant’ın kanı… İçim yanıyor.
Güneri Cıvaoğlu: “Kan Kültürü”
TV ekranında gözüm ayakkabısındaki deliğe takılıyor. Hani o dolar milyarderi Ermeni diasporasının dağıttığı servetler söylemi?Hrant Dink’in “adam gibi adamlığının” simgesel kanıtıydı o görüntü…Bilmem ona hiç hak etmediği iftiralarla saldıranların yüzleri bu görüntüyle kızardı mı?
Derya Sazak: “Sevda Güvercini”
Toplumun üzerine çöken şiddet dalgasının çoğu insanı ‘terk etme’ duygusuyla yüz yüze bıraktığı bir ortamda Hrant Dink’in cesareti ve ülke sevdası yol gösterici olmalıdır. Özgür olmak direnmektir. O güvercin şimdi yükseklerde uçuyor. Özgürce ve barışa kanat çırparak…
Radikal
Nur Çintay A.: “‘Hrant’ Ateş Demekmiş…”
Sokakta öyle yatarken, ayaklarının görüntüsünün gırtlağımıza yerleştirdiği ceviz, yazısındaki ‘güvercin’ metaforunun burnumuzun ucundan genzimize yaydığı sızı mı daha yoğun? Yoksa Agos’un önünde toplanan kalabalıkta da, diğer protestolarda da bir araya gelenlerin içinde aslında çok az Ermeninin yer aldığı; azınlık psikolojisiyle, korkuyla, pek çoğunun küsüp, sinip, evinden dışarıya çıkamadığı bilgisinin yarattığı hüzün mü?
İsmet Berkan: “Çaresizlik ve Sessizlik”
Kendimizi bir yalana inandırmışız: Biz hoşgörülüymüşüz. Hoşgörünün bir damlasına sahip olsak Hrant’ın ardından bu yazıları yazıyor olmaz, onunla kadeh tokuşturuyor olurduk.
Türker Alkan: “Kalkın Ey Ehli Vatan!”
Kör ve kaba bir milliyetçilik anlayışıyla, Türk olmayı, etnik ve ırksal bir ayrıcalık gibi görenler bu işten sorumludur. Tetiği bizzat çekmeseler bile hedefi onlar belirledi. Onların tanımları ve belirlemeleri olmasa ne Dink’i ne de ‘Türk kökenli olmayan unsurları’ ortadan kaldırmak insanların aklına gelmezdi. Katilin veya katillerin kimliği, dini, milliyeti ne olursa olsun, asıl sorumlular, hedefleri tanımlayan, belirleyen ve gösterenlerdir.
Yılmaz Erdoğan: “Kaç Kişiyiz?”
Hrant Dink’in vurulduğu yerden oluk oluk kan kaybediyoruz.
Haluk Şahin: “Şimdi Ne Yapmalı?”
Hrant Dink’i fiziken geri getiremeyeceğimize göre, anısı için neler yapılması gerektiği üzerinde odaklanmalıyız.
Murat Yetkin: “Bu Yalanlar ve Yanlışlar Ne Kadar Sürdürülebilir?”
Siyasilere, başta Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal’a bu doğrultuda büyük sorumluluk düşüyor. Bazı yardımcılarının milliyetçi söylemi yükseltmenin daha çok oy getireceği söylemlerine kulak tıkamalarında, hem ülke, hem partilerinin çıkarı açısından fayda var. Halka çatışma yerine kardeşlik ruhu vaat ettiklerinde, işte o zaman huzurlu ve beraberlik içinde bir toplumun kapıları açılabilir.
Hasan Celâl Güzel: “Hrant Dink’i Kim Öldürdü?”
Nasıl gerçekleştirilmiş olursa olsun, bu suikastın Türkiye aleyhinde olduğu muhakkaktır. Türk güvenlik ve istihbarat güçlerinin bu müessif olayın faillerini en kısa zamanda yakalaması elzemdir.
Altan Öymen: “Cenaze Törenine Devlet Protokolündekiler de Katılmalı”
Hrant Dink, ebedi yolculuğuna, ailesiyle birlikte, en sade insanına kadar, halkımızın her kesimini temsil eden vatandaşlarımızın katıldığu bir törenle uğurlanmalıdır.
Suat Taşpınar: “Tetiği Çeken Kaç Yıldızlık Adamdı?”
Hrant Dink’i kaybettik. Hiç değilse insanlığımızı tümden kaybetmeyelim. Şerden hayır çıkarmayı umalım. Bizi “imaj her şeydir, gerçekler hikâye” utancına iten bu düzenin tabutunu çivileyemezsek, o tabut hepimizi içine alacak. Arkası sağlam olmayan bir malın imajı, ilk kurşunda yerle bir olan kâğıttan bir kule işte. Hrant Dink’in öldürülmesinin tüm dünyada Türkiye’nin imajına vurduğu balyoz gibi.
Erdal Güven: “Murat Duydun mu, Hrant’ı Vurdular…”
Şimdi yine o abuk sabuk sözler…Klişeler. En çok da şu: Katil, Türkiye’yi vurmuş…Hadi canım siz de. Katil, yalnızca Hrant’ı vurdu, farklı düşünen bir Ermeni yurttaşımızı vurdu. Farklı düşündüğü için, Ermeni olduğu için vurdu. Katille Türkiye arasındaki tek ilişki şu: Katili Türkiye yarattı.
Avni Özgürel: “Gazeteci Neden Kurban Seçilir?”
Hrant Dink’e yönelik suikastla ilgili haberleri ve olay yeri görüntülerini izlerken aynı filmi bilmem kaçıncı kez seyrettiğim duygusuna kapıldım… Umuyorum ve diliyorum ki bu suikastı devlet sadece fail yakalamak için değil arkasında ne olduğuna izah getirmek için izleme sağduyusunu gösterir.
Funda Özkan: “Harvey Nichols’dan Çıkan Çarpıcı Portre
“Yaşadığım bu üzüntü geçmeyecek gibi. Sevgi dolu değerli bir insanı kaybetmenin acısı bir yana, bir Türk vatandaşı olarak üzüntüm sonsuz. Göz göre göre kurban verdik Hrant Dink’i. Mekânı cennet olsun.
Gündüz Vassaf: “Hrant Dink”
Hrant Dink’in öldürülmeden bir hafta önce ‘Ruh halimin güvercin tedirginliği’ başlıklı makalesinin sonunda kendisini de inandırmak istediği şu sözleri daha ne kadar bu ülkede yaşayanların yazgısı olacak?
Olmaması için ne yapmalıyız?
Sabah
Yılmaz Özdil: “Kim Utanmalı”
Hrant Dink öldürüldüğü sırada… Emniyet Müdürü İstanbul’da mıydı? Değildi. Terörden sorumlu müdür de yoktu. Koruma şubesi müdürü de yoktu. Çevik kuvvet müdürü de yoktu. İstihbarat şubesi müdürü de yoktu. Neredeydiler? Hollanda’da. Neden? Maça gitmişler… Hep beraber.
Ergun Babahan: “Güvercinleri de Vururlar, Değil mi!”
Amaçlanan demokrasi savunucularını sindirmek, bastırmak ve susturmaktır.
Hrant Dink, Ermeni kökenli bir vatandaşımızdı.
Ona sıkılan kurşunlar aslında Türkiye’nin tüm yurttaşlarını eşit ve kardeş olarak gören ve bu koşullarda yaşamasını savunan tüm insanlara sıkılmıştır.
Devlet Hrant Dink’i koruyamayarak ağır bir sorumluluk altına girmiştir. Son günlerini haklılığına inandığı davasından bir adım geri atmadan, yurt sevgisi hiç azalmadan bir güvercin tedirginliğinde yaşadı Hrant Dink.
Mehmet Barlas: “İşler Böyle Gelmişse, Bundan Sonra da Böyle mi Gitmelidir?”
Olan olduktan sonra, geçmişteki gibi aynı süreçleri yaşamak tabii ki alıştığımız bir durum.
Suikastı kınayan demeçler, suikastçının yakalanması için güvenlik güçlerinin yoğun biçimde çalışmaları, toplumun çeşitli kesimlerinin bu suikast dolayısıyla duydukları teessürün yansıdığı yürüyüşler…
Hrant Dink suikastı ertesinde de bunları yaşıyoruz.
Yine eksik olan şey ise, Hrant Dink suikastının doğurduğu olumsuz sonuçları nötralize edecek siyasi kararların gündemde bulunmamasıdır.”
Nuran Yıldız: “Ölüm İletişimin Bittiği Yerdir”
Hrant Dink, hem de öldüğü gün yazıyor: Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
O gün öleceğini sezdiği için belki de, katillerini insafa davet eden bu yazının yüreğimizde açtığı yara hangi iletişim kampanyasıyla iyileşebilir?
Mahmut Övür: “Barış için Türkiye Tek Yürek Olmalı”
Neden durduramıyoruz bu cinayetleri? Çünkü temel sorunlarımızla yüzleşmek istemiyoruz. Farklı fikirlere tahammülümüz yok.
Siyaset, toplumun temel sorunlarına çözüm üretecek projeleri tartışmak yerine, toplumda gerilim yaratacak fikirler peşinde. Bizim temel sorunumuz bu.
Yaşamıyla, fikirleriyle bu coğrafyada barışı simgeleyen Hrant Dink’in cenazesi, bu toplumun artık cinayetler, gerginlikler istemediğini ve bir yürek olduğunu ortaya koyacak bir gösteriye dönüştürülmeli. Salı günü İstanbul Türkiye olmalı ve o cenaze töreni bu topraklardan şiddeti protesto edecek bir mitinge dönüşmeli.
Emre Aköz: “Yine mi Dokunulmayacak?”
Yabancı gizli servislerin operasyonu” ya da “Bu kurşun Türkiye’ye sıkılmıştır” diyerek kendimizi avutmayalım. Çünkü “Hrant Dink’e suikast” fikri ‘dışarıdan’ gelse dahi, planlayan ve uygulayan, cinayetle birlikte oluşan ortamdan siyasi çıkarı olan ‘içeridekiler’!
Umur Talu: “Tanıştığınıza Memnun Oldu!”
Tanıştığınıza memnun olurdu ama öldürüldü. Tanıştığınızda ölüydü. Tanısaydınız, hakikaten tanışsaydınız, çok memnun olurdu, gözlerindeki parıltıyı mutlaka görürdünüz, güldürürdü sizi, sonra hüznünü, evet hüznünü mutlaka yakalardınız, üzülürdünüz, kelimeleri seçerdiniz.
Fatih Altaylı: “Trabzon Emniyeti Uyuyor mu?”
Sabah aylar önce Trabzon’daki durumu aktarmış ve Trabzon Emniyeti’ni uyarmıştı. Belli ki, burada “Tehlikeli” bir nüve oluşmuş. Acaba geçmişte eksik soruşturma yapanlar, olayların ciddiyetini kavrayamayanlar, kentteki örgütlenmelerin farkına varamayanlar şimdi hesap verecek mi!
Muharrem Sarıkaya “Güvercinin Vedası”
“Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimi:z Ermeniyiz” pankartları açılabiliyor.
Acaba Hrant Dink’in TCK 301’den yargılanıp mahkum olduğu mahkeme sonrasında böyle bir pankart açılsaydı ne olurdu?
O pankartı açanlar için neler söylenirdi; kim cesaret ederdi böyle bir pankart açmaya?
Ölüm mü gerekiyordu birşeylerin anlaşılabilmesi, kabullenilebilmesi, eyleme geçirilmesi, insanların tedirginlik içinde yaşamaması için…
Soli Özel: “Bir Ermeni”
Hrant Dink hiç kuşkusuz sıra dışı bir insandı. Kendisini öldürenin ve onun ölmesi için çaba gösterenlerin hiç birinde olmayan dozda dürüst, samimi ve mertti. Birbirinden nefret eden iki dünyanın, Ermeni diasporasının azılılarıyla, Türkiye’deki gözünü kan bürümüş ırkçıların onu sevmeme ortak paydasında buluşmalarından da anlaşılabileceği gibi.
Türkiye gibi özellikle güç karşısında insanları kolayca eğilip büküldüğü bir yerde, yetimhaneden çıkıp, bir gazete kurup, aklından geçeni ve inandığını yalnızca vicdanının süzgecinden geçirerek söylemek, kıvırtmadan durabilmek herkesin harcı değildi.
Zaman
Mustafa Ünal: “Eyvah! Türkiye vuruldu”
(…) Suikastın arkasında kimler var bilmiyoruz, bu son olay umarım iyice uçlara kayan siyasi iklimi normale çevirir, bazıları farklı düşünüyor diye karşısındakini hain görmekten vazgeçer…
İhsan Dağı: “Milliyetçiliği Yeniden Düşünmek”
(…) Neden öldürüldüğüne ilişkin yazılabilecek tüm senaryolar da Hrant Dink’in katlini açıklayamaz. Kim ve neden bu alçak saldırıyı planladı ve gerçekleştirdi, sorularının ötesinde, Hrant Dink’i kim, nasıl ve neden ‘hedef’ haline getirdi, sorusunun cevabını vermek gerek…
Etyen Mahçupyan: “Hrant”
(…) Dün ben yüreğimi kaybettim… Bu ülkeye, bu topluma, buradaki insanlara aynı geniş yürekle bakıp bakamayacağımdan emin değilim… Onun kanının yerde kalmadığını kalamayacağını görüyorum. Çünkü şimdiden sıçradı herkesin üstüne. Hükümet, asker, yargı, emniyet ve benzerlerinden üniversitelere, medyaya ve iş dünyasına temiz kimse yok artık…
Mümtaz’er Türköne: “Hrant Dink Kimdi?”
… Ya bu cinayet, örgütlü ve profesyonel bir merkezin işi; ya da bir şiddet manyağının hezeyanı. Birinci ihtimal korkutucu. Birinci ihtimalin gerçek olması, bu cinayetin arkasından başka cinayetlerin geleceği anlamına geliyor…
İdris Bal: “Türkiye’yi Sabote Eden Cinayet”
…Dünyanın farklı parlamentolarında ‘Ermeni soykırımı’ iddialarının yasalaşması ihtimali artacaktır. Ermeni lobilerine ise merhum Dink’in öldürülmesi, kullanabilecekleri taze bir araç olacaktır. Belki de bu defa ABD Kongresi söz konusu iddiaların yasalaşmasının önüne geçmekte başarılı olamayacak ve Türkiye-ABD ilişkileri biraz daha bozulacaktır…
22 Ocak
Birgün
Nazım Alpman: “Trabzon’da ‘Katil Yetiştirme Yurdu’ mu Var?”
(…) Bugün Trabzon’da olanları öğrenmek için yirmi yıl sonra yeni bir ‘Susurluk kazası’ mı bekleyeceğiz?
Uğur Cilasun: “Mektup”
(…) Seni, hiç tanışmadığım seni, en yakın dostlarımdan biri gibi görmem bana çok doğal geliyor. Aynı sevdalar için aynı zorlukları göze alanlar, dünya-ahret ‘kardeş’ sayılırlar.
Melih Pakdemir: “Sireli Yeğpayris Hrant!”
(…) Hrant’ımızı, sireli yeğpayris Hrant’ımızı öldürttünüz. Ama şunu bilin ki, bu cinayeti işlettirmekle, uzun vadede asıl siz intihar ettiniz! Bir arada yaşatmadınız. Ama yaşayacağız. Çoğalacağız. Kazanacağız…
Adil Okay: “Ermenilerden Özür Diliyorum…”
(…) Hrant’ı vurdular. Hrant’ın katlinde hepimizin sorumluluğu var. Ruhun şen olsun Hrant. Bu gecikmiş özrümü kabul et. Senden ve tüm Ermenilerden özür diliyorum.
Mutlu Arslan: “Memleketimin Ölü Seviciliği”
(…) Onu bir Ermeni, bir devrimci, bir insan hakları savunucusu, bir fikir adamı olarak sevemeyenlerin hepsi cesedinin ardından hüzünle bakıyor. Daha birkaç ay öncesine kadar ana haber bültenlerinde, gazete yazılarından cımbızla Türk düşmanlığı aranan Dink, bugün aynı bültenlerde üzeri gazete kağıtlarıyla örtülü biçimde ‘acı kaybımız’ olarak veriliyor…
Selçuk Candansayar “Toprağın Zehiri”
Hrant’a bu toprağın ona akıttığı her zehirden bir memleket sevgisi çıkartan neydi?…Peki o çocuğa Hrant’ı katlettiren ne?… Hrant’ı öldüren strateji, hesap ya da psikoloji değil milliyetçiliktir. Hrant’ın hayatı bunun hakiki kanıtıdır.
Süreyya Evren: “Hepimiz Hrant Dink Değiliz, Ama Olacağız”
(…) ‘Hayır, hepimiz Hrant Dink değiliz’ diyordu Burak Delier, ‘Hrant Dink olmak çaba ister, cesaret ister, azim ister, sorumluluk almayı, sağlam bir dürüstlük ve ahlakı gerektirir’.
Evet, hepimiz Hrant Dink değiliz ama olacağız, olmalıyız…
Ayşegül Sönmez: “Hepimiz Hrant Dink’iz”
(…) Hrant Dink yankı bekledi ve sadece tehdit, korku işittiyse, şimdi ölümünden sonra büyüyecek yakıyla, buna son vermeliyiz. Buna söz veririz. Bunun için direneceğiz!…
Hürriyet
Ahmet Hakan: “Keşke Bu İş Çete İşi Olsa”
Keşke bu iş bir çetenin işi olsa! Çünkü o zaman işimiz gayet kolay. Nihayet “düşmanımız” bellidir. Ya “profesyonel karıştırıcı” bir grup vardır karşımızda… Profesyonel de olsa, psikopat da olsa, sınırları belli bir “odak” vardır karşımızda… Bize sirayet etmemiş, bize geçmemiş bir kötülükle karşı karşıyayızdır. Böylece… Kendimize çeki düzen vermemiz gerekmeyecektir.
Ayşe Arman: “Hrant’ın Beyaz Kağıdın Dışında Kalan Ayakları”
Ben bu ülkede çocuk büyütmekten de korkuyorum. Ne yalan söyleyeyim, içimden ilk geçen çocuğumu kapıp buralardan gitmek oldu. Ama sonra utandım. Hrant Dink her türlü tehlikeye, tehdide, şantaja rağmen direndi, gitmedi, kaldı…
Vahap Munyar: “Tarım Bakanlığı Ne Güne Duruyor”
Erivan’da Yeni Malatya kurdular” bölümünde Hrant Dink’in Malatyalı İşadamları Derneği’ndeki sözlerine yer verildi: “Dink, sözünü ‘Ermenistan’daki ’Yeni Malatya’ ile Malatya arasında bağlantı kurulsun’ çağrısıyla noktalıyor. Hrant Dink’in özlemi gerçeğe dönüşür mü?
Erdal Sağlam: “Hrant Dink Cinayeti ve Piyasa Ekonomisi”
Sadece Dink cinayetiyle değil, topyekün bir “baskı rejimi” içinde değil miyiz? Dink’i öldüren anlayış, çeşitli kisvelerle aykırı fikirlerin savunulmasına karşı çıkan radikal milliyetçi, dinci anlayıştan, sizi maddi ve manevi cezalandırılma baskısına sokup, teknik görüşlerinizi bile açıkca söylemekten alıkoyan iklimi yaratan anlayıştan, şirketlere özel cezalarla tüm ekonomik aktörleri eleştiri konusunda sindiren, bastıran anlayıştan, kayıtdışını kaldıracağız deyip kayıt dışılığı partizanca ayrıcalıklarla besleyip, sistem kurmaktan özellikle çekinen anlayıştan, rakamlarını şeffaf olarak açıklamaktan kaçınıp kalem oyunları yapan anlayıştan, yerel gazetede eleştirisi yayınlandı diye oda yöneticilerine sivil toplum temsilcilerine “hesaplarının inceleneceği” tehditinde bulunan anlayıştan, yandaşlarına ihale veren anlayıştan, gazetelere, gazetecilere her türlü baskıyı yapan anlayıştan çok mu farklı?
Fırai Tınç: “Çocuklarını Çarçur Eden Milletseverler”
Hrant Dink’in cansız bedenini defalarca gösteren kanallar, bunun gazetecilik olduğuna inanırlar. Onun orada, kaldırımda iki saat kalması büyük skandal sayılmaz. Sorumlu aranmaz, hesap sorulmaz. Çocuğunu koruyamayan toplumda insana, hayata, vatana, millete saygı da olmaz, sevgi de.
Mehmet Y. Yılmaz: “Ağlarken Düşünmeye Çalışalım”
Yetkililer “Hrant koruma istemiyordu” diyorlar. Bir vatandaşın korunması için mutlaka “korunma talebine” mi ihtiyaç var? Hrant gibilerin ve tüm vatandaşların korunması bu devletin emniyet görevlilerinin işi değil mi?
Şükrü Küçükşahin: “Bu Tablodan Çıkış Siyasetin Görevi”
Bu cinayeti işleyenin yakalanması elbette sevindirici bir gelişme. Ancak cinayeti işlettirenlerin 17 yaşındaki bir çocuğun arkasında gizli kalmasını önlemek ise en büyük vatanseverlik olacaktır.
Oysa ana muhalefet lideri Deniz Baykal, 301’inci madde ile ilgili tutumu nedeniyle eleştirilse de hemen İstanbul’a giderek Dink’in ailesiyle Ermeni Patrikliği’ni ziyaret ederek olumlu bir adım atmıştır.
Tufan Türenç: “Trabzon’daki Hücre Mutlaka Çözülmeli”
Trabzon’daki cinayetin ve olayların üzerine ciddiyetle gidilmedi. Oradaki hücre yapılaşması irdelenmedi. Bu yapılaşmayı oluşturanlar, finanse edenler ve eylemlere yönlendirenler ortaya çıkarılmadı. Bugün bunun faturalarını toplum olarak, ülke olarak ödüyoruz. Her iki cinayet için seçilen tetikçiler çocuk denecek yaşta.
(…) 301’inci madde…Bu maddeye dayanarak açılan davalar ve yapılan yargılamalar bazı insanların hedef olarak ortaya atılmasından başka bir işe yaramadı. Bu anlayış sürer, 301’inci madde saçmalığı düzeltilmezse daha birçok aydının, yazarın, çizerin hedef olarak ilan edilmesi kaçınılmaz olur. Hükümet acilen bu konuda gerekeni yapmalı.
Milliyet
Yasemin Çongar; “Manidar…”
Hrant Dink’in Samsun’da yakalanan 17 yaşındaki katil zanlısı, gazetecisinden öğretmenlerine, askerinden siyasilerine hepimizi, herkesi, “Bu gencin zihninin zehirlenmesinde benim payım var mı” diye düşündürmeli.
Can Dündar: “Yarın Cenazeye Gelmelisiniz Sayın Sezer!”
Tetikçinin yakalanması önemli, ama yetersizdir. Devlet, dünya gözünde ve kendi yurttaşları nezdinde yerle bir olan itibarını düzeltmek istiyorsa daha çok şey yapmalıdır. Cesur davranılırsa bu şerden bir hayır çıkarılabilir. O hayır, Hrant’ın hep mücadelesini verdiği ve uğruna ölüme gittiği kardeşlik için seferber olmaktır. Cenaze, bunun ilk adımıdır: Bu ulusun bütünlüğünün simgesi olan Cumhurbaşkanı, mutlaka bu törende en önde yürümelidir… Cinayetin ardındaki örgütü ortaya çıkarmak, Hrant’ı makamına çağırıp tehdit eden vali yardımcısını görevden almak elzemdir. Faşist sitelerin kapatılması şarttır. “Türklüğe hakaret” gibi “bölücü” bir tasnifle muhalefeti sindirme aracı haline gelen 301. madde derhal kaldırılmalıdır.
Taha Akyol: “Cinayetin Derin Kökleri”
Cinayet Türkiye’ye kara çaldı ama Hrant Dink ölümüyle de ülkesi Türkiye’ye ayrımcılığın kötülüğünü göstermek gibi büyük bir hizmette bulundu. Cenazesinde hiçbir slogan ve pankart istemeyerek de bunu gösterdi.”Âlemlerin Rabbi”nden ona rahmet diliyorum. Yarın cenazesinde on binlerle beraber ben de yürüyeceğim. Tek tesellimiz, tüm Türkiye’nin ona sahip çıkması ve Emniyet’in alkışlanacak bir başarıyla katili tespit edip yakalamasıdır.
Semih İdiz: “’İnsan Olmadan, ‘Türk’ Olunmuyor”
İçimizi yakan bu cinayetten sonra gerekli dersleri çıkarmak zorundayız. Yoksa hem Hrant pisi pisine ölmüş olacak, hem de “Türklüğü” korumak “milli ve insani kanunlardan” nasibini almamış kanlı ellerde ve siyasi mürtecilerde kalacaktır. Öyle olursa, bir Türk olarak da bunda övünülecek bir şey göremiyorum.
22 Ocak
Radikal
Nur Çintay A.: “Can ile İmaj Arasındaki O Müstehcen Hal”
Hrant Dink kaldırımda, yıllar geçse de hafızanın bir yerinde hep takılı kalacak o görüntüde yatıyor. Kan, sızmaya devam ediyor. Kızının, kardeşinin perişan halleri insanın içini dağlıyor. Bu şartlarda bile birileri kalkıp içinden ‘imaj’ geçen cümleler kurabiliyor. Söze Ermeni tasarılarından başlayabiliyor. Fransa’nın tam da aradığı kanıtı bulduğuna vahlanabiliyor, “AB’yi unutalım artık” diyebiliyor…
İsmet Berkan: “17 Yaşında Bir Çocuk mu?”
Bunlar aklımdan geçerken birden Hrant’ın cansız bedeni gözümün önüne geliyor yeniden. O 17 yaşındaki çocuk Hrant’ın herhangi bir yazısını başından sonuna kadar okumuş muydu acaba? Hayır, elbette okumamıştı. Ama onu öldürdü. Dağ gibi Hrant gitti, 17 yaşındaki o pis maşa kaldı.
Yıldırım Türker: “Kardeşimi Vurdular”
Değerli bir hayata, uzaktan da olsa tanık olması insana olağanüstü heyecan veren bir hayat serüvenine hoyrat bir nokta koydular. Meğer Türkiye’yi vurmuşlar. Türkiye’nin imgesini yaralamakmış amaç. Ey imge demokratları, sinsi yardakçılar, Hrant’a haddini aşmış, çizgiyi geçmiş yabancı muamelesi çekip milletini kışkırtan basın tüccarları, çekilin aradan. Yasımızı tutacağız. Hrant’ın saçının bir teline Türkiye’nin imgesini toptan vermeye hazırdık. Onu koruyamadık.
Tarhan Erdem: “Dink’ten Görüşler”
O, düşünceleri nedeniyle katledildi, utanıyorum! Bağışla bizi Hrant!
Uğur Gürses: “Cinayetin sosyal sorumluluğu”
Hrant Dink cinayetinin katil zanlısı 18 yaş altında çıktığına göre, mikro düzeyde de söylenecek başka sözler var. Acaba, Türkiye’de reklamveren pozisyonunda olan şirketler, şiddet içeren, cinayet işleyerek ‘vatan kurtaran’ kahramanlar yaratan televizyon dizilerine reklam vermeye devam edecekler midir? Aynı şirketler, sonra karşımıza ‘Sosyal sorumluluk çerçevesinde eğitime para harcıyoruz, çocuk okutuyoruz’ diye çıkacaklar mıdır? Ya da doğrudan soralım, şimdiye kadar bu konuda ‘seçici’ olmayan şirketler, bundan sonra seçici olacaklar mıdır? ‘Bu kurşun bize sıkıldı’ demenin ‘edilgen sorumsuzluğu’ doğru mu? Yoksa, ‘Bu kurşunu biz sıktık aslında’ mı demeliydik?
İskender Aruoba: “Başbakan, Trafik, Hrant Dink…”
Kimisi derin devlet, kimisi 301, kimisi bozkurtlar, kimisi İslam terörü diyor. Bence sonuç, sebepten çok daha önemli. Bir insanımız öldürüldü! Ülkedeki emniyet güçleri, gizlisi, açığı, sivili, askeri, nerede idiler?
Sabah
Ergun Babahan: “Aynaya Bakma Zamanı”
Siz koruyamadığınız bir adamın gerçek katillerini bulamadığınız sürece, cinayeti öfkeli bir tetikçinin üzerine yıktığınız sürece afra tafralı açıklamalar yapamazsınız. Hrant Dink, sizler görevini tam olarak yapmadığı için aramızda değil bugün.
Olayın bir yönü bu. Diğer yönü ise, görevlerini tam olarak yapıp Türkiye’yi şoven bir atmosfere sokanlar.
…O tek başına bir tetikçi mi? Yoksa büyük bir çetenin son üyesi mi? Medyasından, siyasetçisinden, askerinden cesaret alan derin ilişkilerin bir son noktası mı? Dönüp aynaya bakma zamanı. Kendimizle ve geçmişimizle hesaplaşma zamanı.
Kenize Murat: “Türkiye’nin Asıl Düşmanı Diyaloğu Reddedenlerdir”
… hiç kimse bizi, bu suikastçının kendi başına hareket eden, suç ortakları olmayan zavallı bir çılgın olduğuna inandıramaz. Yine de diyelim ki bu kişi tamamen bağımsız olarak hareket etti, o zaman da onun beynini yıkayan, suça yönelten toplumun bazı kesimlerinde tehlikeli şekilde gelişen aşırılıktır.
Hrant Dink’in görüşlerine katılmıyordum. Fakat o, Türkiye’yi seven ve kendi yandaşları için ifade özgürlüğü isteyen -ki bu olmadan bir ülke ancak diktatörlük olabilir- diyalog insanıydı.
…Kendi aramızda ve kendimizle barışabilmek için, katledilme korkusu yaşamadan, özgürlük ve hoşgörü içinde tartışabilmeliyiz. Bu ise devlet asli görevi olan vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için tüm aşırılıklara tavizsiz bir mücadele başlatmazsa mümkün olamaz.
Mehmet Barlas: “İktidar Olanlar’la ‘Muktedir Olanlar’ın Karşılaşması mı?”
İktidar olmanın ‘Muktedir olmak’ la aynı anlama gelmediği defalarca yazıldı, söylendi. Hrant Dink suikastı ile, sanırım başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, iktidardakilerin tümü bu gerçeği biraz olsun anlamışlardır.
(…) Seçilmiş bir iktidar, Türkiye’de Kopenhag Kriterleri’ni hukuk ve siyaset düzeninin üst normu haline getirmeyi amaçladığını ilan ediyor ve ülkeyi AB üyelik sürecine taşımayı başarıyor.
Ama ‘Muktedir olanlar’ buna karşı engellemeler koymaya başlayınca ‘İktidar olanlar’ürküyor. Herkesten daha fazla liberal demokrat olmaları gerekirken, ‘Ankara Kriterleri’ ne doğru yalpalamaya başlıyorlar. Kıbrıs’ı çözümsüz bırakmak için yeni bir dondurulmuş ‘Pozisyon’ u benimsiyorlar. Ceza “Yasası’na koydukları 301’inci madde ile, ülkenin yazarlarının, düşünenlerinin ‘Türk düşmanı’ konumunda, mahkemelerde teşhir edilmesine neden oluyorlar. Ankara’daki kurumların uyumsuzluğunu çözememişken, Irak’taki uyumsuzlukların tarafı rolüne soyunup, sınır dışı serüven özlemlerinin sözcülüğüne soyunuyorlar.
Sözde sosyal demokrat CHP ile, ulusalcılık yarışına girip, Türkiye’nin müttefiklerine meydanlarda rest çekmeye başlıyorlar.
İşte sonuç ortada. Hrant Dink’i öldürenlerden de daha fazla ulusalcı olmayı mı deneyecekler şimdi?…
Murat Bardakçı: “Bu İşler Kraldan Çok Kralcılarla Yürümez”
(…) Tehcirin savaş içerisindeki bir devletin meşru müdafaa hakkını kullanması demek olduğunu anlatmaktan âciz kalmamıza, ‘Ortaya ya bilmediğimiz fena birşeyler çıkarsa?’ gibisinden endişelere kapılmamıza ve ‘Üzerimize geliyorlar, işimiz zor’ diyerek korkular hissetmemize gerek yoktur.
Yeter ki, Ermeni meselesini bir grubun menfaat vasıtası olmaktan çıkartalım, tartışmaktan korkmayalım ve artık açık olalım.
Umur Talu: “Soy-adı’ Peşinde”
Bu yazı, birbirinden haberli, habersiz, birbirinin hayatını, eyleminin sorumluluğunu kesinlikle taşımayanlar için ‘ima’ değil; sadece dikkat çeken soy/adlı bir zanlı etrafında sesli bir merak. Samast, nedir? 17 yaşında bir genç manayı, soyu merak etmiş, anlatana rastlamış, kendine vazife çıkartmış mıdır?…
Erdal Şafak: “Agos’u Yaşatmak”
(…) Tamam; Türkiye ‘Ahde vefa’yı çiğnememeli, Azeri kardeşlerimizi yarı yolda bırakmamalı ama bir yandan da Kafkaslar’ı barıştıracak ağabey misyonunu da unutmamalı. 1991’de tanıdığımız Ermenistan’a büyükelçi göndermek bu misyonun neden ilk adımı olmasın?
(…) Agos’a gelince; 10 yıllık yayın hayatı boyunca ‘Geleceğimizi geçmişimize kurban etmeyelim’ diye haykıran, sakin ama onurlu, her sayısının 10 sayfasına 10 binlerin hıçkırığı sinen Agos’un susması Dink’in ikinci ölümü olur…
Metehan Demir: “Dink Cinayetinde Gizli Servis Kim?”
(…) Eğer, bu kurşun ‘Türkiye’ye sıkıldı’ olarak kabul ediliyorsa, o zaman işin çözülmesi de ‘ulusal bir onur.’… Asıl olan o gizli servislerden bile tehlikeli topluma pompalanan ‘karşıt görüşleri yok edelim’ kampanyalarının önüne geçebilmek. Tabii ki, bir de, ‘koruma istemedi’ demek yerine, hassas kimlikleri uzaktan da olsa koruyabilmeyi öğrenmek şart…
Yavuz Donat: “Cemil Çiçek Meydan Okuyor”
(…) Cemil Çiçek: 1915’te neler olup, neler olmadığına parlamentolar değil, bilim adamları karar versin… Hiçbir koşulumuz, hiçbir önyargımız olmadan , arşivlerimizin tamamını dünyaya açıyoruz… Buyursunlar, onlar da açsınlar… Ve bilim dünyası otursun, araştırsın, tartışsın.
Böyle bir şeyi’ herhalde Hrant Dink de isterdi. Dink’in mezarında rahat uyuması için… Ermeni konusunun, bazı lobicilerin elinde “siyaset mezesi” olmaktan çıkarılması için… Cemil beyin ‘meydan okumasına’ kulak verilmeli. Haydi arşivler ortaya konulsun. Haydi bilim adamları konuşsun…
Star
Eser Karakaş: “Cinayeti Gördüm, Siz de Gördünüz”
Kendi yurttaşları arasında din farkını çok açık bir biçimde gözeten, gayrimüslimlere negatif ayrımcılık yapan bu devlet kendine ‘laik devlet’ dedi mi, demedi mi? Tüm bu gerçeklere rağmen yani Müslüman olmayanlara devlet tarafından negatif ayrımcılık yapıldığı bir ülkede bilinçsiz ve cahil kitleler sokakta ‘Türkiye laiktir, laik kalacak” diye bağırdı mı, bağırmadı mı? Atatürk milliyetçisiyiz diyen TSK’da bir Ermeni ya da Rum vatandaş subay (mecburen yedek subaylar hariç) olabildi mi, olamadı mı?… Tüm bu skandallar ‘laik devlet’ kisvesi altında yaşandı mı yaşanmadı mı?… Bugün de kalkmış Hrant’ın katili olarak on yedi yaşında, ilköğretim mezunu, işsiz bir garibanı, maşayı tutukluyoruz ve sonra da büyük puntolarla “FAİL YAKALANDI” diyebiliyoruz.
Mehmet Altan: “Örgüt…”
Hrant Dink cinayeti “ben geliyorum” diyerek geldi. Bütün olaylar adım adım, neredeyse bir plan dahilinde gelişti. Süreç baştan sona iyi incelendiği vakit, tetikçinin ardına da kamera sistemi konmuş gibi olacağına inanıyorum… Bu planın ‘kilit taşı’ haline gelen 301.maddeyi bağıra çağıra savunanlarla bu işi siz nasıl yapabileceksiniz? Türkiye’yi de iktidarınızı da ‘kara bir deliğe’ sürüklemeye çalışanların aranıza da sızmış olabileceği hiç aklınıza geliyor mu?
Nasuhi Güngör: “Hrant Niçin Türkiye’dir?”
Etrafımızda her geçen daha geniş bir alana yayılan savaş ve çatışmaların çözümünde Türkiye, sahip olduğu tüm avantajlarla tıpkı Hrant gibi ‘orta yol’u temsil ediyor. Geçmişte tatsız birtakım olaylar yaşanmış olabilir. Ama her şeye rağmen Türkiye’nin sahip olduğu hoşgörünün sahiciliği, farklı etnik ve dini kimliklerle birlikte yaşama konusundaki tarihi tecrübesi, etrafımızdaki ateş çemberinin mimarlarını rahatsız ediyor… Hrant’ın durduğu yer, Türkiye’nin durduğu ve durması gereken yerdir.
Vatan
Güngör Mengi: “Katilin Peşinde”
(…) 17 yaşında bir çocuğun internette yazdıklarına kızdığı bir gazeteciyi öldürmek için silâhını beline koyarak İstanbul’a gittiğini, bu başdöndürücü şehirde hedef aldığı kişiyi kimsenin yardımı olmadan bulup öldürdüğü en olmadık ihtimaldir.
Trabzon, aşırı milliyetçi öfkeye gençleri kurban eden bir iklimin egemenliğindedir ama tablo, bu suikastın arkasında başka sebeplerin, başka güçlerin var olduğu ihtimalini daha öne çıkarıyor. Güvenlik kuvvetlerinin tetikçiyi yakalamakta gösterdikleri başarıyı, fesadın asıl adresini, yani gerçek katili ararken de tekrarlamalarını diliyoruz.
Necati Doğru: “Cenazesine 1 Milyon Kişi Katılsa!”
(…) Yaşatamadık. Ölüsüne sahip çıkalım. 15 milyon nüfuslu İstanbul’da Hrant Dink’in cenazesine 1 milyon kişi katılsa ve ‘öz kardeşimizi toprağa veriyoruz. Hepimiz acılıyız, suçluyuz ve kederliyiz’ diye dünyaya, özellikle ‘bu ölümü kullanmak için hemen harekete geçen’ Avrupa’ya anlamlı bir mesaj yollansa…
Okay Gönensin: “Yalnız Bir Katil mi?”
(…) Hrant Dink cinayeti, kafası bulanık bir gencin tek başına kalkıştığı bir eylem olarak ele alınıp dosya kapatılırsa, bu ülkenin başına gelecekler daha bitmemiş demektir. Danıştay baskınının dosyası o kadar hızlı kapatılmamış olsaydı, belki Hrant Dink cinayeti de olmayacaktı…
Ruşen Çakır: “Yeni Bir Terörist Tipiyle Karşı Karşıyayız: Yalnız Kurtlar”
(…) Sevgili Hrant’ın ölüm haberini aldığım ilk andan itibaren bunun profesyonel bir suikast olmadığını düşündüm. Uzmanlıklarına sonuna kadar güvendiğim bazı dostlarımla yaptığım tartışmalarla bu görüşüm iyice pekişti. Katilin hemen yakalanacağını ve işsiz güçsüz, ‘aşırı milliyetçi’ fikirlerle yoğrulmuş küçük bir ‘Polat Alemdar kopyası’ ile karşılaşacağımızı düşünüyorduk. İlk bilgiler bizi doğruluyor gibi…
Mehmet Tezkan: “Hapse Giren Yok Ama Ölen Var”
(…) Biz suikastın sonuçlarına bakalım. Artık başta ABD olmak üzere büyün Avrupa Ermeni soykırımını kabul eder. Türkiye’yi de kabul etmeye zorlarlar. 301. Madde yeniden gündeme gelir. Avrupa Birliği sizde düşünce özgürlüğü yok diye bastırır. 301’i değiştirin der. Ankara da çaresiz değiştirir. Ne Abdullah Gül ne Cemil Çiçek bir daha ‘abartmayın, 301’den mahkum olmuş, hapse girmiş biri var mı’ diyemez. Derlerse de hapse giren yok ama ölen var derler. Onlar da öylece susup kalır…
Bilal Çetin: “Hrant Dink Cinayetinin Gerisinde Ne Var?”
(…) Asıl önemli olan, derin örgüt bağlantılarından daha tehlikeli olan, 0 17 yaşındaki çocukları eli kandlı bir katil haline getiren zihni atmosfer… İnsanları, yazarları, çizerleri, düşüncelerindne dolayı adliye kapılarında süründüren, oralarda ‘vatan haini’, ‘Türklük düşmanı’ diye damgalatan, aşağılatan zihniyet. Bu zihniyetle mücadelenin en az terörle mücadele kadar ciddiye alınması gerekiyor.
Zaman
Ekrem Dumanlı: “Hrant Dink Suikastı; Ya da Üslup İçin Bir Ddönüm Noktası”
(…) İşin içinde uluslararası güçler bulunabilir, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen ‘dış güçler’in izine rastlanabilir; ya da bıçkın bir akl-ı evvel bu cinayete imza atabilir. Ancak asıl üzerinde durulması gereken olayı atlamayalım: Katiller güçlerini uzun bir zamana yayılan psikolojik şartlardan alıyor. Esas o havayı bozmak, o şartları bertaraf etmek gerekiyor…
Ali Bulaç: “Kurşun Kime Sıkıldı?”
(…) Kurşun Hrant Dink’e sıkıldı. ‘Türkiye’ye sıkıldı’ gibi laflar ‘beylik laflar’dır. Ateş düştüğü yeri yakar. Hayatını kaybeden, suikasta kurban giden Hrant Dink’tir, en çok eşinin, çocuklarının ve dostlarının içini yakmıştır…
Ali Ünal: “Zor Günler”
(…) Son zamanlarda bir yanda Orhan Pamuk’un ödüllendirilmesi, diğer yandan gerek Pamuk gerekse benzeri yazarlar hakkında davalar açılıp meselenin alevlendirilmesi ve nihayet Sayın Dink’in öldürülmesi, bir master planına bağlı olsun olmasın bir noktada buluşmuyor mu acaba…
A. Turan Alkan: “Gittikçe Artıyor Tedirginliğimiz”
(…) Batı’daki Türk ve Türkiye aleyhtarı lobinin eline altın tepside eşsiz bir vesile sunuldu ve belki de bu süreç, şu menhus soykırım yasasının kabulü ile sonuçlanacaktır; bu noktadan sonra hiç önemi yok; yeter ki bizim Ermenilerimiz bu ülkede yaşamaktan ötürü gönül sancısına tutulmasınlar…
Etyen Mahçupyan: “Türkler”
(…) Türkler değişebilir tabii ama öteki Türkleri değiştirebilirler mi, gerçekten söylemek zor. Ama niye olmasın? Hrant olsa benim bu kuşkuculuğuma karşı çıkar ‘onlar da insan değil mi, hayret bişey’ derdi..
Herkül Millas: “Ülkemizda Hain Yok”
(…) Şimdi Hrant’ın öldürülmesiyle Türkiye’nin de yara aldığı söyleniyor. Bu söylem ayrıca can sıkıcı. Bir masumun öldürülmesi ikinci plana atılıyor, ülke zarar gördü diyoruz. Ülke yara almasa olay da az üzücü, farklı bir anlamı olacakmışçasına…
Beril Dedeoğlu: “İnadına Hrant Olmak”
(…) Türk vatandaşlığı ile Ermeni kimliği arasına sıkıştırdığımız, Türkiye’yi savunan sözlerini övüp, başka sözlerinde Türkiye’ye zarar verdiğini ileri sürüp tam da ne demeye çalıştığını anlamamakta ısrar ettiğimiz Hrant’ı bu çemberin içine biz hapsetmedik mi?…
23 Ocak
Birgün
Doğan Tılıç: “Hiçbir Karabasan, Hiçbir Toprakta Senin Kadar Derin İzler Bırakamazdı Dostum!”
(…) Bize çok iş düşüyor Hrant, çok iş. Güvercinler ürkmeden dolaşsınlar sokaklarda diye yapılması gereken o kadar çok şey var ki. Bak, sen üzerine düşeni fazlasıyla yaptın. Hala yapıyorsun…
Tayfun Mater: “Fırat!”
(…) O sakin, rahat haliyle yavaş yavaş fikirlerini yazıya döktü ve cemaati düşünmeye zorladı. Dini otoriteyi, patrikhaneyi ikna ederek Agos’u hazırladı. Bu cesaretli çıkışı herkesi, hepimizi şaşırttı. Daha doğrusu ezberimizi bozdu…
Nazım Alpman: “Türkiye Sana İnandı”
(…) Hakkında ‘Türklüğe hakaretten’ dava açılan ve mahkumiyet verilen ünlü yazısındaki ‘Zehirli Türk kanı’ tanımını da Türk düşmanlığını kendilerine bayrak yapan Ermeni diasporasını eleştirmek için kullanılmıştı… Yazıyı diaspora ‘doğru’ anlamıştı, bağımsız Türk yargısı ise ‘yanlış’ okumakta ısrar etti. Hükümet, medya, üniversitelerde de ‘yanlış okuma’ ısrarı sürdü…
Sonunda Hrant bir barış güvercini olup sonsuzluğa uçtu. O zaman gördük ki, Hrant kendini iyi anlatmış: -Türkiye Hrant’ın samimiyetine inanmış!
Latife Tekin: “Kardeşimin Bakışı ile Kalmak”
(…) ’Yasin abim duymasın söylediğimi’ diyecek kadar, polis ve abikuzusu bir katil… Onun bu ince ricası, Türk polisine duyduğu iç güvenin iadesi değilse nedir? ‘Abi şeyapmaya gerek yok, doğruca gidip vurdum…’Anlamıyor musunuz, bırakalım birbirimize numara yapmayı demeye getiriyor…Satır aralarından zehir sızıyor…Hrant’ın ışıyan bakışıyla kalmak istiyorum…
Fikri Sağlar: “Hrant Dink’i Öldürenleri Lanetliyorum”
(…) Başbakanın söylevi, ‘azmettirenlerin’ belirlenmesine ve amaçlarının çözümlenmesi yönünde olmalı. ‘Tetikçiyi bulduk’ sözü yeterli bir açıklama olamaz.
Rıdvan Akar: “Hrant Dink Yalnız Değildir”
(…) İşte medyanın bu silahşörleri/kalemşörlerinden cesaret alan ülkücüler de gidip Agos gazetesi önünde ‘Hrant Dink artık hedefimizsin’ diye sloganlar attı. Agos çalışanları ve Hrant Dink doğruca ölümle tehdit edildi. Zamane andıçı Dink’i vurmuş, Dink’in ne zaman vurulacağı da katillerin insafına kalmıştı…
Perihan Mağden: “Hrant Dink’i Öldüren Türkiye Suretleri”
Oysa Hrant Dink’i ve başka isimleri 301’den yalnızca yargılatırken değil alenen Hedef Tahtası haline getirirken ne kadar da küstah ve kararlı, ne kadar da kendinden ve 301’inci maddesinden emindi Çiçek!
(…) Yüzsüzlüğün valisi Güler olsun, cemaat linçini örtbas etme cevvalliğini unutamayacağımız Bıyık Cerrah olsun, şimdi işte cinayet çözülüp de tam tahmin edebileceğimiz üzere, 17 yaşıdna bir velet yakalanınca takdir, alkış bekliyorlardı…
Ayşe Buğra: “Hrant İçin Bir Dakikalık Saygı Duruşu”
(…) Bu bir dakika boyunca sizi tanımladığınıza inandığınız tüm kimlikleri, Müslümanlığınızı, Türklüğünüzü, Kürtlüğünüzü unutup sadece Hrant’ın hayatını ve ölümünü düşünmeye davet ediyorum…
Murat Çelikkan: “Canım Arkadaşım”
(…) Bu ülkenin tesadüfleri senin katliamınla yaralarımızı bir kez daha dağladı! Ama dağlanmak da işe yaramıyor, o yaralar hep kanıyor, hep kanıyor.
İrfan Uçar: “Dünya Cenazede Şok Konuşmayı Bekliyor”
(…) Sezer ve Erdoğan İstanbul’a gelse Hrant Dink’in cenaze törenine katılsa… hepimizi ve tüm dünyayı şoka uğratacak bir konuşma yapsa. Dese ki, ‘Yok saydığımız gerçeklerin bizi daha fazla çürütmemesi için tüm insanlıktan özür diliyoruz…’
Hürriyet
Oktay Ekşi: “Belayı Savmak… ”
Hrant Dink’in de ‘koruma’ istemediği hatta –bir zamanlar Aziz Nesin’in de söylediği gibi- ‘Korunmadan bizi kim koruyacak?’ dediği bildiriliyor. Aslında ne Hrant Dink’in ne de Uğur Mumcu’nun ‘koruma’ talep etmesine gerek vardı. Devletin onları istemeseler de –Aziz Nesin’e yapıldığı gibi- koruması gerekirdi. Çünkü her iki ismin de ‘açıkça tehdit ve tehlikeye muhatap’ oldukları belliydi. Ama bizim kamu görevlilerinden o inisiyatifi bekleyemezsiniz; çünkü pek çoğu görev yapmak için değil maaş almak için oradadır. O nedenle Hrant Dink, keşke devletin harekete geçmesini bekleyeceğine kendisi ‘koruma’ isteseydi. Bu konuda yetkili her kim ise, özellikle bir kısım eski bakanların, eski başbakan çocuklarının sırf çalım olsun diye aldıkları –ve sekreter gibi kullandıkları- ‘koruma’ları kaldırıp, gerçekten ‘korunması’ icap edenleri koruması gerekirdi.
Ertuğrul Özkök: “Sizce O Silahı Neden Atmadı”
Günlerden beri televizyon televizyon dolaşıp hep şunu söylüyorum: ‘İnşallah, bu gerçek bir örgüt işi çıkar. Eğer birbirini dolduruşa getiren mahalle kabadayıları ise işimiz daha zor.’ Korktuğum başımıza geldi. Kendi kendine misyon yüklenmiş, bir abinin dolduruşuna gelmiş, daha 20 yaşına gelmeden tam anlamıyla ‘looser’, ‘tutunamayan’ durumuna gelmiş bir genç. Psikolojisini öyle iyi okuyabiliyorum ki. Cinayeti işledikten sonra en önemli iki delili, silahını ve beyaz beresini atmamış. Polis bile hayretler içinde. Hiç kendi kendinize sordunuz mu: ‘Niye bunları atıp delilleri yok etmemiş?’ Cevabı çok basit. Trabzon’a dönüyor. Orada arkadaşlarına övüne övüne, ‘Hrant Dink’i ben öldürdüm’ diyecek. Büyük bir ihtimalle arkadaşları, ‘Atma lan’ diyerek dalga geçecekler. Yani inandıramayacak. İşte o nedenle delillerini de getiriyor. Sırf arkadaşlarını ikna edebilmek için.
Bekir Coşkun: “Önce İnsan…”
Farkında mısınız, çok önemli bir şey oldu: Bu ülkenin insanları, öldürülen bir Ermeni vatandaşımızın ardından ‘Kurşun bize sıkıldı’ diye ağlıyorlar. Onu hiç tanımayan kadın ‘Sanki ben vuruldum’ diyordu televizyonda. Gazeteler istisnasız ‘Kurşun bize sıkıldı’ başlıklarıyla çıktılar. Televizyonlarda spikerler Hrant Dink’in vurulduğu haberini ağlayarak duyurdular. Düşünebiliyor musunuz: Bu ülke; Ermeni’yi ‘Çocuğumuz vuruldu’ diye bağrına bastı da… Onu vuran milliyetçiyi (!) ‘vatan haini’ ilan etti.
Emin Çölaşan: “Kameralar Olmasaydı…”
İstanbul’un göbeğinde bir cinayet işlendi. Katil, Hrant Dink’i vurup kaçtı. Eğer o bölgede bir banka güvenlik kamerası olmasaydı ve suratı tabak gibi ortaya çıkmasaydı, yakalanması mümkün olacak mıydı? Çok büyük olasılıkla hayır! Dink öldürüldü. Katilin peşinden bir kişi koşmadı, yakalamak için çaba göstermedi. Kentin göbeğinde polis yoktu. Dahası, ölüp ölmediği belli olmadan cesedin üzerine örtü çekildi. Belki henüz ölmemişti, kurtarılma umudu vardı. Ayrıca olay yerine gelen ambulans yoktu. Bunlar, Türkiye’nin en büyük kentinin merkezinde işlenen bir cinayetten arta kalan görüntüler…Ve böyle bir olay her an herkesin başına gelebilir.
Pakize Suda: “Hrant Dink ve Basın”
Hem bir değerli insanın yitip gidişine, hem ülkemizin düştüğü duruma. Ben de herkes gibi dikkatimi olaya vermişken, olayın basında yer alışıyla ilgili birkaç noktaya takıldım. Ellerindeki tek fotoğraf o muydu, yoksa en uygun onu mu buldular, gazetelerin çoğunda Dink’in ayakkabılarının altının göründüğü fotoğraf yer aldı. Zaten acıklı olan durumu daha da acıklı hale getiren bir fotoğraftı o. Yok, ayakkabılarının eskimiş olması değildi acıklı olan… Ama ah o ayaklarının duruşu… Ne olduğunu tam olarak izah edemeyeceğim ama bu ölüme sevinenlerin daha da mutlu olacağını düşündürdü bana o duruş.
İlter Türkmen: “Hrant Dink’in Katlinden Sonra”
Mahkemede yanına yaklaşan bir kimsenin, ona, “Senin mevcudiyetin beni rahatsız ediyor” uyarısında bulunduğunu hatırlıyoruz. Son konuşmaları ve yazıları meşum kaderinin yaklaştığının farkında olduğunu gösteriyor. Hrant’ın günahı neydi? Fikirleri. İfade özgürlüğüne engel olan yalnızca kanunlar, yönetim felsefesi, mahkeme içtihatları değildir. Kalıp fikirlere yapışmış olanlar, başkalarının değişik şekilde düşünmesine tahammül edemiyorlar.
Gila Benmayor: “Hrant Dink’in Gençleri”
Hrant Dink’in öldürüldüğü gün spontane bir şekilde gelişen Taksim Harbiye yürüyüşü. Cuma günü Taksim’de saat sekizde başlayan yürüyüşe yirmili yaşlarında olan kızımla katıldık. El ele Taksim’den Harbiye’ye, kimi zaman sloganlara katılarak yürüdük. Çiseleyen yağmurun altında bir şey dikkatimi çekti. Etrafımdakilerin yüzde 90’ı gençti. Kızlar, oğlanlar ellerinde Hrant’ın posteriyle yürüyen binlerce genç. Hrant Dink’in gençleri. Dün de baktım farklı gençlik sivil toplum kuruluşlarından üniversite, basın ve diğer meslek gruplarından 301 genç imzaladıkları bildiride Dink ailesinden özür dilemişler. Şöyle demişler: ‘Sevgili babanız mahkemelerde linç edilirken yanında olamadığımız için utanıyoruz. Babanızı koruyamayan devletin vatandaşları olduğumuz için utanıyoruz’ Türkiye’de günün birinde bir şeyler değişecekse bu Hrant Dink’ın gençleri sayesinde olacak.
Mehmet Y. Yılmaz: “Hrant’ın Yetimhanesi”
Suç işlemek için bir araya gelmiş bir çetenin ‘örgüt’ sayılması için ‘antetli káğıt’ bastırması, bir büro tutması mı gerekiyor? Trabzon’da Rahip Santoro öldürüldüğünde, böyle “erken açıklamalar” ile soruşturma alelacele kapatılmamış olsaydı, acaba Hrant Dink cinayeti işlenebilir miydi? Elbette bu sorunun yanıtını öğrenemeyeceğiz. Çünkü emniyet kararını bugünden verdi: Örgüt yok, milliyetçi duygular var!
Enis Berberoğlu: “Mafya Endüstri Meslek Lisesi”
Hrant Dink suikastı, acı gerçeği tokat gibi yüzümüze çarptı.
Çocuğuna doğru düzgün eğitim veremeyen, trafiğini idare edemeyen, temiz içme suyu bulamayan milletin, devleti de derin olamaz. Olsa olsa kirli devlet, hatasından öğrenemeyen devlet vardır.
Hrant Dink bu aciz devlete verdiğimiz ne ilk, ne de son kurbandır.
Cengiz Özdemir: “Gerçek Katil Kim”
‘Sen, ben, bizim oğlan’ anlayışını sürdürün. Hem zaten bugüne kadar da hep böyle değil miydi? Böyle gelmiş, böyle gider diyerek idare-i maslahat etmeye devam edin. Ve bunun hiçbir bedeli olmasın! Hrant Dink’in canıyla ödediği, hepimizin vebalidir. Siz hálá vicdanlarımızı rahatlatacak yeni gerekçeler bulmaya ve söylemeye devam edin. Buna o kadar çok ihtiyacımız var ki…
Yalçın Bayer: “Dink, Türk Bayrağına Sarılmalı”
Hrant Dink’in cenazesine millet sahip çıkmaktadır. Cenazenin Türk bayrağına sarılması, herkesin talebi olmalıdır. Bu dünyaya kardeşlik ve birliktelik açısından anlamlı bir mesaj olacaktır.
Günün Sözü kutucuğunda ise YP Genel Başkanı Sadettin Tantan’ın; “Hrant Dink’in son yazısında korku toplumu ifadesi vardı. Dink’in cenazesi diasporaya teslim edilemez. Hükümet yanlış yapmıştır. Cenazenin sahibi Türk milletidir” İfadeleri yer alıyor.
Milliyet
Meral Tamer: “Hrant Dink, Demokrasi ve 301 Şehididir”
Tabularından ve dogmalarından emin olan bir Türkiye’den, konuşan ve kendisiyle barışmaya çabalayan bir Türkiye’ye geçişin önemli kilometre taşlarından biriydi Hrant Dink.Hiç bir ülkede demokratikleşme süreçleri sancısız yaşanmıyor. Bazı ülkeler bunu geçmiş yüzyıllarda yaşadı, diğer bazıları önümüzdeki yüzyıllarda yaşayacak. Ve ancak Dink gibi kurbanlar verildikten sonra gerek yönetenler gerekse toplum, önünde belki yıllardır duran gerçeklerin idrakine varıyor.
Dink, benim gözümde bir demokrasi kahramanıdır; fikir özgürlüğü ve 301. madde şehididir. Başbakan, ‘Katili 32 saat içinde bulduk’ diye böbürleneceğine, cenazeye gitmeme kararını yeniden gözden geçirsin; ayrıca dükkânına güvenlik kamerası koyan kumaşçıya şükretsin.
Melih Aşık: “Bilerek Lades”
Hrant Dink’in katilini babası yakalatmış. Bakalım katili yönlendiren ana merkezi kim yakalatacak…
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği güzel anlatıyor yaşanan hüzünlü tabloyu: ‘Kurşunlar Türkiye’ye sıkıldı: Bir ölü, 70 milyon yaralı…’
Bugüne dek Uğur Mumcu’nun öldürülmesi dahil, hiçbir siyasi cinayet bu kadar geniş bir cepheden kınanmadı. Basın, türlü görüşten siyasi partiler, halk kesimleri… Hiç bu kadar tek vücut tek ses olunmadı… Buna rağmen… İnsan hakları savunucusu olduğunu iddia eden kimileri ‘soykırım sürüyor’ diye ilan vererek, Türk halkını mahkum etmeye çalışanların ekmeğine yağ sürüyor… Ayıp…
Can Dündar: “Ey Güzel Ülkem!”
Yürüyeceğiz bugün, mayınlı bir güzergâh boyunca: Uğur Mumcu caddesinden geçip Musa Anter meydanına yöneleceğiz. Ahmet Taner Kışlalı merkezinin oradan Hiram Abas parkına döneceğiz. Metin Göktepe’yi öldürdükleri köşeden Bahriye Üçok’u bombaladıkları eve doğru çıkacağız. Abdi İpekçi heykelini geçip Hablemitoğlu çıkmazına gireceğiz. Gün Sazak sokaktan, Muammer Aksoy bulvarına, oradan Nihat Erim sapağına, Doğan Öz mahallesine… Derken kendimizi Hrant Dink mezarlığında bulacağız. İşte budur bize miras, kanlı atlas… ‘Sıra hangimizde?’ endişesiyle arşınlayacağız yollarını; içimiz tıpkı sen gibi; kâh köpük köpük umut, kâh katran karası hicran…
Fikret Bila: “Hrant Dink’in Arkasından Gösterilen Sığ Yaklaşımlar”
Hrant Dink cinayetini ve benzeri cinayetleri vatanseverlikle, milliyetçilikle, din-iman, bayrak sevgisiyle açıklamak mümkün değildir. Bu cinayetleri işleyenler veya işletenler, adına adam öldürdükleri değerlere en fazla zarar verenlerdir. Bunun tartışılacak bir tarafı bile yok.
Bu böyle olduğu gibi olayın aydınlanmasını beklemeden ‘kolay ve ucuz hükümler’ vermek ve bu hükümlere dayalı suçlamalar yapmanın da sığlıktan başka bir şey olmadığı gerçektir.
Taha Akyol: “Sağduyu Zamanı
Hrant Dink vahşi bir cinayete kurban gittiği halde, ailesi ve Ermeni vatandaşlarımız bu sorumluluğu ve sağduyuyu gösteriyorlar. Dink’in cenazesinde slogan atılmamasını, pankart açılmamasını vasiyet etmesi de aynı sorumlu davranışın bir örneğidir. Dink niye böyle bir vasiyete ihtiyaç duymuş olabilir? Tabii muhtemel istismar ve kışkırtmalara meydan vermemek için.
Hasan Cemal: “Yalnız Değilsin Sevgili Hrant”
Niye bu suikast? Üniversitelerde Ermeni enstitüleri kurabilseydik, tarihi ille de tek boyutlu öğretme illetine kapılmasaydık, gerçeğin bir değil bin yüzü olduğunu bilerek, üniversite adına yakışır özgür tartışma platformları oluştursaydık, bugün yaşar mıydı Hrant?
Niye bu suikast? Bir üniversite çatısı altında, adı Ermeni olan ilk konferansı toplamak isteyenler Türk düşmanı ilân edilmeselerdi, Ali Kemal sloganlarıyla haklarında linç çağrıları yapılmasaydı, bugün yaşıyor olur muydu Hrant kardeşim?
Güneri Cıvaoğlu: “Kıyılmasın”
Gerçekçi bir eleştiri ‘devlet neredeydi?’ olabilir. Güzelim Trabzon, giderek şiddete dayalı ırkçı milliyetçiliğin ve radikal dinciliğin merkez üssü gibi algılanmaya neden olabilecek görüntüler vermekte. TAYAD’lıların linç edilmeye kalkışılması… Rahip Andrea Santoro’nun öldürülüşü… ‘Mc Donald’s’ın bombalanışı gibi olaylarda iz sürülmediği, potansiyel teröristlerin, tetikçilerin, azmettiricilerin gözleme alınmadığı anlaşılıyor. İstihbarat etkinliği olsaydı, ‘Mc Donald’s’ı bombalayan Yasin Hayal’in, 16-17 yaşındaki gençleri içine alan lümpen milliyetçi örgüt girişimi önlenebilirdi. Hrant Dink’i yaşamdan koparan o menfur cinayet işlenmeyebilirdi.”
Mehmet Demirkol: “Namus Cinayeti”
Bir meslektaşıma daha kıydılar. Susamam. Baştan uyarayım. Bu yazıda futbol yok.
Tetiği kim çektirdiyse çektirsin, o 17 yaşında çocuk, Hrant Dink’in söyledikleri kanına dokunduğu için çekmiştir tetiği. Oyuna gelmiş olsa da kendi oyunu sonu olduysa da. Ama bu gerçek bizim işimize gelmiyor. Bu yüzden hemen dışarıda mihrak aramamız.
Radikal
Nur Çintay A.: “Tetikçi Tutmak Çocuk İşi”
17 yaşında, bu iğrenç işi gören bu zavallı cahil çocuk, kahraman olduğunu düşünüyor. Artiz olduğunu. Polat Alemdar olduğunu. Adam olduğunu sanıyor, adam yerine konduğunu. O kadar hiç kimse ki bugüne kadar. O kadar hiç ki. O kadar yok ki. Ha var, ha yok ki. Halbuki şimdi, o en sevdiği internet siteleri de onu yazıyor: Suikasta lanetin dolaştığı ana yollarda zavallı bir maşa diye nitelendiriliyor ama açın bakın, ara sokaklarda ne biçim övgüler de var, devamının geleceğine dair tehditler de. Pelitli Spor, reklamı yapıldığı için mutlu! Yasin Hayal, hayallerde bambaşka yerlerde. İnsan kendini bir korku filminin labirentlerinde hissediyor.
İsmet Berkan: “Çıksın Artık Sesimiz”
İnanın bana insan bir tuhaf oluyor. Hrant neden yurtdışına gitmedi? Bir sefer beraber bulunduğumuz bir masada ona ‘git’ dendiğini duymuştum, lafa karışmadım ama ‘Bir şey olmaz, neden gitsin ki’ diye düşünmüştüm içimden. Ama bakın, ‘bir şey’ oldu, hem de çok fena bir şey oldu, artık Hrant yok. İlk günden beri söylüyorum, Hrant’ın öldürülmesi, başka her şeyden önce ırkçı bir cinayettir, diye.”
Türker Alkan: “Hepimiz Bir Derece”
Hrant Dink cinayeti, 17 yaşında eğitimsiz, işsiz, dünyadan habersiz bir genç adamın sırtına yıkıp elimizi yıkayamayacağımız kadar çok yönlü, çok boyutlu bir olaydır. Basınıyla, politikacısıyla, yargısıyla, polisiyle.. hepimizin derece derece sorumlu olduğumuz bir olaydır. Cenazenin üzerine Türk bayrağı örtmekle bu sorumluluğu gizleyemeyiz. Keşke Hrant Dink henüz sağken o bayrağın koruyucu gölgesini üzerinde hissedebilseydi!
Nuray Mert: “Mutlu Günlerimizde”
Hrantçığım, elim hiçbir şey yazmaya varmıyor. Bir ‘mutlu günlerimizde’ fotoğrafı yayımlıyorum. İki yıl önce, Doğu Konferansı ile gittiğimiz Erivan’da çekilmiş. Hani, Türkleri, Ermenileri, herkesi ikna edecektik, artık hır gür olmayacaktı.
Hakkı Devrim: “Hrant Dink Basın Şehididir”
Bence Hrant Dink’in asıl önemli yanı, duygulara, heyecanlara,sert tartışmalara, hatta cinayetlere varan eylemlere fazlaca açık bir konuda, akıl-yoğun tavrı benimseyip koruyabilmiş olmasıydı. Türkiye onun bu tavrını, ölümü bahasına oldu demek zorundayım ne yazık ki,doğru değerlendirildi. Etkili kamuoyu baskısının anlamı budur.
Murat Yetkin: “İstanbul’da Açık Cenaze, Ankara’da Gizli Celse”
Türkiye’nin bölünüp parçalanması korkusunu bir şiddet jeneratörü gibi topluma pompalayanların, kendilerini de yakacak asıl tehlikenin Trabzon’da, Batman’da, Bingöl’de, Konya’da, belki en çok İstanbul varoşlarında büyüyen işsizlik, umutsuzluk olduğunu görmesi için daha kaç Hrant’ın öldürülmesi gerekiyor? Meclis’teki gizli celsede bunlar konuşulmayacak, gündeminde yok. Ama toplum da konuşmayacak mı?
Turgut Tarhanlı: “Hrant ve Hukuk”
Bugün, Hrant’ın katlinin yüzümüze çarpılması karşısında, taziye ve telin beyanlarının haddi hesabı yok. Ve sanki bu olanlar, sadece bir sözde ‘azgın azınlığın’ eseri. Bu tür şık tanımlar, acaba çoğunluğun yüreklerindeki kiri temizlemeye yeter mi? Daha Hrant’ın katlinden altı gün önce, çoğunluğun sesi olarak, ‘En iyi gayri gayrimüslim azınlık hakkını aramayandır!’ şiarıyla gazete manşetleri atılmadı mı?
Murat Belge: “Bu Neyin Savaşı”
Doğru dürüst bir insan olmayı, doğru dürüst bir insanın düşüncelerini düşünüp duygularını duymayı öğrenmişti. Akılcıydı, ama aynı zamanda çok duyarlıydı. Bir insana ‘nefret’ten başka bir duyguyu otantik olarak yaşatmayacak bir arkaplandan geliyordu. Bireysel hayatı yoksunluklarla geçmişti ama bundan çok daha belirleyici olan ‘topluluk’ bilinci, kan, kin ve nefret zemini üstünde kurulmuştu. Bütün bunların içinden Hrant Dink, bir sevgi anıtı gibi boy atmayı başarmıştı. ‘İntikam’ değil, ‘empati’ydi, ayağını basmak için seçtiği sağlam toprak.
Korkmaz İlknur: “TTK İçin CHP’den Tık Yok”
Menfur cinayeti lanetliyorum ve başta Hrant Dink’in ailesi ve dostları olmak üzere Türkiye’ye ve tüm kardeşlik ve barış sevdalılarına baş sağlığı diliyorum. Toprağı bol ve Tanrı’nın rahmeti onun üzerinde olsun.
Tanıl Bora: “Bir Zamanlar Hrant Dink Vardı!..”
Bugün hâlâ var Taksim spor kulübü. Ama eski ehemmiyetinden uzak. Kuytuda, zor zahmet sürdürüyor etkinliğini. Başkanları: 1970’lerin başındaki Sarıyer’in büyük golcüsü Garo Hamamcıyan. Profesyonel futbolun vitrinindeki son Ermeni’ydi o.
Çeşnilik bir ‘renk’ olmaktan öte, ‘buralı’ mümtaz şahsiyetlerdi, andığım ve anamadığım bütün bu sporcular, keza Taksim kulübü ve diğerleri. Bugün böyle Ermeni sporcular niye yok, Taksim niye tutunamadı? Cemaat küçüldüğü için mi? Peki niye küçüldü; küçülmekten öte büzüldü, içine kapandı o cemaat?
Türkiye’deki Ermeni cemaatinin ‘görünmezleşmesi’ne son vermek için Agos gazetesini çıkaran iyilik timsali Hrant Dink’in, şu fotoğraftaki minik futbolcu haline bakın da, düşünün biraz.
Erkan Goloğlu: “Hrant İçin”
Bir ülke 53 yıl boyunca bir evladını yok etmeye çalışır mı? Önce yetim evine bırakır, baktı olmadı göz altına alır, cezaevine atar, dava açar, adliyenin önünde tükrükletir, yumurta attırır, yumruklatır. 53 yıl boyunca bir ülke, bir evladını canından bezdirmek için böyle süründürürse; ‘devletini ve milletini seven’ bir yoksul gelir, bu yoksul ağbisinin ense köküne üç kurşun sıkar. Zaten bizim burada, devletini o bildiğimiz birileri soyar, ama ülkesini yoksullar sever. Yoksullar korkar devletten. Devletle bu duygudan başka bir işi olamaz, başka bir ilişki kuramaz.”
Hrant ağbiyi öldürdük. Bir sürü utanç yaşamıştık ama, ne yapsak silemeyeceğimiz ağır bir leke, geldi oturdu hayatımızın orta yerine. Yaşayacağız, yaşayabilirsek.
Sevin Okyay: “Tek Silahın, Samimiyetindi”
Sen bir masal kahramanıydın. Haksızlık olarak gördüğü her şeye karşı çıkan, ama kimsenin hakkını yemeyen, fikrini beyan ederken sadece karşılıklı anlayışı, kardeşliği hedefleyen bir masal kahramanı.
‘Kendimizi iyi anlatırsak önyargılar kırılır,’ dedin. Resmi görüşlerin hiçbiri seni sevmedi, ama sen kendi görüşünü her fırsatta dile getirdin.
Dün gece sana bir ‘Bar Bar Genem’ ninnisi yolladım, geldi mi? Bir Anadolu ninnisi, senin topraklarının ninnisi. Seni kanatlarında, içinde hep var olmuş ışığın muadiline taşısın diye. Güle güle git, kardeşim. Yıldırım’ın dediği gibi, o kocaman sarılışın, o aydınlık gülüşün dostlarına hatıra olsun, bizatihi varlıklarıyla kâbus olanlara da hep onları saracak bir kâbus…
Sabah
Yılmaz Özdil: “İşler Sarp’a Sardı”
Bakın dikkat edin… Tetikçi, geldi Hrant’ı vurdu. Ortalama zekâsı olan herkes şu soruları sorabilir…
Neden gündüz vurdu? Neden kabak gibi yüzünü gösterdi? Neden kafasına ben buradayım diye bağıran bereyi taktı? Neden kendi ismiyle otobüs bileti aldı? Neden cinayet silahı üstündeydi? Veya… Neden gece vurmadı? Neden yüzünü gizlemedi? Neden silahı denize atmadı? Cevabı ortada… Kim “tohumunu ekip” gönderdiyse o ‘beyinsiz kukla’yı, mutlaka yakalansın istiyordu. Yakalandı. Suçlama adresi belli çünkü: Türk, Ermeni’yi vurdu!”
NOT: Zulümden kaçan kendi soydaşına, Peşmerge’ye, Kosovalı Müslüman’a, Arnavut’a nasıl kucak açtıysa bu millet, zamanında Yahudi’ye nasıl kucak açtıysa, bugün de kendi vatandaşını bağrına basmalı… İnsanları birbirine kırdırılıyor bu toprakların… ‘Yeter artık’ demek için, Hrant Dink’in cenaze töreni, Türkiye’nin gördüğü en kalabalık törenlerden biri olmalı.
Ergun Babahan: “Bekçi Mesut”
Bugün yüzbinler uğurlasın onu. Katiller bir Hrant’ı binler yaptıklarını görsünler. Türkiye’nin böyle bir evladına nasıl sahip çıktığını dosta düşmana gösterme günü bugün… Utancımızı kalabalıklar içinde eritelim. Sarı Gelin’le uğurlayalım Hrant’ı. Gözyaşı ve umutsuzlukla değil. Geleceğe inanç ile.
Mehmet Barlas: “CHP Muhalefeti AK Parti’yi Daha da Sağa İtmedi mi?”
Hrant Dink suikastından ötürü tüm ülkeyi ve bütün Türkleri suçlamak, kolaycılıktır. Bunu zaten Türkiye’ye karşı kan davası güden dış dünyadaki bazı odaklar oldum olası yapıyor. Daha da ötesi ASALA tetikçileri Türk diplomatlarını da alçakça vurmadı mı yakın geçmişte?
(…) Geçmişte ülkenin edebiyatçıları ve rejim tarafından hor görülen sanatçıları, hep CHP tarafından korunurdu. Oysa Türkiye’nin Nobel alan ilk yazarı Orhan Pamuk’a bile CHP sahip çıkmamıştır. Bu tabloyu hala anlamayan CHP’nin Genel Başkanı, başsağlığı dilemek için Ermeni Patriği Mesrob II’yi değil, 301’den yargılanan Hrant Dink’in diğer meslektaşlarını ziyaret etmesi gerektiğini anlamamıştır.
Dünyadaki sosyal demokrat partilerin tam tersine CHP ülkede ‘Milliyetçi-Muhafazakar-Devletçi’ bir tutum sergileyerek, zaten muhafazakar olan AK Parti’yi daha da sağa itmiştir.
Şimdi Hrant Dink’in ve yazarların, düşünürlerin hedef kılınmasına neden olan 301’inci maddenin yapımcıları da, destekleyicileri de, Dink suikastını telin etmekte birleşiyorlar.
Oysa el birliği ve çarpık rekabet anlayışları ile yarattıkları ortamdan yararlandı tetikçiler ve onların azmettirenleri.
Emre Aköz: “Anlamlı Soru: ‘Neden Şimdi?’”
Efendim, Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast, internet sitesinde onun ‘ Türklüğe hakaret ettiğini’ okumuş. Tepesi atmış, suikastı işlemiş.
Bazılarının iddia ettiği gibi, cinayetin ardında bir ‘ plan’, bir ‘ zamanlama’, bir ‘ başka niyet’ yoksa… Yani Samast, ‘aklını ve vicdanını kör etmiş sert milliyetçi fikirlerle hareket eden bir delikanlı’ ise… Eğer sadece bundan ibaret bir kişiyse…
O zaman cinayeti Hrant Dink’e ilişkin haberlerin ve dolayısıyla kışkırtmaların en yoğun olduğu mayıs, temmuz ya da eylül aylarında işlerdi. Olmadı, Fransız Meclisi’nin soykırımın inkârını suç olarak ilan ettiği, Türkiye’nin hop oturup hop kalktığı ekim ayında yapardı yapacağını.
Halbuki Samast bunu, Hrant Dink çevresinde oluşan gerilimin nispeten düştüğü bir dönemde gerçekleştirdi. İşte bu yüzden suikastın ardında bir başka akıl olduğunu düşünmek zorundayız.
Mahmut Övür: “Seçilmiş Şehir Trabzon”
(…) Adeta seçilmiş bir şehir durumunda Trabzon. Tıpkı 70’lerin ortasındaki Nevşehir, 80’li yıllara uzanan süreçteki Malatya gibi… Abdullah Çatlı, Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik ve Mehmet Şener o dönemin öne çıkan isimleriydi. Papa’nın vurulmasına kadar uzanan onlarca eylem bu ekibin eseriydi. Sonra MİT’le ilişkileri de bir bir ortaya çıktı.
90’lı yıllarda bu rolü Elazığ üstlendi. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve Budapeşte’de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a yumruk atanlar Elazığ kökenli isimlerdi. Onlarca faili meçhul ve yasadışı olayda Yeşil ve ekibinin imzası vardı.
Peki Ankara, Trabzon’da neler olduğunu araştıran ve çözüm üreten bir çabayı neden göstermiyor? Trabzonluların büyük çoğunluğu bu sonuçtan hayli rahatsız. Ancak ortada garip bir durum olduğu da kesin…
Hıncal Uluç: “Cinayetin ardında ne var?..”
Bu ülkeyi sarsmak isteyen çok önemli bir yerli, ya da yabancı bir gurup olarak Hrant Dink suikastını planlasanız, bu işi etrafta gözle görünen yığınla güvenlik kamerasının olduğu İstanbul’un en yoğun ana caddesinde, güpe gündüz, yüzlerce şahidin arasında mı yapardınız?. Böyle bir ortamda tetikçinin çok kolay yakalanacağı belli değil miydi?.. Bu ilkel, bu aptalca plandan daha akıllıcasını düşünmek çok mu zordu?.. Nitekim aradan 48 saat geçmeden katil yakalandı.
Şimdi tüm olup bitenleri mantık içinde düşünün.. Katilin arkasında, derin devletten, Ermeni diasporasına bir menfaat çetesinin, bir organize gurubun olması ihtimali, bu durumda nedir?. Yüzde 1 bile değil..
Peki tek başına hareket eden, başındaki beyaz bereye kadar kendisini damgalı eşek gibi ortaya atan, belki de yakalanıp kahraman olmak isteyen bireysel bir ruh hastası olması ihtimali.. Kabul edin ki organize örgüt tetikçisi olması ihtimalinden çok ama çok daha kuvvetli…
Umur Talu: “Anatomi!”
9 Ekim 1998: Genç futbolcu, iki arkadaşıyla birlikte Trabzon DSİ Spor’daki antrenörü Sinan Akçay’ı dövdü. Yasin Hayal, 17 yaşındaydı.
2000: “Çeçen davası için” Azerbaycan’a gitti. Yasin 19 yaşındaydı.
24 Ekim 2004: Trabzon’da McDonald’s’ a bomba atıldı. 5’i çocuk 6 kişi yaralandı…
Fatih Altaylı: “Siyasi Otorite Eksikliği”
Hiçbir önlem alınmamış. Derinlemesine hiçbir araştırma yapılmamış. Kafalar kuma gömülmüş. Bütün bunlar bir tek şeye işaret ediyor: ‘Siyasi otorite eksikliğine.’
Bazı kentler suç ve suçlu cenneti haline geliyor. Hükümet buralarda bir önlem alamıyor. Yetersiz yerel yöneticileri, bir emniyet müdürünü bile değiştirmiyor. Tam aksine buralarda bir inatlaşma içine giriyor…
Muharrem Sarıkaya: “Trabzon’un Özürü…”
(…) Başka bir şehirde de benzer gelişmelerin yaşanmaması ihtimali son dönemde belki de en yüksek seviyede. Bütün bunların nedeni de şehirlerdeki suç oranlarının artması, suça karışanların da uzun süreli gözetim altında tutulamaması…
Star
Ahmet Kekeç: “Engin Ardıç Haksız”
Eğitim düzeyi ortalamamız her yıl biraz daha yükseldiği için, ‘zehirli kan’ konuşması, ‘Türklüğe hakaret’ gibi yeni bir suç türü icat eden memurin takımı tarafından da yanlış anlaşıldı ve yazarı birtakım kerinçli-kerinçsiz eylemlere sahne olan mahkeme kapılarında gördük.
Eser Karakaş: “Terör ve ekonomi”
Son zamanlarda Trabzon bölgesinde oluşmaya başlayan yeni bir nüvenin de sıfır para ile oluşamayacağını hepimiz biliyoruz ama nedense bizde kimsenin terör dendiği zaman aklına ilk planda para gelmiyor… Terörle mücadele de mutlaka finansman kaynaklarının ortaya çıkarılmasından geçiyor.
Berat Özipek: “Hrant Dink’e veda ederken”
O, Ermeniler ve Türkler arasında yaşanan acıların doğurduğu tarihsel travmayı, kopan iletişim ve sevgi hattını tamir edebilecek anahtar simalardandı…Türkiye’ nin karşısına çıkarılan sorunu çözebilecek bir anlama ve diyalog zemininin ihtiyaç duyduğu bir harçtı….Katili bulunmuş diyorlar. İlgilenmiyorum, çünkü tetiği çektirenin ortaya çıkarılacağına inanmıyorum.
Şamil Tayyar: “Trabzon Nasıl Yoldan Çıktı?”
Hrant Dink’in katilinin Trabzonlu çıkması, zihinlerde aynı soruya yol açtı: Trabzon’da neler oluyor? Neden Trabzon? Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’ı aradım… Altay’ın önerisi şöyle: ‘Tüm sosyal bilimciler bu meseleye kafa yormalıdır. Olayın sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik boyutları tüm yönleriyle irdelenmelidir. Kamu yöneticileri, yerel yöneticiler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, sorumluluk sahibi herkes üzerine düşeni yapmalıdır.’
Mehmet Altan: “Prizma”
Cenazeye yığınsal katılım Hrant gibi birini sırf Ermeni olduğu için öldüren cinneti de, Türkiye’yi içeri kapatma girişimini de durdurur. Katillerin oyunu, bir bumerang gibi geri döner. Haydin cenazeye. Arzuladığı o büyük adımı Türkiye’nin attığını Hrant’a göstermeye.
Mahir Kaynak: “Metot Sorunu”
Türkiye’deki yaşadığımız Hrant Dink suikastı ve bundan sonra yapılması muhtemel eylemler dünyadaki çatışmalardan ve bunun bölgemize yansımalarından bağımsız değildir.
Vatan
Dilek Önder: “Oğlunuzu İhbar Eder miydiniz?”
(…) Hem Hrant Dink’e üzülüyorum hem de 17 yaşında bir çocuğu katil edenlere isyan ediyorum. Bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? Siz olsaydınız oğlunuzu ihbar eder miydiniz?
Güngör Mengi: “Eksik Başarı”
Bir suçluyu yakalamak, eğer bağlantılarını çözememişseniz eksik bir başarıdır. Eksik başarılar, ne zaman patlayacağı bilinmeyen serseri mayınlara benziyor. Bunu bir kez daha anladık…
Ruhat Mengi: “Şehitleri Yazmadınız’?”
(…) Dün gelen okur mektuplarının çoğu ‘Hepimiz sorumluyuz, milletçe utanmalıyız’ şeklindeki toplu suçlamalarla ilgiliydi…Elbette şehitler için de yazıyoruz medyada günlerce yer alıyor, PKK terörünün bitirilmesini devletten isteyip duruyoruz ama bir gazete veya siyasetçiye yapılan siyasi bir suikast, bir terör saldırısı muhakkak ki gündemi günlerce meşgul edecektir…
Zülfü Livaneli: “Mektup”
(…) Bizim gibiler ‘Biz Türkler temiz insanlarız, merhametliyiz, değişik etnik grupları ve dinleri bir arada yaşatmayı başaran bir uygarlığa mensubuz. Evrensel insanlık değerlerine saygılı bir demokrasiyiz’ tezini anlatmaya ve dışarıdaki kötü imajımızı değiştirmeye çalıştıkça, bazı kişiler çıkıp ‘Hayır, Türkler katildir’ mesajını oluşturma çalışıyor…
Tuğçe Baran: “Donmuş Tarla”
(…) [limon ağacının üzerindeki bitleri] tek tek ayıklarken, bunlar da bu pis faşistler gibi. Kan emici, meyve kurutucu, yok edici. Bir limon verdirmediler çocuğa. Sonra düşündüm ‘Onlar’ da bizlere bit gözüyle bakıyor olmalı. Orhan’lara, Elif’lere, Perihan’lara, Reşo’lara. Tek tek veya topluca ayıklanması gereken…
Reha Muhtar: “Katil mi Yakalandı?”
(…) Hrant Dink’i mükemmel koruduktan sonra, Vali Bey yakalamayı gururla açıklıyor: ‘İyi ki silah da yanındaydı… Yoksa bir ’meczup genci karşımıza katil zanlısı diye çıkardılar’ diyeceklerdi.’ Vallahi helal olsun… Tevekkeli… Yarım saat herkese teşekkür etti Vali Bey… Ben pek anlamam ama adama sormazlar mı?… Hani sanki “yakalanmak istiyor” gibi değil mi bu çocuk?…
Asaf Savaş Akat: “Hrant Dink’in Anısına”
(…) Ermeni sorunu modern Türkiye’nin en temel fay hatlarından biridir. Kendisi ve dünya ile barışmasının önemli bir anahtarıdır. Şu ya da bu şekilde herkes bu sorunla yüzleşmek ve tavrını belirlemek zorundadır. Tüm kaçış arayışları beyhudedir…
Seyfettin Gürsel: “Hrant Dink’i Kim Öldürdü?”
(…) Hrant’ın gerçek katilleri, resmi tarihi kabul etmeyen, Türkiye’nin esenliğinin, Türk Ermeni dostluğunun özgürce tartışmaktan geçtiğine yürekten inanan, cesur bir Ermeni gazetecinin hedef haline gelmesini sağlayan ortamı inşa edenlerdir…
İclal Aydın: “Şimdi Dua Etsinler”
(…) Güzel insanları hedef gösteren köşeciler, siyasetçileri az bilenler şimdi günahlarının affı için gece gündüz dua etmeli…
Okay Gönensin: “Toplumsal Nefret”
(…) Hrant Dink’e saldıranlara göz yuman güvenlik güçlerinin sorumlularının, daha soruşturma devam ederken olayı ‘milliyetçi etkilerle işlenmiş bireysel bir cinayet’ olarak ilan eden emniyet üst düzey sorumlularının da topluma hesap vermesi gerekiyor…
Ruşen Çakır: “Yalnız Kurtlar’ın Eylemleriyle Karşılaşabiliriz”
(…) Bugünkü cenaze çok önemli. Türkiye sevgili Hrant’ı hep birlikte uğurlayabilirse aydınlık için umut doğabilir. Aksi takdirde Türkiye daha fazla cepheleşir…
Can Ataklı: “Herkesin ‘Derin Devleti’ Ayrı”
(…) Siyasal İslamcılar, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardındaki asıl nedenin AKP iktidarını indirmek, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasının önüne geçmek olduğunu düşünüyorlar. Bunu açık açık söylemeye çekindikleri için de ‘derin devlet’ kavramına sarılıyorlar. İyi de içinde iktidarın da bulunmadığı bir ‘derin devlet’ olmadı ki şimdiye kadar. Ama eğer siyasal İslamcılar yüzde 65’lik hükmetme güçlerine güvenemiyor ve her gece yatarken ‘ya bizi yarın düşürürlerse’ düşüncelerine dalıyorlarsa onu bilemeyiz…
Mustafa Mutlu: “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz İnsan”
(…) Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’ sözleriyle protesto edilen ‘ırkçılık’tı ve bu mesaj yerine ulaştı… Bugün Hrant’ı son yolculuğuna uğurluyoruz ve avukatlarının verdiği bilgiye göre cenazede sadece bu sloganın atılmasına izin var…Hepimiz Hrant’ız, tamam…Ama bugün ‘sağduyu’ ve ‘tek yürek, tek bilek’ olma günü… O yüzden ‘Hepimiz Ermeni’yle verilen mesajı paylaşmakla birlikte ‘artık yeter’ demek istiyorum… Çünkü böyle haykırmakla farkında olmadan yine ırkçılığa ve ırkçılara hizmet ediyoruz. Hrant, Türk vatandaşı bir Ermeni’ydi. Ama bütün kimlikleri bir yana o önce bir insandı…
Zaman
Elif Şafak: “Kurumak…”
(…) Hrant ile insanlı bölen ve ayıran farklılıklar değil, insanları birbirine bağlayan ortaklıklar önem kazanır. Hrant ile tüm bunlar yapılır biliyorum da onun arkasından yazı nasıl yazılır bilmiyorum…
Naci Bostancı: “Anadolu’nun Avladı Hrant”
Türkler kadar Ermeniler de Dink’in yazdıklarının bir inancın kanıyla yazılmış olduğunu düşünmeli, ‘Anadolu kökenli, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Ermeni asıllı kimliği’nin ve acıyı ortak kılan kaybın inşa ettiği köprüden birbirlerine yaklaşmalılar…
Tamer Korkmaz: “Provokasyon Matruşkası”
(…) Yüzeyde Türk – Ermeni konusu var; ama temelde çok farklı bir husus yer alıyor: Bir pergel gibi düşünebileceğimiz bu şer odakları, son dönemde ayağa kalkan ve bölgesinde söz sahibi olan Bağımsız Türkiye’nin tekerine çomak sokmak istemişlerdir…
Mümtaz’er Türköne: “Şiddetin İdeolojisi”
(…) Şiddeti üreten ce yaygınlaştıran berbat bir zeminin üzerinde yaşıyoruz. Öfke, nefret ve düşmanlığın şiddet üreten verimli bataklığı bu zemin. Bu bataklığı kurutmanın basit bir formülü yok. Hemen herkese ve her kesime düşen emek ve çaba ile, şiddetin ürkütücü psikolojisi yerine, açık ve demokratik bireylerin özgür dünyasını ikame etmeliyiz…
Şahin Alpay: “301 Derhal Kalkmalı”
(…) Eğer 301. Maddeyi yürürlükten kaldırırsak; eğer hoşgörüsüzlüğe, ırkçılığa, fanatizmin her türlüsüne karşı devlet ve toplum olarak tavır alabilirsek; eğer Hrant’ın aziz anısına layık olduğu saygıyı milletçe gösterebilirsek belki duyduğumuz derin acıyı ve utancı bir nebze hafifletmek mümkün olur.
Nedim Hazar: “Hangi Birini Yazayım?”
(…) Hrant Dink’in ölümünden hemen sonra aklıma o kadar çok şey üşüştü ki, hangi birini yazacağımı şaşırdım…
24 Ocak
Akşam
Oray Eğin: “Keşke Dava Adamı Olmasaydı (mı?)”
(…) Keşke bile bile bu kadar üzerine gitmeseydi, kendisini idealleri ve inançları uğruna, dava adamlığı için kurban göstermeseydi… Çünkü bu ülkeye değmiyor. Türkiye düşünen adamına, aydınına sahip çıkmayacak. Çünkü Türkiye hiçbir zaman yazanı, düşüneni sevmedi, bundan sonra da sevmeyi öğrenmeyecek…
Serdar Turgut: “Türkiye Güzel Bir Ülkedir”
(…) Dün acıdan bir umut doğdu. Bunun için Hrant Dink’e ve çok duygulu, çok güzel bir konuşma yapan eşi Rakel’e teşekkür borçluyuz millet olarak… Dünkü görüntüyü, mesajı vermek için neden bir acı daha olmasını bekledik; bilmiyoruz ki…
Ali Saydam: “İstanbul Sel Oldu Aktı; Ama Yetmez!”
(…) Sıra sivil toplum örgütlerinin tepkisinde. Tam sayfa ilanlarda mesela… Ardından 301’inci maddenin kaldırılması gerekir…Bu arada hafızamı şöyle bir gerilere doğru yokladım. Bizim diplomatlar ASALA tarafından patır kütür kurşuna dizilirken, o ülkelerde, o dünya kentlerinde bizim şehitler için bu tür törenler, gösteriler, ayinler düzenlenmiş miydi? Ben hatırlayamadım. Ya siz?
İsmail Küçükkaya: “Mehmet Ağar’a Hrant Dink’i Sordum”
(…) Ne diyeceksiniz?
Çok üzücü. Türkiye’nin çıkarlarına zarar veriyor. Son zamanlarda yaşadığımız bütün olaylar, bizim siyasetimizin ne kadar doğru olduğunu ispatlıyor…
Aycan Saroğlu: “İstanbul’un ve Barcelona’nın Güvercinleri”
(…) Belki de güvercinlerin gidişini hiç görmediğimizden, ‘ruhum bir güvercin tedirginliğinde’ diye yazan Hrant Dink’i de duyamadık… Oysa bizim geleneğimizde güvercinlere dokunulmazdı…
Birgün
Nazım Alpman: “Hrant’a sevgi seli”
(…) Gazeteci Fuat Uğur, cenaze törenine katılımın ne anlama geldiğini yorumlarken şöyle diyordu: ‘Bu kitlesellik Türkiye’nin onurunu kurtarıyor.’ Hrant’ın arkasından barış, demokrasi ve özgürlük insan seli halinde aktı.
L. Doğan Tunç: “Parmak Titriyordu”
(…) Dün İstanbul’da, kalabalık Hrant’ın özlediği Türkiye olmuş akıyordu!
Kürşad Kahramanoğlu: “Güle Güle, Hoş Geldin…”
Karadenizliyim. Beni tanıyanlar bilir, sık sık ‘memleket batmıyorsa Karadenizliler sayesinde’ diye kendimce espri yaparım. Bir daha asla bu şakayı tekrar etmeyeceğim. Yarın hiç tanışmaya fırsatım olmadığı bir yakınımı gömmeye gideceğim. Güle güle Hrant, hoş geldin Kürşad.
Adnan Genç: “Haymer’ler eşliğinde uğurlandı Hrant Dink”
(…) Herkesin dilinde Türkçe ve Ermenice ‘Sarı Gelin’in ezgileri…Işıklar içinde yat sevgili Hrant…
Gökhan Kaya: “Siz, Şimdi 1.5 Milyon Ermeni’yi Katletmiş Gibisiniz”
(…) Siz, yıllarca ‘biz 1.5 milyon Ermeniyi öldürmedik’ propagandasını yaparken, her Ermeni vatandaşı ‘nefret nesnesi’ haline getirenler, o kurşun Hrant’a sağlandığında sanki 1.5 milyon Ermeni’yi katletmiş gibi oldunuz. Biz şimdi kardeşi öldürülen biri ne düşünüyorsa hakkınızda, öyle düşünüyoruz.
Mete Çubukçu: “Bu Toprağın İnsanı Hrant’a”
(…) Hrant’ın katili de sıradan faşizmin uzantısıdır… Bizlere ‘AB yolunda kimse hapse girmedi ki. Sonuca bakalım’ diyen zihniyet belki hapse atmamıştır Hrant’ı ama ‘sıradan faşistlerin’ önüne sürmüştür…
Sezai Temelli: “Hrant’ın Ardından…”
(…) Dinsel ve ırksal söylemlerle beslenen iktidar oyununu kim bozmak isterse kurşunlara hedef olabilmekte, susturulmakta, linç edilmekte, sindirilmekte. Bu oyunun sürebilmesi için de gerekli çeteler ülkenin her yerine serpilmiş bulunuyor. Komünizmle mücadele geleneği şimdi insana, barışa dair ne varsa onunla mücadeleye dönüşmüş durumda…
Hüseyin Aygün: “Başka Bir Tarihle Yüzleşmek”
Kılıç artığı Hrant’ın anısına saygıyla…
Ömrünün son demlerini yaşayan adam seksenli yıllarını devirmiştir…
Arif Ali Cangı: “Timsah Gözyaşlarına İnanmıyoruz”
(…) Şimdi herkes gözyaşı döküyor, bunların hepsi samimi değil, bir kısmındaki ‘timsah gözyaşları’, bir daha aynı acıyı yaşamamak için bunları ayırmak gerek.
Ermeni Soykırımı’nın tartışılacağı bilimsel toplantıya ilişkin ‘bizi sırtımızdan hançerlediler’ diyenlerin…Toplumsal barışı ortadan kaldıran, linç girişimlerinin bahanesi haline gelen ceza Yasası’nın 301. Maddesini getiren… iktidar ve ana muhalefet partisi yöneticilerinin ve bunların aymazlıklarına sessiz kalan milletvekillerinin gözyaşlarına kanmayın…
Kenan Erçel “Yarım Ağız Taziyeler”
(…) Bu kurşunlar arasında Türkiye’ye sıkılmıştır’ hamaseti Nasreddin Hoca’nın kedi/ciğer fıkrasını anımsatıyor bana o yüzden. Hrant Dink olan, onunla özdeşleştirilen Türkiye nerede? Yok, o Türkiye bu Türkiye ise Hrant Dink nerede?
Adnan Genç: “Kına Merir, Yegur Sirem”
Bugünlerde hepimiz Ermenice konuşmaya, yazmaya başladık… Başlığa aldığımız söz çok uzaklardan geldi… Türkçe meali: ‘Sen git öl, ben seni sonra severim…
Yıldırım Türker: “Kardeşimi Vurdular”
(…) On yıllardır Ermeni’yi ağızlarına küfürlerin en ağırı olarak yamamış olanlar, doğal olarak Türklük konusunda en hassas olanlar. Nasılsa yasada Ermeniliği tahkir ve tezyif etmeye karşı bir suç belirlenmemiş.
Sevgili kardeşim Hranti biz hiçbir kimliğin tahkir ve tezyif edilmemesi için her şeyi göze almışlar; biz kardeşinin incitilmesine izin vermeyecek olanlar; biz vazifesi kendinden menkul sınır bekçilerine pabuç bırakmayacak olanlar, hiçbir yere gitmeyeceğiz. Linççi Türklük avukatları da kalsın. Onlara bakarken onların çocuklarıyla konuşuyoruz. Nasılsa o çocuklar da bize katılacak.
Bugün
Aykut Işıklar: Biz Hrant Olduk Onlar da Mehmet Olsun
(…) Cenazede sık sık ‘ders olsun’ dendi. Gerçekten herkese ders olsun. Bize de dünyadaki tüm Türk düşmanlarına da ders olsun. Hepimiz Hrant olduk ama dünya da Ahmet-Mehmet Ali olsa ya…”
(…) Hrant Dink yaşarken iki toplumun kardeş gibi yaşaması için çok uğraşmıştı. Dünyada Türk düşmanı Ermeniler ve Ermenistan ile daha da çok. Barış ve kardeşlik adına gerçek bir kahraman…
Mehmet Ali Ilıcak: “Eğitim Şart!”
Hrant Dink’in katili ‘Ogün Samast’ın annesi ile röportaj yapılmış…Şimdi çizgi filmler bile şiddet içeriyor. O körpecik çocuklarımız vurdulu, kırdılı çizgi karakterleri ile büyüyor. Bir nesil heba oluyor. Dur demezsek, binlerce Ogün Samast’lar yetişecek. Değerlerimizden, inançlarımızdan yoksun olarak…
Nuh Gönültaş: “Çok Yaman Bir Tesadüf”
Hrant Dink’in öldürülmesine en fazla üzülenlerden biri de İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’dur… Çok enteresan bir tesadüf müdür, kader midir, yoksa Abdülkadir Aksu’nun üzerine atılı bir lanet midir bilinmez, ama Uğur Mumcu hariç Türkiye’de 90’lı yıllarda başlayan siyasi cinayetler döneminde her önemli siyasi cinayet Aksu’nun içişleri bakanlığına rastlıyor…
…Bugün Hrant Dink için lazım olan en güzel türküdür Sarı Gelin.”… Türkü Türk, Ermeni olan ise Sarı Gelin… Kimse ait olursa olsun, bu türkü bizim de türkümüz, Hrant Dink de bizim Ermenimiz, gerisi hikaye…
Emin Pazarcı: “Cinayet Üstüne Cinayet”
Ali Atıf Bir: “Ogün Samast’ı Anlamak için Dejavu”
…Neyse ki ilk filmimiz günün anlam ve önemini belirten bir film Dejavu…Dejavu’da da Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast gibi bireysel bir terörist var…
Mehmet Harputlu: “Bir Cinayet ve Gözden Kaçanlar!”
(…) Hrant Dink’e sıkılan kurşun aynı zamanda ülkemizin geleceğine sıkılmış bir kurşunda…Geçen haftadan bu yana, Türkiye’de gündem tamamen ‘Hrant Dink’ cinayetine kilitlenmiş durumda. Ancka bu esnada öylesine ilginç gelişmeler oldu ki, yakalayana aşk olsun.
(…) Bu cinayet, yaklaşan seçimler öncesi Türk seçmeninin, milliyetçi söylemleri öne çıkaran partilere olan bakış açısında olumsuz sonuç oluşturacağa benziyor.
Vakit, Hrant Dink’in acısını kalbimize gömüp ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ söylemlerini de bir yana bırakıp, Türkiye’yi bekleyen ciddi sorunların çözümü için, tek yumruk olma vaktidir. Ne diyelim? Dostlar sağolsun.
Cumhuriyet
Mümtaz Soysal: “Bebeklik, Katillik ve Ülke”
İnsanları bebeklikten, yani melekçe saflıktan katilliğe, yani kanlı canavarlığa götüren çizginin sorumluluğunu tek başına kime yükleyebilirsiniz?
Ana babaya mı? Aile çevresine mi? Arkadaşlara mı? Öğretmenlere mi?
Daha bir yığın insan sayabilirsiniz ama, en sonunda varacağınız sonuç, bütün toplum, daha doğrusu toplum düzeninden başkası olabilir mi?
İlhan Selçuk: “14 Yıl Önce.. 14 Yıl Sonra..”
Hrant Dink’in cenazesi, yaşadığımız serüvenin nedenlerini gerekçelerini, mantığını, felsefesini, politikasını, tarihini didik didik etmemiz için bir dönüm noktası olmalı…
Yoksa sevdiklerimizin cenazelerinde gözyaşı dökmekten gayrı hiçbir işe yaramayan bir akılsız kalabalığa dönüşeceğiz.
Hikmet Bila: “Cenaze ve Medya”
Cinayet gününden beri gazeteleri izliyorum. Hrant Dink’in 17 yaşındaki katil zanlısı için manşetlerde kullanılan deyimlere dikkat ediniz: “Cani”, “Alçak”, “Manyak”
Hayır, hayır… Sağduyu bu değil. Sorumluluk bu değil. Gazetecilik bu değil. Türkiye’nin ihtiyacı olan tavır da bu değil. Medyaya öfke yakışmaz.
(…) Hrant dink bugün yaşasaydı böyle davranmazdı. Zanlı için ne cani, ne alçak, ne de manyak derdi.
Hrant Dink’in cenazesine katılan on binler de böyle davranmadılar. Medya neden böyle davranıyor, merak ediyorum.
Oral Çalışlar: “Hrant’ı Uğurlarken…”
Ezberimizi bozan Ermeni”yle artık vedalaşıyoruz. Önce Türklerin ezberini bozdu. Sonra Ermenistan’ın ezberini bozdu. Ermeni diyasporasının ezberini bozdu., Patrikhane’nin ezberini bozdu.
Hepimizin ezberini bozdu ama sonunda çoğumuzun gönlünü kazandı. Şimdi ezberi bozulanlar onun acısına yanıyor, neden ona sahip çıkmadık diyerek arkasından ağlıyoruz.
Hikmet Çetinkaya: “Varoluşun Boşluğu…”
Danıştay baskınında da Hrant Dink cinayetinde de aynı şeyler söylendi, yazıldı… Nedense hiç kimse “TBMM Siyasi Faili Meçhul Cinayetler Raporu”nu gündeme getirmedi.
Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Turan Dursun, Necip Hablemitoğlu, Musa anter cinayetlerinin nedenleri üzerinde durmadı; dinci faşist yapılanmanın son dört yılda Türkiye’de nasıl tırmandığını konuşmadı…
Güray Öz: “Ölümlerin Arkasındaki”
Sizce neden vurdular Hrant’ı?
Türkiye “tehcire” “soykırım” demesin diye mi?
17 yaşındaki bir gencin eline silah tutuşturup “Gti Hrant’ı vur da artık Türkiye AB’ye girmesin” mi dediler?
Trajik ölümden böyle bir komedi çıkartılabilir mi?
Nilgün Cerrahoğlu: “Rakel’den Sevgiliye Ağıt: Hiçbir Karanlık Onu Unutturamaz”
Hrant’ı uğurlamaya gelenlerinhepsi, buraya neden geldiğini gayet iyi biliyor.
“Düşünce özgürlüğüne silah sıkılmasın diye geldik” diyor biri. Sonra şunları söylüyorlar:
“Hrant Dink çok ağır bir bedel ödedi. Çok büyük haksızlıklara uğradı. Bize onu çok farklı tanıttıklarını anladık.”
Deniz Kavukçuoğlu: “Çıkarılacak Dersler”
Dün Hrant Dink’i son yolculuğuna uğurladık. Osmanbey’de Agos’un önünde, kortejde, Yenikapı’da hüzünlü yüzler gördüm. Yürürken, düşünürken, birbirlerine onu anlatırken gözyaşlarını tutamayan insanlar gördüm. Ne kadar çok seveni, ne kadar çok dostu, arkadaşı, okuru varmış diye düşündüm.
Hrant Dink, mahkeme kapılarında süründürülürken, şimdi ona sahip çıkar görünen devletin resmi ağışları onu “vatan haini” ilan ederken o, kabaran ırkçılığın, faşist milliyetçiliğin önüne bir av gibi atılırken, bir güvercin gibi ürkekleştirilirken, korku içinde yaşatılırken, bu hüzünlü yüzler, bu insanlar neredeydi sorusu takıldı kafama.
Ona son yolculuğunda eşlik etmeye gelenler arasında daha düne kadar onun “ne amansız bir Türk düşmanı” olduğunu dünyaya anlatmak için köşelerinde satırlar döktürmüş, televizyon ekranlarında salyalar saçmış sahtekarlar da vardı. Yüzlerinde hak bilir, namuslu, masum insanların içten gelen hüznünü yerleştirmek için aşağılık bir çaba gösteriyorlardı.
Gözcü
Rahmi Turan: “İlk de değil sonuncu da…”
(…) Hrant Dink Ermeni asıllı olan Türk vatandaşı bir gazeteciydi. Bundan 30 yıl kadar önce adını değiştirmiş ve nüfus kağıdına ‘Fırat’ ismini yazdırmıştı. Fakat o ‘Hrant’ olarak ün yaptı… Kurbanın Ermeni asıllı olması olaya ayrı bir boyut getirdi, gürültü bu yüzden koptu…
Cemil Tosun: “Seçmeler saçmalar”
Mehmet Türker: “Çok bilmişlerin beyni sulandı!..”
Kurtul Altuğ: “Biz kimiz?”
(…) 6 bin yıllık Türk Tarihi, 15 yıllık İslam, 83 yıllık Cumhuriyet, kendisini Globalizm rüzgarı içinde AB mezarlığına gömmekte midir?…Acaba öyle midir? Öyle olmasaydı bir Ermeni aydını Hrant Dink’in cenazesine katılan o insanlar neden ‘Hepimiz Ermeniyiz, demek yerine Hrant Dink de bir Türktü’ demiyorlar. Resmi tarihin bu olayı nasıl kaydedeceği bilinmez ama, resmi kayıtlar kahpece vurulan Hrant Dink’in nüfus kağıdındaki adının Rıfat, milliyetinin ise ‘türk vatandaşı olduğunu yazıyor…
Güneş
Defne Samyeli: “Yanıtı Halk Verdi”
Burhan Ayeri “Onlar bizden, ötekiler değil”
Ahmet’in yeri “Meğer güvercinleri de vururlarmış”
(…) Hrant yaşayabilseydi, Türk-Ermeni probleminin çözülmesine mutlaka yardımcı olacaktı, hatta Türkiye’ye yöneltilen ithamları, AB nezdinde bile en iyi reddebilecek fikir adamlarından bir tanesi idi.
(…) Ermeniler olmasaydı belki de Türk Sanat müziği bu kadar muhteşem olamazdı. Ayrıca uskumru dolması, topik, lahana dolması, papaz yahnisi, fava, fasulye pilakisi gibi lezzetleri tadamazdık…
Hürriyet
Oktay Ekşi: “Belayı Savmak… ”
Hrant Dink’in de ‘koruma’ istemediği hatta –bir zamanlar Aziz Nesin’in de söylediği gibi- ‘Korunmadan bizi kim koruyacak?’ dediği bildiriliyor. Aslında ne Hrant Dink’in ne de Uğur Mumcu’nun ‘koruma’ talep etmesine gerek vardı. Devletin onları istemeseler de –Aziz Nesin’e yapıldığı gibi- koruması gerekirdi. Çünkü her iki ismin de ‘açıkça tehdit ve tehlikeye muhatap’ oldukları belliydi. Ama bizim kamu görevlilerinden o inisiyatifi bekleyemezsiniz; çünkü pek çoğu görev yapmak için değil maaş almak için oradadır. O nedenle Hrant Dink, keşke devletin harekete geçmesini bekleyeceğine kendisi ‘koruma’ isteseydi. Bu konuda yetkili her kim ise, özellikle bir kısım eski bakanların, eski başbakan çocuklarının sırf çalım olsun diye aldıkları –ve sekreter gibi kullandıkları- ‘koruma’ları kaldırıp, gerçekten ‘korunması’ icap edenleri koruması gerekirdi.
Ertuğrul Özkök: “Sizce O Silahı Neden Atmadı”
Günlerden beri televizyon televizyon dolaşıp hep şunu söylüyorum: ‘İnşallah, bu gerçek bir örgüt işi çıkar. Eğer birbirini dolduruşa getiren mahalle kabadayıları ise işimiz daha zor.’ Korktuğum başımıza geldi. Kendi kendine misyon yüklenmiş, bir abinin dolduruşuna gelmiş, daha 20 yaşına gelmeden tam anlamıyla ‘looser’, ‘tutunamayan’ durumuna gelmiş bir genç. Psikolojisini öyle iyi okuyabiliyorum ki. Cinayeti işledikten sonra en önemli iki delili, silahını ve beyaz beresini atmamış. Polis bile hayretler içinde. Hiç kendi kendinize sordunuz mu: ‘Niye bunları atıp delilleri yok etmemiş?’ Cevabı çok basit. Trabzon’a dönüyor. Orada arkadaşlarına övüne övüne, ‘Hrant Dink’i ben öldürdüm’ diyecek. Büyük bir ihtimalle arkadaşları, ‘Atma lan’ diyerek dalga geçecekler. Yani inandıramayacak. İşte o nedenle delillerini de getiriyor. Sırf arkadaşlarını ikna edebilmek için.
Bekir Coşkun: “Önce İnsan…”
Farkında mısınız, çok önemli bir şey oldu: Bu ülkenin insanları, öldürülen bir Ermeni vatandaşımızın ardından ‘Kurşun bize sıkıldı’ diye ağlıyorlar. Onu hiç tanımayan kadın ‘Sanki ben vuruldum’ diyordu televizyonda. Gazeteler istisnasız ‘Kurşun bize sıkıldı’ başlıklarıyla çıktılar. Televizyonlarda spikerler Hrant Dink’in vurulduğu haberini ağlayarak duyurdular. Düşünebiliyor musunuz: Bu ülke; Ermeni’yi ‘Çocuğumuz vuruldu’ diye bağrına bastı da… Onu vuran milliyetçiyi (!) ‘vatan haini’ ilan etti.
Yalçın Doğan: “O Yurttaş Fırat Dink Değil Ermeni Hrant Dink”
Hrant Dink’in 301’den yargılandığı mahkeme salonu. Duruşma sırasında, ona ve savunma avukatlarına bozuk paralar atılıyor, küfürler yağıyor, mah-ke-me salonunda. Yargıç, yapmayın, diye bağırıyor. Burası mahkeme salonu, adalet için sığındığımız yer. O yine de, yurttaş Fırat Dink değil, Ermeni Hrant Dink.
Hadi Uluengin: “Dink Komplosu”
Mümtaz’er Türköne’nin emsálsiz deyişiyle hem ‘hesabı görülmemiş bir tarihimiz’ olduğundan; hem de rasyonel zihin sistematiği Türkiye insanında yerleşiklik kazanamadığından, bizim coğrafyamız ‘komplo teorileri’ için en mümbit topraktır. Doğru, Hrant ahpariki öldüren cinayetin arkasında korkunç bir komplo sırıtıyor. Ama bu, asla ve asla; zinhar ve zinhar bir devlet, bir örgüt, bir servis, komplosu değil! Yalnız ve yalnız, komplo teorisi üreten ‘Beyin komplosu’ ki, işte katlediyor. Evet evet, o beyinsiz beyin işte Hrant Dink’in beynine kurşun sıkıyor ve sıktırıyor.
Ahmet Hakan: “Hepimiz Ermeni’yiz Dememeliymişiz”
“Keşke ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diye bağıranların itikatları konusunda gösterdikleri hassasiyeti, ‘Cuma namazını kıldım, vurdum. Pişman değilim’ diye ifade veren ve kendisini Türk ve Müslüman olarak gören o gence ‘Sen nasıl Müslümansın? Sen nereden çıktın böyle?’ diye çıkışarak gösterseydiler.
Emin Çölaşan: “Ya onlar?.. Onları Unutmayın”
Bugün 24 Ocak, Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümü. Uğur, Abdi Bey, Çetin Bey, Ahmet Taner, Necip, Muammer Hoca, Özbilgin ve öldürülen bütün yurtsever insanlarımızı burada bir kez daha saygıyla anıyorum. Onları unutmayın, unutturmayın. Hrant Dink için de ayrıca üzüntümü belirtiyor, toprağı bol olsun diyorum.
Yalçın Doğan: “Bu Bir Cenaze Töreni Değil”
Bu bir cenaze töreni değil. Sessiz çoğunluk, artık sessiz değil.”
O sesiz çoğunluk şimdi tetikçinin ve cinayeti tezgâhlayanların ardındaki karanlığın aydınlatılmasını bekliyor.”
Bu bir cenaze töreni değil. Cenaze töreninde hepimizin hayatını gördüm. Cenaze töreninde hepimizin yaşamak istediği Türkiye’yi gördüm.”
Hadi Uluengin: “Çıktık Açık Alınla”
İşte, lánet cinayet ertesi dün bütün bir ulus olarak toprağa verdiğimiz Hrant Dink, kendisinin de etle kemik olduğu o ulusa yeni, yepyeni bir hayat bahşetti. Müjdeler sundu. Onun Osmanbey kaldırımına akan kanı, bizim damarlarımızda sihirli iksire dönüştü. Çünkü şüphe yok ki, şu aşamada korkunç bádireden açık alınla çıktık ve daha çıkacağız.
Üstelik eminim ki; üstelik göreceğiz ki; Dink’i kaldırıma akan kanı önümüzdeki aşamada, Türk, Ermeni, Kürt, vs, tüm ulusumuzun alnını sonsuz defa daha çok pırıldatacak. Hrant ahparik, dilediğin ve inandığın gibi, senin kanın işte böyle yerde kalmayacak.
Mehmet Y. Yılmaz: “Modern Polisler Yönetici Olsaydı”
Hrant Dink’in katilinin Trabzonlu olması, Rahip Santoro’nun da Trabzon’da benzer bir cinayete kurban gitmiş olması dikkatleri bu kente çekti. Gazetelerdeki haberlerin bir bölümünde bu sorunun yanıtı aranıyor: Trabzon’da neler oluyor? Bunu ‘Ağaçlar yüzünden ormanı görememek’ deyişinde anlatılan duruma benzetiyorum. Şunu söylemek mümkün: Türkiye’nin başka yerlerinde neler oluyorsa, Trabzon’da olan da o. Sorunun yalnızca Trabzon’da olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Suça eğilimli ve suç örgütlerinin tuzağına düşmesi kolay işsiz genç kitlelerden söz ediliyor. Bunlar hangi kentimizde yok? Farklı görüşlere tahammülsüzlükten, şiddet eğilimlerinden söz ediliyor. Hangi kentimizde bu sorunlar yok ki? Sorun en temelinde eğitim sistemimizden başlıyor.”
Ertuğrul Özkök: “Madımak Sendromu”
“Yapılan konuşmaların bir kısmına bakıyorum. ‘Hrant Dink’in katili 301’i savunanlardır.’ Çok yanlış. Bana göre bu sözün, okey masasında cinayet kararı alanların muhabbetinden hiç farkı yok. Yani bu ülkede bazı insanların 301’inci maddeyi savunma hakkı yoksa, hangi demokrasiden söz edeceğiz? Ha, Kerinçsiz gibilerle, 301’i tamamen demokratik tavır ve duygularla savunan insanları ayıralım diyorsanız, buyurun sonuna kadar sizinle birlikteyim.
Oktay Ekşi: “Ders Veren Cenaze”
Dün İstanbul’da sadece alçakça bir cinayete kurban giden gazeteci Hrant Dink’in cenaze törenini yaşamadık. Hrant Dink bizlere belki kendisinin hiçbir zaman üzerinde düşünmemiş olduğu gerçekleri gösterdi ve unutulmaz dersler öğretti. Hrant Dink’e sahip çıkan insanımız, bu toplumun evlatlarını hiçbir ayrıma tabi tutmadan sevdiğini gösterdi. Tüm dünyaya da Türk halkının insanlara ‘önce insan’ olarak baktığını ispat etti. Onunla kalmadı, áleme uygarlık dersi veren ülkelerin toplumlarına ‘Bizim insanlığımız da bu’ demiş oldu.
Cüneyt Ülsever: “Çapsız Yöneticiler Ülkesi”
Zürafanın düşkünü beyaz giyer kış günü” şiarı ile hareket eden bir adet katil internette okudukları üzerine Hrant Dink’e kızar ve cebinde bir adet tabanca ve o gün itibarıyla neredeyse İstanbul’da beyaz bere giyen tek kişi olarak Halaskargazi Caddesi’nde cinayeti işler.
Yakalanınca ‘Celalettin Abim şahidimdir, ben bu cinayeti tek başıma milliyetçi duygular ile işledim’ der.
Tufan Türenç: “Irkçılığı Önleyemezsek Cinayetler Sona Ermez”
Trabzon’daki hücreyi oluşturan ve yöneten Yasin Hayal bu kadar suçu olmasına rağmen nasıl başıboş bırakılmış? Bağlantıları bile merak edilmemiş. Yasin Hayal’in babasının söyledikleri aslında bu hücrenin arkasında birilerinin olduğunun mantıksal ipucunu veriyor. Baba Hayal şöyle diyor: ‘Biz yoksul insanlarız. Yasin’in cep telefonu bile yok. Tabanca parasını nereden bulsun da ona tabanca versin?’ Geçen gün de yazdım, bir kez daha vurgulamakta yarar var. Emniyet güçleri Trabzon’daki rahip cinayetini ciddi bir şekilde ele almadılar. Dahası olayı basite indirgeyip dosyayı kapattılar. Cinayetin perde arkasındakilere ulaşılabilseydi bugün Hrant Dink yaşıyor olabilirdi.
Milliyet
Çetin Altan: “Yazar ve Azınlık Düşmanlığının Süngüleşmiş Dikenleri”
İletişimle ulaşımın böylesine hızlandığı bir küreselleşme döneminde; ‘onlar-biz’ ayrımıyla, ırkçı bir iskelete dayalı ‘statüko’culuğu sürdürme olanağı ne kadardır? Sürdürme inadı nasırlaştıkça, çalkantılar da artacaktır. Hrant Dink cinayeti bunun ilk alarmı.
Meral Tamer: “Hrant Dink, Güngör Uras ve Davos”
İstanbul’da olsaydım, Hrant Dink’i son yolculuğuna uğurlayan kilometrelerce uzunluktaki kalabalığın arasında eriyebilecektim. Kırk yılda bir de olsa, Türkiye mozaiğinin zengin yelpazesiyle aynı duyguları paylaşabilecek, kendimi çoğunluğun bir parçası olarak hissedebilecektim…
Dink’in alçakça katledilmesiyle 2007, Türkiye’de de yerleşik güç dengelerinin sarsıldığı yıl olabilir. Davos’un dünya için öngördüğü gibi…Bilmem anlatabiliyor muyum?
Güngör Uras: “Evner Ergun’u Unuttuk”
Hrant Dink dostumdu. Ermeni olduğu için öldürüldü. Evner Ergun dostumdu. Türk olduğu için öldürüldü. Taze ölümler içimizi yakıyor. Zaman geçince çok şeyi unutuyor, son olaya kilitleniyoruz.
Hrant Dink kıymetli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeni’ydi. Ne şekilde ve hangi nedenle olursa olsun öldürülmesi çok çok kötüdür. Ailesi için acıdır. Ermeni asıllı olduğu için, Ermeni davasını savunduğu için öldürülmesi kabul edilemez…
Osman Ulagay: “‘Büyük Resim’ ve Hrant Dink Cinayeti”
Teknolojideki atılım sayesinde bilgiye erişen ve hızlı iletişim olanağına kavuşan insanların, kendi varlıklarını ortaya koymaları, aidiyetlerini ve değerlerini savunmaları, görüşlerini ve inançlarını yaymaları ve bazen de teröre başvuracak küresel oyunun, ‘büyük resim’in bir parçası haline gelmeleri çok daha kolay şimdi.
Hrant Dink’in katledilmesi, onunla birlikte Ogün Samast’ı da küresel oyunun bir parçası haline getirdi. Dünya bu cinayet nedeniyle Türkiye’ye odaklandı, Türkiye’nin ve Türklerin tavrı yeniden mercek altına alındı.
Melih Aşık: “Usta Tertipçiler”
On binler Hrant Dink’i sevgi ve saygıyla son yolculuğunda uğurladı…Türk halkı teröre, ırkçı ve dinci faşizme ve de her türlü ayrımcılığa karşı tek ağız, tek yumruk oldu…Keşke daha önceki terör eylemlerinde, örneğin HSBC patlamaları sonrasında da bu tepkiyi gösterebilseydik.Keşke diplomatlarımızın ASALA tarafından katledildiği ülkelerde dünkü duyarlığın binde biri sergilenebilseydi…
Bu cinayet Türkiye’de derin etkiler yaratıyor. Bir; ülkemizi dışarıdan kuşatıyor… İki… Ülke içinde cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü, ulusalcı çevreleri baskı altına sokuyor… Bölünmeyi ve çatışmayı hızlandırıyor…
Ece Temelkuran: “Türkiye Vicdanına Yürüyor”
Kalabalıklar, sanki tetiği kendisi çekmişçesine ağlıyor İstanbul’da. Tuhaf şey. Çünkü insanlar Hrant’ın gidişiyle birlikte ve aynı anda birçok şeye ağlıyor. Herkes neyi yitirdiyse ona ağlıyor. Hrant, insanları kendi kalbine çağırırdı. Şimdi insanlar, tıpkı onun istediği gibi, kendi kalbine, kendi suçluluğuna, kendi vicdanına yürüyor. Bugünkü kalabalık bu. Bugünkü kalabalığın yürüdüğü yer bir mezarlık değil. Türkiye bugün kendi vicdanına, kederine ve tüm kayıplarına yürüyor…
İnsanlar sadece Hrant’ın değil, bir ülkenin yasını tutuyor. Yitirdikleri artık kesin olan bir ülkenin. Artık anladı herkes: Bu geri dönüşü olmayan bir parçalanma. Artık hiçbirimiz birbirimizi bir ülkede yaşadığımıza inandıramayız. Artık kimse bize bir ülkede, bir halk olarak yaşadığımıza inandıramaz.”
Fikret Bila: “Trabzon İçin Psikopolitik Bir Analiz”
Değişik etnik köken, din ve mezhepten, farklı siyasi görüşlerden binlerce insanın katıldığı cenaze töreni; Türk halkının barıştan, demokrasiden, ifade özgürlüğünden ve hepsinden önemlisi birlikte yaşamaktan yana aldığı anlamlı bir tavır, yüksek bir mesajdı…Türk halkı cinayetlere, kavgaya-dövüşe, kanlı siyasete, kutuplaşmaya, cepheleşmeye, sopaya, silaha karşı olduğunu bir kez daha büyük bir olgunluk içinde gösterdi.
Taha Akyol: “Sarı Gelin”
Eşi Rakel Dink’in yaptığı muhteşem konuşma… ‘Çocuklarından ayrıldın, benden ayrıldın, ülkenden ayrılmadın sevgilim!’ O metanetini koruyup hıçkırıklarını bastırarak konuşurken, onu dinleyen binlerin ağladığını gördüm. Düşündüm; Hrant, yurtdışına gidip diasporanın sözcülüğüne soyunsaydı, onu ihya ederlerdi!O diasporayla kavga etti halbuki!Ve ülkesinde öldürüldü!Şunu ifade edeyim ki, Dink’in bazı cümleleri beni rahatsız ediyordu. Ama hoşgörü hoşumuza giden şeyler içinse bunun adı hoşgörü olmaz!Dink’in elbette farklı duyguları, acıları, hüzünleri olacaktı; bundan tabii ne olabilir?! Tarihin acılarını yeniden yaşamak istemiyorsak, hoşgörüden, dostluklar geliştirmekten, birbirimizi teselli etmekten başka yolumuz mu var?
Hasan Cemal: “Siyasetçi Aranıyor!”
Yıldırım Türker’in deyişiyle duygusal bir adamdı Hrant, yüreğinin freni yoktu.Can kulağıyla dinlemiştim. Yakalamaya çalıştığı bir şey vardı. Ermeni meselesinde klişelerin, sloganların ötesinde bir şey… Ya da beylik lâfların ötesinde bir şey…Sorunun özü de buydu. Ezberleri ıskalamak, bozmak! Türkiye’de bin yıldır dayatılmaya çalışılan resmi söylemi aşmak…
Türkiye’de devletin hoyratlığından konuşmuştuk. Türk insanının bazen dışa vuran kırıcılığından tedirgindi. Bunları örnekleyerek içindeki acıları, tepkileri ifade etmişti o göl gezintimizde… Anımsıyorum: ‘Cumhuriyet’in kuruluşunda 300 bin Ermeni yaşıyordu Türkiye’de. O tarihlerde Türkiye nüfusu 13 milyondu, bugün 70 milyon. Ermeniler ise sadece 60 bin. Türkiye nüfusu artarken biz niçin azaldık?’
Güneri Cıvaoğlu: “Ters Tepti”
İğrenç bir cinayet, zamansız ölüm ama yazgı buymuş. Ancak… Niyet neydi, kısmet ne oldu? Türkiye’yi daha da germek, kaos yaratmak, kardeşliği kanda boğmaktı belki ‘niyet…’ Oysa… Tam tersi oldu. İnsanlarımız birbirlerine kenetlendiler.10 binler belki de 100 bin, Hrant’ın ardından nehir gibi aktı. Demokrasi muhteşem bir ‘caydırıcı’ güç gösterisi ortaya koydu. Eşi Rakel Dink ve kızları birer onur anıtı, birer sımsıcak yürektiler.
Abbas Güçlü: “Son 50 Yıla Tanıklık Eden Gazeteciler”
Abbas Güçlü yazısında, Rakel Dink’in; “Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…” sözleri üzerinde durarak şöyle diyor; “Gençlerimiz yakın tarihi bilmiyor. Kabahat kimin? Onların mı? Yoksa onlara yakın tarihimizi öğretmeyenlerin mi? Ya da farklı grupların kendi fikirleri doğrultusunda tarihi istismar etmeleri mi?
Gençlerimize sahip çıkalım, eğer onların geleceğine sahip çıkmazsak, her biri, her an, nerede, ne zaman ve hangi gerekçeyle patlayacağı belli olmayan mayınlara dönüşür…
Nail Güreli: “Tetikçiden Önce Vali Muavini ile Savcı Konuşmalı”
Hrant korunmadı. Hrant’ı korumayanlar korunuyor. Ondan sonra da cümle âlem, tetikçi çocuğun konuşmasıyla olayın aydınlanmasını bekliyor. Vay benim köse sakalım! Hrant’ın öldürülüşünden toprağa verilişine kadar gösterilen tepki orada kalırsa, toplumun demokrasi ve yaşam hakkı talebi de orada kalmış olur. Vilayetin o odasındaki perde kaldırılıncaya, savcının elini tutan olup olmadığı anlaşılıncaya kadar mücadele sürdürülmezse, bunların hesabı sorulmazsa, bir gün sizi de öldürürler. ‘Ben etliye sütlüye karışmıyorum, bana kimse dokunmaz’ mı diyorsunuz? Doğru! O zaman siz zaten ölmüşsünüz demektir.
Sina Koloğlu: “Haber mi, Seçim mi?”
Bir yanda Hrant Dink’in cenazesi diğer yanda Bolu tünelinin açılışı. Aynı zaman diliminde farklı kanallarda. Tünelin açılışında balonlar, gülen yüzler… Hemen bir kanal sonra cenaze. Düğün ya da cenaze!
Posta
Rauf Tamer: “Acele Edildi”
(…) Çabucak yakaladık diyebilmek için koskoca bir istihbaratı feda ettiniz. Belki netice değişmeyecekti.. Arkasında başka birileri belki sahiden bulunmayacaktı… Ama hiç değilse yüreğimizde bir ukde kalmayacaktı. Şimdi arayın durun bakalım: – Siyasi bir örgüt mü? – Arkasında kimler var? Özetlersek: Samsun’da yakalama emrini kim verdiyse, büyük bir mesleki hata yapmıştır.
Mehmet Ali Birand: “Liderler Sınıfta Kaldı, Toplum Hrant’ı Kucakladı…”
(…) Liderlerimiz sınıfta kaldılar. Bu fırsatı kullanamadılar. Oysa dün cenazeye katılsalar, bu söylediklerinin arkasında durduklarını göstereceklerdi…
Sayın Sezer bizleri büyük bir hayal kırıklığına uğrattı… Başbakan dün İstanbul’da olmalıydı.
“… AK Parti liderliği içinde tek sağlıklı ses Ömer Çelik’ten çıktı. Hrant’ın cenazesine Türk bayrağı sarma önerisiyle, milliyetçilere göz kırpmadığını da gösterdi. Bravo Çelik’e…
Peki, Deniz Baykal’a ne demeli? Hepimizin ümidi o değil miydi? Fikirlerin kutsallığını onun partisi korumayacak mıydı? Baykal da sınıfta kaldı. Hrant’ın evine gidip başsağlığı dilemek yetmezdi. Arslanlar gibi, o kortejin en önünde yürümeliydi.
“Ben Bahçeli’yi de beklerdim. Ülkücü kadroları sokaklardan çekip bilgisayarın önüne oturtmak istediğini söyleyen Bahçeli için de bundan daha iyi fırsat olamazdı. Onu da kortejde görmeliydik. Hem kendi kadrolarına, hem de Türk toplumuna son derece önemli bir mesaj verebilirdi.
Mehmet Ağar’a ne oldu? Yoksa o da mı korktu? Milliyetçi oy kaygısı olasılığı mı katılımını önledi? Ne olursa olsun, bu tutum Ağar’a hiç yakışmadı.
Benim gönlümde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ı da orada görmek yatıyordu. Bundan daha sembolik, bundan daha güzel bir jest olabilir miydi? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu tip olayları kınadığı bundan daha iyi gösterilebilir miydi?
Bu resim müthiş olurdu… Kortejin başında Cumhurbaşkanı Sezer, tüm siyasi parti liderleri ve Genelkurmay Başkanı…
… Buna karşılık milliyetçi oyların arkasına saklanmayan siyasetçilerimiz de var. İşte Erkan Mumcu, Zeki Sezer ve Murat Karayalçın. Arslan gibi ortaya çıktılar. Kendilerini saklamadılar. Yürekli olduklarını gösterdiler…
Erdoğan Aktaş: “Trabzon Valisi Neyi Anlamıyor?”
(…) Trabzon’un içinde bulunduğu sosyal ve siyasi gerginlikler konuşuluyor, ama Sayın Vali bakın ne diyor:
“Gençlerimizi demokrasiye gönül vermiş bir şekilde yetiştirmemiz lazım. Trabzon’un üzerine gidilmesi haksızlıktır’…
Radikal
İsmet Berkan: “Gördünüz, Yalnız Değiliz”
Dün, adı Hrant olan arkadaşımızın ardında, Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, Boşnak, Laz, Arap, Gürcü demeden, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi demeden 100 bin kişi yürüdük. Ne yazık ki bunu Hrant’ın sağlığında değil, onun cenazesinin ardında başarabildik. Ama başardık. Demek Hrant boşuna yaşamamış. Demek Hrant bu dünyada yalnız değilmiş.
Aslı Erdoğan: “Arkamızda Derin, Görünmez Bir İz Bıraktık”
İki-üç yıl önceydi, AGOS’taydık, bir dayanışma ziyaretindeydik, 10-15 kişiydik topu topu, yüzlerimiz aşinaydı. ‘Hoş geldiniz’ demişti gülümseyerek… Bir köşeye ilişmiş, çay içerek onu izliyordum. Uğradığı haksızlığı dolanbaçsız dile getirişini, coşkusunun içtenliğini… Tepeden tırnağa yüreğe kesmiş bir adam, diye düşünmüştüm, onu hemencecik severek. Sanki o gün adını koymak istemediğim bir yalnızlığı görmüştüm… Tek söz etmeden, çok uzun zamandır kendimi ilk kez yalnız hissetmeyerek yürüyorum. Tepeden tırnağa yüreğe kesmiş binlerce insanız bugün. Hepimiz birer ruhuz birer güverciniz. Gagasında zeytin dalı taşıyan birer güvercin.
Türker Alkan: “Kökten Terör Dokusu”
Hrant Dink’i öldüren ve öldürtenlerin amacı neydi, bilmiyorum. Fakat amaçları ne olursa olsun, herhalde ‘Hepimiz Eremeniyiz, hepimiz Hrantız’ diyen, Ermenilere kardeşlik çağrısı yapan bir Türkiye değildi. Hrant’ın çocuk bakımevlerinde geçen ilk dönem yaşamıyla, tabanı delik ayakkabısıyla, konuşurken içtenliğini yansıtan gözlerinin sulanmasıyla, sesinin titremesiyle, ‘Bu adam içimizden biridir’ diye düşünmemizi sağlamak hiç değildi. Ama bütün bunlar gerçekleşti. Hrant’ın ölüsü, dirisinden daha çok ilgi çekti ve etkili oldu.
Ahmet Ümit: “Ülkemin Büyülü Umudu”
Hrant’a dönüşen on binlerce insan, ırkçılığa, zulme ve cehalete karşı gümüşten bir sel oldu, bu ülkenin, bu dünyanın aklına, yüreğine, vicdanına aktı. Bu ülkenin, bu dünyanın arada bir kendini gösteren o nazlı, o güzelim, o büyülü umudu oldu.
Haluk Şahin: “Kalabalığın İçinden İzlenimler”
Hrant Dink’in cenazesi hem hiç yalnız olmadığımızı ortaya koydu, hem de vücut vücut oraya gelenlerin hiç de kolay tarif edilemeyeceğini. Meğer ne kadar çokmuşuz ve ne kadar birbirimizden farklıymışız!
Murat Yetkin: “Trabzon Dosyası”
Rahip Santoro’nun 5 Şubat 2006’da Trabzon’da öldürülüşünün üzerine yeterince gidilmiş olsaydı, 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in öldürülmesi önlenebilir miydi?
Hakkı Devrim: “Genç Katil ve Bağnaz Sektör”
Katil çocuğun arkasında onu cinayete şartlandıran bir örgüt var mı, sualine cevap aranıyor. Onu bilmem, ama bu konuda hatırlatmak istediğim bir arka plan, bir elverişli ortam var.
Mehmet Ali Kışlalı: “Neden Öldürülüyorlar?”
Türkiye’de, çağdışı kalmış düşünce sistemleri karşısında özgürce ve en etkili şekilde düşündüklerini ortaya koyarak onlarla mücadele etmek isteyenler hedef seçilmişlerdir. Ortadan kaldırılan bu hedeflerin, onları yok edenler tarafından ne kadar isabetle seçildiğini, yok olanların yerine onlar kadar etkili yenilerinin gelmediğini gördüğümde anlıyorum… Geride bıraktıkları yerlere, belki onlar kadar inançlı, onlar kadar yetenekli olanlar hemen gelmeyecekler.
Ama eminim onların bayrak yarışlarına mutlaka yeni kalem ve düşünce sahipleri, onların bıraktıkları yerden devam edecek.
Avni Özgürel: “Daha Çok Ogün Var!”
Dün Hrant Dink’in cenazesini kaldırdık… Yarın başkalarının olmayacağını kim garanti edebilir. Mutlaka eli kalem tutan birinin hedef alınması şart değil. Biri Kürtçe türkü okuyor diye, bir başkası ünlü bir işadamı, emekli bir general veya maruf bir Emniyet mensubu olduğu için. Sebep sormak gereksiz. Ondan bol bir şey yok. Gözünün üstünde kaşın var diye!.. Ancak resmi ağızlar ne derse desin Dink suikastının adli ve teknik her yol kullanılarak mutlaka derinlemesine araştırılması gerektiği kanısındayım. Zira çizilen ‘sıradanlık’ tablosuna rağmen kanımca olay Ogün Samast ve ‘ağabeyi’ni aşan boyutta. Onların gün ışığına çıkması ve saldırının ‘öfkesine ram olmuş birkaç gencin işi’ olduğunun düşünülmesi, şayet varsa pekâlâ suikastın gerçek müşevviklerinin hesabına uygun olabilir.
Uğur Gürses: “Sokaklardan İzlenimler”
Dün cenaze töreni için İstanbul’un sokaklarına dökülen, Türkiye’nin mozaiği idi. Her parça ortak bütüne sahip çıkıyordu. Toplumun gündelik gelişmelere her gün sesini çıkarmıyor oluşunun, olayları ‘sessizce onadığı’ anlamına gelmediği, dün sokakları dolduran yurttaşlar tarafından sessizce anlatılmıştır.
Mustafa Aysan: “Güvenlik ve ekonomi”
Kendi halinde, görüşleri için savaşım veren bir inançlı yurttaşımızın, İstanbul’un en kalabalık caddelerinden birinde cinayete kurban gitmesi, kentimizde iç güvenliğin ne kadar eksik olduğunu kanıtlamıştır. Bu büyük kaybımız, bizleri insanımızın yaşama hakkı ile ilgili konularda, ülkede iç güvenliğin sağlanması yönünde çabuk davranmaya ve kararlılığa yöneltmelidir.
İbrahim Altınsay: “Maç Daha Bitmedi”
Şimdi “Hepimiz Hrant’ız” diyoruz ama Hrant Dink olmak kolay mı? O, demokrat, sosyalist ve Ermeni bir Türkiyeli olduğu için hedef seçildi. “Burası benim ülkem, ülkemde farklılıklarımı koruyarak yaşayacağım” dediği için canından oldu. Hoşgörünün kuru bir tanıtım cümlesi değil, çoğunluk olanların her gün geçmesi gereken bir vicdan sınavı olduğunu hatırlatırken öldü… 12 Eylül uzantısı bir yasa maddesinin hükmüyle yaşamayı reddettiği için katledildi… Korumasız, korkusuz sokakta yürüdüğü için vuruldu. Ermeni Konferansı’nda, “Ermenilerin bu topraklarda gözü var ama üstünde değil, altında… Öldüklerinde gömülecekleri bir yer istiyorlar sadece” demişti. Dün toprağına kavuştu. Farklı oldukları için katledilen binlerce masumun yanına gitti…
Haydar Ergülen: “Hrant için Turnalar Semahı”
Kardeşim, yoldaşım, hemşehrim Hrant, bu ‘cem’e (toplanma) bir kez daha lanet yezidi uğrattılar. Şu kutsal Muharrem ayına girerken, İmam Hüseyin ve masum-u pak’ları Kerbela’da şehit ettikleri günden beri hiç ara vermedikleri kanlı zalimliklerine bir yenisini daha eklediler. Seni o kutlu ‘cem’imizden ‘turnalar semahı’yla gökyüzüne uğurlarken bilmeni isterim ki, bu topraklarda az da olsa sesini sesine katanlar ve ‘turna ben masumum avcı değilim’ figanıyla gözyaşı dökenler var. Sen şimdi ‘havanın yüzünde semah dönerken’, gökyüzü de 12. turnasına kavuşmuş olarak seni bağrına basıyor.
Sabah
Yılmaz Özdil: “301… 3 ve 1…”
…1’inci sayfalar sonucu yazıyor. 3’üncü sayfalar sebepleri.
İş işten geçtikten sonra… Memleketin entelektüel kılıklı goygoycuları, Hrant’ı öldüren katilin profilinden yola çıkarak, “işsizliğin ve cahilliğin Türkiye için en büyük tehdit olduğunu” anlatıyor… Anca uyandılar…
Ergun Babahan: “Jandarmanın Son Kahramanı”
(…) O poster cinayetten daha fazla acıtıyor insanın içini. Çünkü jandarma teşkilatının bir gazeteci katiline nasıl baktığını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Eli kanlı tetikçileri ‘Vatan toprağını böldürmeyen’ kahraman olarak ilan etmeye yeltenenler, tetikçinin ilişkilerini ortaya çıkarabilir mi sizce?
Mehmet Barlas: “Nihayet Sessiz Çoğunluğun Sesini de Duyduk”
(…) Tepedeki sadece güç ve iktidar sahibi olmaya dönük kısır kavgaların “Derin Türkiye” tarafından benimsenmediği bir kez daha anlaşıldı. Türkiye’de insanlar, hoşgörüden, özgürlükten, farklıların bir arada yaşamasından yana.
Sessiz çoğunluğun İstanbul’un bulvarlarından tüm dünyaya ulaştırdığı bu gerçeği hangi politikacı veya hangi idareci duymazdan gelirse, kendi toplumu ile ters düşmüş olur. Saplantılı diaspora Ermenilerinin Türkiye’ye karşı güttükleri kan davasının tırmandığı bir dönemde, on binlerce Türk ‘Hepimiz Ermeniyiz’ veya ‘Hepimiz Hrant Dink’iz’ diye slogan atarak yürüyorsa, bundan herkesin ders alması gereği vardır…
Emre Aköz: “Senin Cevabın Ne?”
(…) Gelelim Türkiye’ye… Dünya aldı başını gidiyor, biz ise Hrant Dink cinayetiyle, Kürt sorunuyla, cumhurbaşkanlığı seçimiyle uğraşmak zorunda kalıyoruz…
Balçiçek Pamir: “Alacakaranlık”
(…) ’Adam onca davadan yargılanır, hüküm giyerken neredelerdi?’ Doğru söz ne denir? Neredeydik sahiden?… Kitleler boşu boşuna yürümüş olmasın. İstanbul’daki yürüyüş sadece cenaze için değildi. Bu yürüyüş ‘Cinayet aydınlansın’ yürüyüşüydü…
Hıncal Uluç: “Adalet ve Güven Duygusu Yok Olursa”
Yığınla lüzumsuz adamı, senin benim vergilerimle koruyan İstanbul Valiliği Hrant Dink gibi bu ülke için içerde dışarıda çok önemli bir açık hedefi koruyamıyorsa, görevini yapmış sayılır mı?.. Görevini yapmayan, yapamayanların İstanbul gibi önemli bir ilin başında hâlâ ne işleri var?..
(…) Güldürmeyin insanı Sayın Güler.. Gazete de, onun yönetmeni de açık hedef iken Agos’un önüne bir polis kulübesi koymak çok mu zor, çok mu masraflıydı?…”
Umut Talu: “Paralel Tarih!”
Sevgili Hrant Dink;
Aşağıdakiler senin canını bir kez daha sıkmasın. Binlerce insanın gönülleri eşliğinde gittiğin yerde rahat uyu. Uğur Ağabey gibi. Bugün kaç yıl oldu değil mi, Mumcu’ yu uğurlayalı. O zaman da katillerden, nefretten, şiddetten ibaret olmayan bu memleketin akın akın gönül insanlarıyla teselli bulmuştuk; bugün de…
Fatih Altaylı: “Hepimiz İnsanız”
(…) Bir grup pankartta yazan slogan dikkatimi çekiyor: ‘Hepimiz Ermeniyiz.’ Allah Allah… Irkçılığa karşı çıkılması gereken bir yürüyüşte, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ demek bizatihi ırkçılık değil mi! Ben Ermeni değilim. Ermeni yurttaşlarımızla, yurttaşımız olmayan Ermenilerle ve hiçbir ırkla bir sorunum yok ama ben Türküm…
Erdal Şafak: “Beyaz Atlı”
(…) Dün İstanbul’da yüz binlerin, Türkiye’de milyonların bir ağızdan güvenle, gururla, inançla ‘Hepimiz Hrant Dink’iz’ diye haykırması hepimize olağanüstü bir gerçeği gösterdi: Beyaz Atlı sadece gelip geçmemiş; aynı zamanda delip de geçmiş.
Önyargı duvarını, korku surlarını delip geçmiş. O önyargıların ve korkuların rehin aldığı vicdanları delip geçmiş. Çok uzun süredir Türkiye’nin üstüne çöken karanlığı delip geçmiş.
Şimdi o gediği genişletmek, kalplerde, vicdanlarda ve kafalarda güneşin doğmasını sağlamak görevi bize düşüyor. Hepimize. Yapacak çok iş var. Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi teferruat. Asıl Anayasa’yı hayata geçirmemiz gerekiyor. Ondan da önemlisi Lozan Antlaşması’nı…
Yavuz Donat: “Nerede Kalmıştık?”
Siyasete kısa bir ‘Hrant Dink molası’ verildi… Ve bu molada, Türkiye’nin ‘sessiz kalabalığı, makul çoğunluğu’ demokrasiyi yürekten sahiplendi. Önyargıları aşarak… İç hesaplaşmaları bırakarak… Din ve ırk ayrımı gözetmeksizin… Türk siyasetinin ‘önderlerinin’ dünkü manzaradan alacakları çok ders var…
Star
Ahmet Kekeç: “Hiçbiriniz Hrant Dink Değilsiniz!”
Empati yapacakmışız. Birbirimizi anlayacakmışız. Çünkü hepimiz Hrant Dink’mişiz. Hepimiz Ermeni’ymişiz. Hayır, hiçbiriniz Hrant Dink değilsiniz. Bu ülkede ‘hukuk cinayetleri’ işlendiğinde sustunuz. Partiler, dernekler, odalar, vakıflar, lojmanlar kapatıldığında sesinizi çıkarmadınız. Size benzemeyenin hukuku söz konusu olduğunda kulağınızın üstüne yatmayı tercih ettiniz. Televizyon ve gazeteler çarşaf çarşaf ‘medyatik linç’ görüntülerine yer verdiğinde ‘Canım, rahat etmek istiyorlarsa onlar da bizim gibi yaşasınlar’ dediniz. Kendinizi kurtarmak için arkadaşlarınızı sattınız, meslektaşlarınızı andıçladınız. Hiçbiriniz Hrant Dink olamazsınız. Hrant Dink olabilmenin birinci koşulu ‘ötekinin hukuku’na riayettir. Bu da maalesef sizde bulunmuyor.
Resul Kurt: “Erken Yaşlananların Emekliliği”
Geçtiğimiz haftaya Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesi damgasını vurdu. Hepimiz etkilendik, hem de çok derinden. On binler sevgili Hrant Dink’in ölümü sonrasında teröre, karanlık ellere lanetler okudu. Habersiz gelen ölümü topluma çimento oldu, hain suikast tüm toplumu kenetledi. Güle güle güzel insan.
Mustafa Erdoğan: “Beklenen Cinayet”
“Doğrusu, insanın bu cinayetten bize düşen sorumluluk payını hiç aklına getirememesi için Türkiye’de yaşamıyor olması gerekir.”
Erdoğan yazısına, 25.07.2005 tarihli Tercüman Gazetesi’ndeki yazısından bir alıntı ile devam ediyor; “Bugünkü Türkiye’de gerçek tehlike (…) faşizmin tırmanmasıdır. Sadece ‘ayak takımı’ arasında hakim bir eğilim halinde bulunsaydı, belki temas etmeye değmezdi, ama medyada daha sofistike faşizm anlatımlarına da rastlıyoruz. Birinciler bireye, özgürlüğe, akla, düşünmeye düşmanlıklarını daha kaba saba bir şekilde dile getirirken; ikinciler devlet, birlik ve güvenlik merkezli tahlillerini sosyal bilim terminolojisinden devşirdikleri kavramlarla ve daha dolaylı olarak ifade ediyorlar. Ama sonuç pek değişmiyor; her iki grup da etrafa ya iyiler ya da kötüler, ya dostlar ya da düşmanlar görüyor.”
Mehmet Altan: “Dünyalı Türkiye”
Bugün Rakel Dink’in konuşmasında söylediği bir cümle, ‘kanı kandan üstün tutmak’ bu dönemin özeti oldu. ‘Kanı kandan üstün tutmayan’ insani Türkiye ise dün ayağa kalktı. İlkel ırkçılık, ‘dünyalı Türkiye’yi’ harekete geçirdi. Susan Türkiye gene Rakel’in değişiyle ‘sessizlik’le sesini yükseltti…
Hadi Özışık: “Suç ve Ceza”
Yasin Hayal bombalamadan bu kadar ucuz kurtulmasaydı. Yani hak ettiği gerçek cezaya çarptırılsaydı. Acaba Hrant’ın ölüm emrini yine de verebilecek miydi?
Mehtap Altınok: “İyi ki Medya Var”
Bu köşede aylardır sizlerin de tavsiyeleriyle medyada gördüğüm aksaklıkları dile getirmeye çalışıyorum. Çünkü ekranlardaki her kirlilik ve dejenerasyon her evin neredeyse vazgeçilmezi haline gelen televizyonlardan doğrudan bize yansıyor. Bu da beraberinde toplumsal kirlenmeye neden oluyor. Ancak medyada atılan olumlu adımları da dile getirmek lazım. Tıpkı medyanın son olarak ayakta alkışlanması gereken Hrant Dink cinayetindeki tutumu gibi.
Takvim
Hakkı Yalçın: “Görkemli cenaze”
(…) Kardeşliğin temsilcisi olduğumuzu gösterdik cümle aleme. Keşke bütün ölümlere aynı görkemi gösterebilseydik. En başta da askerlerimize..
(…) Bu ülkede insanları diri diri yakanları Meclis’e sokmadık mı? İnsanlar yanarken onları alkışlayanlar, Hrant Dink’in katilinden masum muydu? Ne değişti yıllardır? Aziz Nesin’in arkasından ‘Allah rahmet eylesin’ bile demeyip, ‘Canın cehenneme’ diyenler olmadı mı?
Dünkü cenazenin görkemi kimseyi aldatmasın. Öldükten sonra merasim düzenlemekte üstümüze yoktur…
İlker Sarıer: “İşte budur!”
(…) Hrant Dink’in cenazesine sahip çıkan Türk halkı, herkesin kulağına küpe olacak sözü böylece söylemiş oldu. Ve dedi ki: – Biz kardeşçe bir arada yaşamak istiyoruz. Bizim ne Ermeniler’le ne başka bir milletle meselemiz var. Bizim ne Rumlar’la, ne başka bir milletle meselemiz var. Bizi öldürmeyin, ezmeyin, süründürmeyin yeter. Bizim aydınlarımızı, yazarlarımızı mahkemelerde süründürmeyin yeter…
Nazlı Ilıcak: “Emaneti muhafaza edemedik”
Hepimiz Hrant Dink’iz… Hepimiz Ermeni’yiz.’ Bu sloganın ikinci cümlesine karşı çıkan bazı dostlar oldu. Oysa, amaç, beraberliği, bütünleşmeyi sergilemek ve Ermeni cemaatinden ‘özür dilemek’. Ben şahsen, kendimi, ülkemizin Ermenilerine karşı mahcup hissediyorum. Bu mahcubiyetimin, Türk milletinin büyük çoğunluğu tarafından paylaşıldığını düşünüyorum.
(…) “Hepimiz Hrant Dink’iz… Hepimiz Ermeni’yiz’ sloganına bir cümle de biz ilâve edelim: ‘Hepimiz az-çok sorumluyuz.’ Çünkü ‘emaneti iyi muhafaza edemedik’. Hatta kimileri, ‘emanete ihanet’ bile etti…
Tercüman
Behiç Kılıç: “Gerçek Türkiye”
[İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe’nin ardından]
(…) Türk Milleti, dün ülkemizi kuşatan istila gücünün en büyük silahlarından, ABD-AB patentli medyanın kameralarından naklen biçimde teslim olmaya, direnmeye davet edildi. Mütareke medyasının satılmışları büyük bir huşu içerisinde milyonlarca eve kilise korusunu dinletip mutlu oldular. Cinayet, yıllardır kolladıkları fırsatı ellerine verdi. Cinayeti ‘Türkiye’yi Türksüzleştirme’ hareketinin büyük adımının atılacağı milad olarak kabul ediyorlar…
Sırrı Yüksel Cebeci: “Büyük oyun!”
Bu slogan yarın ‘Hepimiz Yahudiyiz’e, sonra ‘Hepimiz Rum’uz’a ve son aşamada da ‘Hepimiz Kürt’üz’e dönüştürülecek. İşte oynanmak istenen büyük oyun bu.
(…) Hrant Dink’i öldürmek gibi büyük bir kötülüğü Türkiye’ye ne Ermeni diasporası yapabilirdi, ne de bölücü terör örgütü PKK. Hrant Dink’e elbette yazık oldu. Ama en çok Türkiye’ye yazık oldu. Ne Hrant Dink hak etmişti bunu, ne de Türkiye.
Kenan Sönmezler: “Cem Ahparik Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda”
(…) Cem Karaca… Seni çok seviyorum. Rahat uyu. ‘Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı’nda’ bıraktığın gibi. Bugünkü ‘manzara’ istemediğin gibi.
Halil Uluer: “Zalimin hasmıyız mazlumun dostu”
(…) Ger şeyi unuturuz ama asla o yiğitlerimizi unutmayız. ‘Ben Ermeni’yim’ diyenler o gün biye sokaklara dökülmedi? … Bu iş Türk’e ve Türkiye’ye maledilemez… ‘Zalimin hasmı, mazlumun dostu’ olduk ve olmaya devam etmeliyiz…
Türkiye
Rahim Er: “Suçlu maddeler”
(…) Hrant Dink’in ceza aldığı işte bu 301. Maddedir.. Şimdi 301’in kaldırılmasından söz edilmekte. Acaba bu maddenin kalkması için bir cinayet işlenmesi, bir insanın canını kaybetmesi, bazı cahil gençlerin hayatlarının mahvolması, bir eşin dul, ailelerin gözü yaşlı kalması mı gerekirdi? Zaten ortaya çıkan toplumsal mutabakat, ittifak halinde yapılan yayınlar ve caddelerin almadığı on binlerin yürüyüşü ile o madde iptal edildi.
(…) Hrant Dink, 301’den yargılanmasaydı herhalde öldürülmezdi. Aykırı aydın, herkes gibi düşünmeyendir. Medeniyet, aykırı fikirlere çok şey borçludur. Farklı düşüneni cezalandırmak yerine dinlemeli.”
Yeniçağ
Abdullah Özdoğan: “Hrant Dink’in Ardından…”
Dink’in ‘güvercin tedirginliği’ yaşamasının tek sebebi yine kendi söyledikleriydi. Her ne kadar ‘söylediklerim yanlış anlaşıldı’ dese de, bu ifadesinin doğruluk taşımadığı, kızı Sera Dink’in, babasının cesedi kaldırımda yatarken kullandığı ‘şimdi kanları temizlendi mi?’ ifadesiyle ispatlandı. Demek ki kızı ve babası, Türk kanının kirli olduğu konusunda hem fikirdi.
Arslan Tekin: “Devleti Rehin Aldılar”
Taş kafaların, fosillerin, gurkaların, donmuş fikirlilerin bu milleti anlayacaklarını düşünemeyiz. Ne yazık ki devleti şimdi onlar rehin almış durumdalar. Cenaze için yapılan yayınları okudunuz, dinlediniz. Bütün Türkiye’yi Taşnakçıların önünde eğilmeye davet ettiler. Senin benim cebimden çıkan parayla Türk düşmanlarını cenazeye katılmaları için dünyanın dört bir tarafından taşımaya devleti mecbur kıldılar. Devletin yetkililerini, parti başkanlarını ‘Hrantlar ölmez, hepimiz Ermeni’yiz, yaşasın halkların kardeşliği, faşizme karşı omuz omuza!’ dedirtmek için zorladılar, ‘Hiçbir mazeretiniz olamaz, cenaze törenine katılacaksınız!’ diye tahakküm kurdular. Halkım hınçlanmasın da kim hınçlansın!
Sadi Somuncuoğlu: “Evdeki Hırsızlar ve AB-SİAD”
Toprağı bol olsun, Gazeteci Hrant Dink’in gerçek failleri meçhul bir cinayete kurban edilmesiyle, tüm gündem değişti. Hemen akıbetinde de, adeta Türkiye’yi teslim alma ve linç kampanyasına girişildi. Cinayetin arifesinde zaten epey yığınak yapılmıştı.
İsrafil K. Kumbasar: “Hrant Üzerinden Türk Devletine Meydan Okuyan Hainler!”
Hakkında dava açılan ve 6 ay hapse mahkum edilen Dink’in ‘Türklük’ aleyhine ektiği ‘kin’ ve ‘nefret’ tohumları, acı bir cinayet ile sonuçlandı!.. Hrant Dink’in ölümünün ardından ortaya çıkan vahim tablo, Türkiye’de Türk düşmanı ‘dönme’ ve ‘devşirmelerin’ sayılarının hiç de az olmadığını bir kez daha ortaya koydu!… Hrant Dink’in ölümünü fırsat bilerek sokaklara dökülen çeteler, Türk topraklarında Türk milletine ve Türk devletine kin ve nefret kustular…
Arslan Bulut: “Hrant Dink Cinayetinde Çok Önemli İddialar!”
Dink’in vasiyetine ve Ermeni cemaatinin uyarılarına rağmen yürüyüş sırasında atılan çirkin sloganları bir kenara bırakarak söylüyorum; Türkler ve Ermeniler arasında düşmanlık varsa tek taraflı değildir, karşılıklıdır. Tıpkı sevgi gibi.
Yavuz Selim: “Dink’in Rantı…”
…Hrant’ın cenazesinden bile rant elde etmeye kalkışan bazı siyasileri gördükçe midem daha fazla bulanıyor. Migren ağrılarım artıyor. Bir taş ile birden fazla kuş vurmayı alışkanlık haline getirenler, Dink’in rantını bir süre afiyetle yiyecekler. Bu arada olan Türkiye’ye olacak.
Yeni Şafak
Hakan Albayrak: “Farklı dinlere tahammülsüzlük, İslam medeniyetinden bir sapmadır!”
Ümmet-i Muhammed, tarih sahnesine çıktığı günden beri, farklı dinlerin mensuplarına saygı göstermeyi, onlarla barış içinde yan yana yaşamayı, onlarla en derin manada vatandaş olmayı bilen bir ümmettir. Gayri Müslim azınlıkları yabancı unsur olarak görmek, onları vatana yakıştıramamak, vatanı sadece Müslümanlara (veya Türk ırkına) ait olarak görmek, İslam medeniyetinden bir sapmadır… Hrant Dink”in cenazesi münasebetiyle düzenlenen yürüyüşe her kesimden insanların katılmış olmasını fevkalade anlamlı ve ümit verici buluyorum. Bilhassa İslami kimlikleriyle öne çıkan aydınların bu yürüyüşte yer almaları bana huzur verdi.
Ali Bayramoğlu: “Hrant Dink’e borç…”
Hrant ve Hrant üzerinden Ermeni ruh hali, Ermeni cemaati benim için son yıllarda yaşadığım en önemli karşılaşmadır. Derinliğe doğru, sosyoloji ve siyasetin yalıtılmış bireyinden bütüncül bir insan ve kültür tasavvuruna doğru hareketimi hızlandıran, fikri ve tavrı ete kemiğe büründüren bir karşılaşma…
Taha Kıvanç: “Ecevit’in vasiyeti”
Hrant Dink’e sıkılan kurşunlar Türkiye’nin başka dinlilere ”hoşgörüsüz” bir ülke olarak damgalanmasına yol açabilir; 1980 öncesi kitle olayları ise Sünni çoğunluğun Alevilere düşmanca hisler beslediklerini kafalara kazımak için çıkartılmıştı… ‘Olayların üzerine gidilmesi isteniyor, nasıl?’ diye soranlara, ‘Maraş Dosyası ile başlayıp bütün siyasî cinayet ve kitle eylemleriyle hesaplaşarak…’ cevabını verebilirsiniz…
Kürşat Bumin: “‘Okur yorumları’ hangi gerçeği yansıtıyor?”
‘Olgunlaşması engellenmiş bir toplum’ olmaktan hızla çıkmak zorundayız… Siyasi hayatımızı, idari yapılanmamızı, yargımızı, medyamızı ve tabii ‘maarifimizi’… bu ‘olgunlaşma’, yetişkin hale gelme yolunda mutlaka ciddi olarak gözden geçirmeliyiz.
Nazif Gürdoğan: “Anadolu insanının gücü demokrasiden”
Dayatmacıların estirdiği şiddet fırtınasında, hayatını yitiren Hrant Dink, Malatya’da doğmuş, bu topraklarda yaşayan herkesi yalnızca yaratılışta değil, demokratik ilkelerle eşit ve kardeş bilen, Mevlana gönüllü bir Anadolu insanıydı.
Abdullah Muradoğlu: “Bu halk biziz”
Hrant Dink, bizden daha fazla bu memlekete aitti… Hrant Dink, ölümünle bile bize hatırlattın kardeş olduğumuzu…
Hüseyin Hatemi: “Gayyâ kuyusu”
Ey Türk, Ermeni, Süryanî, Kürt, Arap, Rum, gönüllerinden misk-ü anber-i muhabbet yayılan insan kardeşler, merhametten de olur mu bilmem, ne var ki fart-ı nezaketden maraz hâsıl oluyor. İğrenç kokusunu ırkçılık parfümü, zulüm ve insafsızlık losyonu vs. ile bastırdığını sanan bütün kaatil ortakları, kışkırtıcıları, yataklık edenleri, azmettirenleri, onayıp övenleri, hedef şaşırtanları ve maşa olarak kullanılanları; kim olursa olsunlar, Hrantımız”ı yitirdikten sonra yine Bush veya Rice sırıtışları ile yanımıza yaklaştıklarında, artık burun direği kıran, kaatillere özgü kokularına tahammül etmeyip bir elimizle burnumuzu tutarken, diğer elimizle hamamın yolunu gösterelim!
Fehmi Koru: “Sessizliğin sesi”
Geçmişte de pek çok aydınımızı teröre kurban verdik; Hrant’ın yazgısı bu yönüyle önceki kayıplardan farklı değil. Ancak, ilk kez, ortak bir endişe çoğumuza egemendi: Hrant’ı vuran(lar), aslında ülkemizi, geleceğimizi hedef almışlardı. Kocaman yürekli Hrant’larına kıyabilen bir Türkiye yaşanmaz bir ülke olur hepimiz için, öyle bir ülkede kimsenin umutla bakacağı bir geleceği de olmaz.
Mehmet Ocaktan: “Artık güvercinlerimizi geri istiyoruz…”
Hrant”la birlikte bütün değerlerimize kurşun sıktılar, ama biz onu yüzyıllarca birlikte yaşayarak biriktirdiğimiz ve hep bizim olan ”büyük sevgi”yle uğurladık.
Salih Tuna: “Hrant Dink, Nihat Genç ve mizah
Mahkeme kararıyla Türkleri aşağıladığına hükmedilen Hrant Dink, alnına çalınan lekeyle yaşayamayacağını söylüyordu. Bu alçak cinayetin utancıyla ya biz nasıl yaşayacağız? Utancımızı sinemizden söküp atabilecek bir kanun, bir mahkeme kararınız var mı beyler?
Bekir Hazar: “Katillerle yaşamak zor”
Hrant Dink’in cenaze töreni tüm haber kanallarında canlı yayınlandı… Bu ülkede yaşamak… Tehditler almak. Kaçmak… Bu ülkede, vatan haini diye öldürülmek… Bu ülkede gömülmeyi istemek ve gömülmek…
Zaman
Bejan Matur: “Hrant’ın yetimhanesi Türkiye”
(…) Biz onu öldürmekle kendimizi öldürdük. Şimdi her şeyle yüzleşilecek. Biz olmakla, bu ülkede doğmakla, insan olmakla ilgili bildiğimiz kutsadığımız her şey yüzleşilecek…
Mustafa Ünal: “Dink’in mesajı”
(…) Dink’in öldürülmesi Türkiye için bir dönüm noktası. Bundan sonra herkes konuşurken, yazarken, daha dikkatli olmak zorunda. Serinkanlılığı ve sorumluluğu her şart altında korumak durumunda. Muhtaplar ‘Hain, işbirlikçi, satılmış’ gibi durumdan vazife çıkarmaya davet eden kelimelerle itham edilmemeli.
Tamer Korkmaz: “Kızılmaske’nin yüzü”
(…) Hrant Dink’i katlederek hepimizi can evinden vurdular ama asıl amaçlarına ulaşamadılar. Ulaşmaları mümkün değildi. Çünkü, artık Bağımsız Türkiye’den geriye dönüş yok.
Nihal. B. Karaca: “Hrant Dink: Babil balığı olmak”
(…) Hepimiz Hrant Dink’iz hepimiz Ermeni’yiz’ sloganı televizyon kanallarında ve internet sitelerinde amansızca eleştirildi ve ardında köyü niyet arandı. ‘İroni’ diye bir şey varmış, kimin umurunda? Bu sözün ‘içimizdeki Ermeni’yi öldürerek bir yere varmaya çalışıyorsan, daha çok adam vurman gerekecek; çünkü hepimiz aslında biriz’ anlamına geldiğini anlamak bu kadar zor muydu? Fakat herhalde, Hrant Dink’in kanı Türk’e duyduğu intikamla zehirlenmiş olan ırkçı Ermenileri eleştirmeyi amaçlayan o meşhur yazısındaki ‘ironi’yi anlamamak da böyle bir şeydi…”