Kamp Armen,
Acımızın ve Kaybımızın Tarihi, Ortak Geleceğimizin ve Umudun Mekânıdır!
Kamp Armen, bize kılıç seslerinden kaçıp ağaç gölgelerine sığınan Ermenilerin emanetidir!
Bugün burada önünde bulunduğumuz Tuzla Ermeni çocuk yetimhanesi, Kamp Armen’in yıkılacağı haberi ilk ulaştığında, 24 Nisan 2015’te, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılını analı sadece birkaç gün olmuştu. Daha birkaç gün önce, bu toprakların en derin yarası olan Ermeni Soykırımı’nı anmış, devlet eliyle sistematik, planlanmış, halkların tüm varlığını yok etmeye yönelik tehcir ve imha politikalarına karşı Türkiye’nin dört bir yanından sesimizi yükseltmiştik. Soykırımın inkarla sürdürüldüğünü, inkarla gelen düşmanlaştırmanın bugün devam eden katliamların en etkin ve yaygın söylemsel aracı olduğunu haykırmıştık. İnkar ve katliamlarla sürdürülen soykırım son bulsun diye, “bir daha asla” diyerek tek yürek olmuştuk.
Şimdi birkaç hafta sonra burada, 1915’ten sağ kurtulup bu topraklarda yaşamaya çalışan Ermeni çocukların emeğiyle kurulmuş Tuzla Ermeni Yetimhanesi, Kamp Armen’in önündeyiz. Dozerlerin ve iş makinelerinin karşısında, 1500’den fazla Ermeni çocuğun alın teriyle inşa edilmiş, her bir taşı çocukların küçük ama dirayetli elleriyle taşınımış, şimdi bu dozerlerin sökeceği ağaçları çocuklarca dikilmiş Kamp Armen’in önündeyiz.
Şimdi karşısındaki yıkım ekiplerine direnen bir tarihin, coğrafyanın ve kültürün en önemli mekânlarından, tanıklarından birinin önündeyiz!
Tuzla Ermeni Yetimhanesi, 1960’larda, devlet desteği olmaksızın, bütün zorluklara, baskılara ve tehditlere rağmen, soykırım sonrasının hiç dinmeyen nefret politikasının gölgesinde, çocuk emeğiyle inşa edildi. 1980 darbesinin ardından kurucusu ve idarecisi dinadamı Hrant Güzelyan’ı Ermeni militan yetiştiriyor iddiasıyla işkence tezgahlarından geçirdikleri ve hukuksuz bir şekilde arazisini gasp ederek kapattıkları, yok olmaya mahkum ettikleri bu kampı şimdi yıkıyorlar.
Bugün yıkmaya kalktıkları; yalnızca çoktandır çürümeye mahkum ettikleri, altından kalkılamayacak bürokratik süreçler içinde yok olmasına göz yumdukları köhne bir bina ve çevresinde bir zamanlar çocukların yeşerttiği doğası değil.
Yıkmaya kalktıkları, 1500’den fazla yoksul ve yetim çocuğun el emeği göz nuru, onlara “ev” olmuş bir yetimhane. Soykırımdan sonra bu coğrafyada doğup büyüyen, büyük kısmının ailesi ve büyük ailesi soykırımı yaşamış ya da soykırım dönemine tanık olmuş Ermeni yoksul çocuklarının acılarıyla, kayıplarıyla baş ettiği, yaşamı ve umudu yeniden ürettiği bir yetimhane. Yok etmeye kalktıkları, devletin ve resmi kurumların inkarla sürdürdüğü katliamlara, cinayetlere, tehdit ve zamana yayılmış imha politikalarına rağmen acılarına, kayıplarına, geçmişine ve ortak tarihine sahip çıkma geleneğidir! 1500 Ermeni çocuğun kayıpla baş ederken verdikleri kolektif emeğin, bu topraklara ait olmanın, soykırıma rağmen yok edilmemiş, bir arada yaşamaya inancını kaybetmemiş olmanın tarihidir!
Bugün yıkıp yerine lüks villalar inşa etmeyi planladıkları bu alan, yetim çocukların acıya, kayba, yoksunluğa rağmen umutla diktikleri bu ağaçların tarihidir. Yok etmeye kalktıkları, coğrafyanın en kadim halklarından birinin bir arada yaşamaya dair inancının, mücadelesinin, umudunun mekânıdır.
Üstelik, bugün yıkmaya kalktıkları bu tarihi mekânı ve çevresini biz başka kayıplardan da başka yok etmelerden de tanıyoruz: Biz burayı, Tuzla tersanesindeki işçi cinayetlerinden, sanayisizleştirmeyle gelen yoksullaşmadan, şehrin dışına itilmeyle pekişen yoksulluk-işsizlik-ucuz iş gücüne mahkumiyet sarmalından, orman ve hayvan katliamlarından, sahil şeridinin ranta açılmasıyla ve kentsel dönüşüm alanı ilan edilmiş mahallelerdeki talandan, yerinden edilmelerden, zorunlu göçlerden de biliyoruz.
Şehrin içinde birbirine eklemlenen, bir arada duran bu yok etme, yok edilme tecrübelerinin içinde Kamp Armen’i, tarihe, acıya, kayba ve umuda tanıklığıyla birlikte bir mücadele alanına çevirmeye çağırıyoruz! Çünkü Kamp Armen, bize soykırımdan emanet Ermeni çocuklarının emanetidir! Çünkü şimdi yıkmaya kalktıkları Kamp Armen, bizim, hepimizin, bu coğrafyada yaşayan bütün halkların ortak geçmişi, hafızası, bir arada yaşama umududur!
Soykırım, sistematik, devlet eliyle planlanmış ve örgütlenmiş, tehcir ve tecrit gibi önceden tasarlanmış araçları ve usülleri etkin bir biçimde yaygınlaştırılmış bir imha politikasıdır. 1915’te milyonlarca Ermeni’nin yok edilmesi, bu coğrafyanın en büyük yarasıdır. Soykırım, bir halkın fiziksel ve bedensel varlığını imha etmekle sınırlı kalmayıp, onun tüm toplumsal, kültürel ve mekânsal aidiyetlerini de yok etmeyi kapsar. Soykırım, bir ortak tarihi bütün tecrübesiyle birlikte yok etmeye, topyekûn imha etmeye kast etmektedir.
Kamp Armen’i yıkmaya kalkışmak, Türkiye’de soykırımın bitmediğini, aksine etkin bir yok etme politikası olarak şiddetle devam ettiğinin en önemli kanıtıdır. Hrant Dink’in devlet eliyle katledilmesi, katillerinin yargılanmayıp korunması, Sevag Balıkçı’nın bir 24 Nisan günü zorunlu askerlik görevini sürdürürken öldrülmesi, Maritsa Küçük cinayeti, Türkiye’nin dört bir yanındaki Ermenilerin maruz kaldığı bizzat devlet ve resmi kurumlar eliyle düşmanlaştırma, yalnızlaştırma, mülksüzleştirme, adını saymakla bitiremeyeceğiz kadar yaralama, korkutma, linç, tehdit, baskı tecrübeleri soykırımın devam ettiğinin kanıtıdır.
1915’te başlamış, bugün hala daha karmaşık, ancak belki de çok daha etkili yollarla devam eden soykırıma “bir daha asla” diyen, inkarın, Ermenilere ve tüm halklara yönelik dışlama, yıldırma ve imha politikalarına karşı çıkan herkesi, Kamp Armen’e sahip çıkmaya çağırıyoruz!
Kamp Armen, bizim yetimlerimizin, kılıç artıklarının küçük elleriyle diktikleri ağaç gölgelerine sığınan kardeşlerimizin, Hrant Dink’in, katledilen bütün Ermenilerin bize emanetidir.
Kamp Armen, kayıplara rağmen yeşertmeye çalıştığımız umudun, ortak geçmişizin ve mutlaka ama mutlaka ortak, birlikte ve kardeşçe olacak geleceğimizin mekânıdır.
Bu emanete, ortak geçmiş ve geleceğimize, bir arada yaşama mücadelemize destek veren herkesi Kamp Armen’e sahip çıkmaya çağırıyoruz.
NOR ZARTONK / ՆՈՐ ԶԱՐԹՕՆՔ
DÖRT AYAKLI ŞEHİR